Birkaç asırdır epey yorulduk. Dışarıdan bize entegre edilmeye çalışılan ideolojiler oldu, içimizde yandaşlarının sesi yükseldi. İlk başta direndik, sonrasında peyderpey kabullendik. Hatta bu kabul dışı olması gereken ideolojilerin savunucusu bile olduk. Bizim olmayan ve bizim olması imkan dışı sistemler -ki bunun içine siyasal sistem de düşünce sistemi de dahil- bu topraklarda yerleşik hayata geçti. Böylece yerli melekeler küresel ve sahte idarenin sultasına mahkum oldu. Dışarıdan bilinçli, içeriden kimine bilinçli kimine bilinçsiz bir şekilde, uygulanmak istenenler, zeminde işlek hale getirildi. İstenen olmuştu. Fikir farklılıklarını kaotik ortamın temeli haline getirmek isteyenler başarmıştı bunu. Gerekçenin -kendilerince- varolması küresel sermayenin ve emperyalizmin işine geldi. Bu temel ile egzotik değerleri çatışmaya sokmaksızın önümüze sundular. Hem de defalarca temcid pilavı gibi aynı doğrultuda farklı söylemlerle pekala yaptılar bunu. Biz de Ulu Önderimiz (Sav)’in muazzam doktrinlerine uymayıp hariçten gazel okuyanlara bel bağladık. Hani şair der ya, “Mağdurun sorsan gaddar kendin gösterir” diye. Haklıdır şair.
Yazımın başında bir kaç asır dedim. Birkaç asırdır Avrupa’da yaşanan olaylar bizde yankı bulur hale gelmedi mi? Önce İstanbul çalkalandı ardından Anadolu payına düşeni aldı. Kendimize müdahalenin kendi hakkımız olduğunu ve başkasının buna hakkı olmadığını unuttuk. Fikir farklılıklarımızı bizi bölmeye yönelik fırsat olarak görenler ise bugün demokrasiden ve demokrasideki hürriyetten dem vurur oldular. Seyir bir nevi böyleydi.
Buraya kadar yazdıklarım problem idi. Konuşmaktan çekindiğimiz bu problemin bize göre çözümüne geçelim şimdi.
Çözüm; dünyevi anlamda bizim bizden özge idarecimiz olmadığını bütün millet çapında fert fert idrak edip ve bunu da ilk iş bilip düşüncelerimizin ve söylemlerimizin kendimize has olmasına çalışmak.
Çözüm; düğümü, İskender’in Gordion Düğümü’ne yaptığı gibi kesmeyip, onu çözmeye çalışmak ve Allah Rasulü’nün sadaka dediği tebessümü hodbin kullanmayarak bakkalından valisine değin gösterip, nezaket dolu olmak.
Çözüm; batının adı kulu olmak yerine Allah’ın has kulu olmayı yeğleyip Tanrı bilincini aktüel yaşantımızda bizden daha diri tutmaya çalışıp, otokritik faaliyetler sürdürmemizde.
Ha bu arada unutuyordum az kalsın. Ben her gece Halep’te uçan kuşun Diyarbakır’da kanat sesinin duyulduğunu Uşak’tan hissediyorum.
Yusuf Aydın
İlham Edebiyat Dergisi Editörü