Günümüzde Müslüman bir bireyin -bilhassa gençlerin- kafasında çok soru var. Özellikle de son yıllarda giderek artan bir karmaşa söz konusu. Her kafadan farklı bir ses çıkıyor tabiri caizse bir kaos var ve bu durum insanı şu soruyu sormaya götürüyor: “İyi de bunlardan hangisine inanayım?” “Kimin doğru olduğunu nereden bilebiliriz?”
Bilhassa o ne diyor, bu ne diyor diye herkesi dinlemeye çalışan gençlerde bu soru daha baskın. Çünkü yeterli bir temeli olmadığı için söylenenin doğruluk değerini ölçemiyor ve kararsız kalıyor. Bu durumdaki kardeşlere yol göstermesi bakımından ilim alacağımız doğru kişinin birkaç özelliğini verip tanımlamaya çalışacağız. Dinimizi öğreneceğimiz kişiyi belirlerken bunu mihenk taşı yaptığımızda işlerimiz daha kolay olacaktır biiznillah.
Üç (3) Önemli Şart
- Meleke
- Bilgi
- Adalet
Meleke dediğimiz hususla ilgili şunlar söylenebilir: O kişinin hafızasının güçlü olacak, feraset ve basiret sahibi olacak, zihin açıklığı, çabuk anlama ve kavrama yeteneği dediğimiz fetanet vasfını taşıyacak.
Bilgi dediğimiz hususla ilgili şunlar söylenebilir: Arapça dilini çok iyi bilecek. Yani sarf, nahiv dediğimiz dil bilgisine hakim olacak, fesahat ve belagatlı konuşmasa bile ne olduğunu anlayıp yorumlayabilecek bir seviyede olacak. Mümkünse hafız değilse bile en azından ahkam ayetlerini ezbere bilecek, ahkam hadislerini ve icma edilen konuları bilecek. İcma edilen konuları bilmeli ki onunla ters düşmesin. Son olarak da yaşadığı devri çok iyi bilecek. Bilmeli ki zihninde hazır bulunan bilgiler ile o çağın ihtiyaçlarına cevap verebilsin; sorunlarına çözüm üretebilsin. Bu ikisi ayrılmaz bir bütündür. Çünkü çağı bilmezse hastalığı doğru tespit edemez. Haliyle getireceği ilaç o bünyeye faydalı olmaz. Hastalığı tespit etme kabiliyeti var ama doğru ilacın bilgisi yoksa yine hastaya faydalı olamaz.
Adalet dediğimiz husus ile ilgili şunlar söylenebilir: Bir kişi söylediğini hayatında tatbik edecek. Yani bilgisi ile ameli veya sözleri ile ameli arasında bir ayrılık, bir farklılık olmayacak. Söylediği yaşadığına uyumlu yaşadığı söylediğine uyumlu olacak. İnsanlara namaz kılmayı emredip kendisi kılmayan birisinden ne hayır gelir ki? O bilgi kendisini değiştirmeye yetmiyor ki başkasına faydalı olsun. Sözlerimiz kadar halimiz de hitabımızın tesirine etki eder. Hatta daha fazla etkilidir desek yanlış konuşmuş olmayız.
Hepsini toparlayacak olursak şunlar denebilir: Meleke ve bilgi bizim için ön şarttır. Bunlara sahip olmayan türedi tiplerden din alınmaz. İşin ehli değilsek hiç bulaşmamak en iyisi çünkü zihne atılan şüphelerin izalesi kimi zaman kolay olmuyor. Bu iki şartı taşıyan insanın kemalini gösteren de adalettir. Bunları ne diyor acaba diye dinlese de olur ama dinlemese daha güzel olur. Buradan adalet vasfını taşımayan kişi doğruyu bulamaz manası çıkmasın. Elbette doğruyu bulabilir lakin en güzeli kamil olandır. Zaten kamil olanlar varsa nakısa ne hacet!