Kur’an tek başına bize yeter, filanca hadisi kur’ana arz ettiğimde gördüm ki birçok yönden çelişki var, mezhep alimleri şöyle hadisçiler böyle… Bitmek bilmeyen sorular, itirazlar ve tartışmalar. Tüm bunların mukabilinde muhatabların diline pelesenk ettiği bir ifade var; “Bunca insan 1400 yıldır ittifak etmiş, şimdi hepsi yanlış sadece sen mi doğrusun?” Hiç kimse kusura bakmasın insanların birbirinden farklı sorularına izah getirmeyip sürekli takılmış plak gibi böyle dersen –velev ki hatalı olun- adam kalkıp sana “atalar dini” benzetmesi yaparsa -kendi açısından- haksız da sayılmaz. Hiçbir bilgisi olmayan biri olsam ve bu tartışmayı izleyici koltuğundan takip etsem üzgünüm ki hadis inkarcılarına meylederim. Ne yazık ki bu şekilde nice genç hadis inkarına doğru kayıyor. Bunun farklı sebepleri ve suçluları var ama iğneyi dışarıya batırmadan çuvaldızı kendimize batırmalıyız.
Şimdi gelin dışarıdan söz konusu olayı değerlendirelim.
A: Şöyle sahih bir hadis var lakin Kur’an’ın filanca ayetiyle çelişiyor.
B: Kardeşim şimdi sen bana hadislerde hatalar olduğunu ve 1400 yıldır hiçbir alimin bunu fark etmediğini mi söylüyorsun?
A: Şöyle sahih bir hadis var lakin bunu efendimiz söylemiş olamaz?
B: Şimdi sen bu ibtidai aklınla bunu düşünüyorsun ama 1400 yıldır onca alim düşünemiyor ve bu hususa itiraz etmiyor öyle mi?
A: Ayrıca hadislerin günümüze kadar sağlam ve güvenilir bir şekilde intikal ettiğinden nasıl emin olabiliyoruz?
B: Bu kadar insan 1400 yıldır konu üzerinde ittifak etmiş. Hepsi yanlış sen mi doğrusun?
Evet biraz abartmış olabilirim lakin kabul etmemiz gereken bir nokta var. Bir taraf kendince makul (!) ve delilli (!) bir dizi çıkarımda bulunuyor. Karşı taraf ise papağan gibi aynı sloganı tekrar edip duruyor. Bu konuda bir temeli bulunmayan insanlar ise gayet rahat şaşırıp doğru yoldan sapabiliyor. Asıl suçlu kim peki? Hadislere saldıran hocalar mı? Zihinleri bulandırmayı kendine vazife edinmiş TV alimcikleri (!) mi? Hayır kardeşim sen SUÇLUSUN!
Eğer birisi aklına yatmayan bir hususla ilgili bir soru yöneltince soruya cevap vermek yerine topu alimlere atarsan o da haklı olarak zihnindeki şüpheleri izale edemez, verilen cevap onu tatmin etmez; sonrasında da ataların dini yakıştırmasını yapar.* Eğer samimi isen öğren kardeşim öğren! Orada burada gezip anbean snap atacağına, akıllı telefonundan akılsız işler yapacağına, sanki üstüne vazifeymiş gibi politikacıların sözcülüğüne soyunacağına, Facebook ve Twitter gibi mecralarda ona buna laf sokacağına oku öğren. Sosyal medyada ‘ikra! diye başlayan bir dinin mensuplarıyız, elhamdulillah‘ edebiyatı yapmakla olmuyor bu iş. Gayret göstermek araştırıp öğrenmek zorundayız.
Bir de vicdanı rahatlar var çünkü yaptıklarıyla dinimi savundum sanıyor. Nasıl mı? Hadis inkarcısı hocalara taş attın mı veya oradan buradan kırpılmış videolarını paylaşıp altına birkaç zem ifadesi döşeyip saldırdın mı tamamdır. Sen üzerine düşeni yaptın. Yok öyle yağma! Bu tavır sorumluluğu üzerinden atmaya yetmediği gibi farklı problemleri de beraberinde getiriyor. Hatta şu sözü de bir kenara not etmek lazım: “Bir fikre yapabileceğin en büyük kötülük onu savunamayacak birinin eline vermektir.”
Şimdi tüm bu anlattıklarımdan sonra kasdımı yanlış anlayanlar olabilir. Buna mahal vermemek için şunları rahatlıkla söyleyebilirim. Ben de biliyorum adamın “Bunu efendimiz söylemiş olamaz derken.” kendi heva ve hevesine göre oluşturduğu peygamber tasavvuru ile bağdaştıramadığı için efendimiz söylemiş olamaz dediğini. Ben de biliyorum tüm bu itirazların mukabilinde mantıklı ve delilli izahların olduğunu. Elbette biliyorum bu konuda gayret etmiş ulemanın o kadar kolay yenir yutulur bir lokma olmadığını. Bunlara itirazım yok. Lakin o ulemanın varisleri olacak insanlara yakışan, onlardan beklenen tavır asla bu tarz bir mirasyedilik değil. Bilakis onların yolunu takip etmek demek gereken cevabı güzel bir üslupla müdellel bir şekilde verebilmek demek. Her neyse anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az.