Metro; 30 Aralık 2044

Ted“…”Bize yardım etmelisin!“…”Ted“…”TED!!“…”Bize… Bize yardım et!!“… “Sana ihtiyacımız var“……

?:”RedEx, Hey! Koca adam, uyanma vakti“.

RedEx: “Ne var Adel, sıkıntın mı var?“.

Bu benim can dostum Adel, kendisiyle Metro’da tanışmıştım. Yıllarca beraber çalışmış ve beraber oynamıştık. Ben yedi yaşındayken babam beni Metro’da silah tüccarı Yukab’ın yanına çırak vermişti. Silahları yapmayı, kullanmayı ve satmayı orada öğrenmiştim. Adel’in babası bir madenciydi, bizim de daimi müşterimizdi. Yanında oğlunu da getirirdi. Sürekli, ilerde büyüyünce kendisi gibi olması gerektiğini söylerdi oğluna. İlk defa orada tanışmıştık. Sonra da birbirimizi daha yakından tanıma fırsatlarımız olmuştu.

Adel kısık bir sesle: “Sıkıntı var elbette”. RedEx: “Neymiş o sıkıntı?”. Adel: “Ne zaman unuttun bugün savaş günü!”…

RedEx’in kafasında bir şimşek çakmıştı: “Nasıl olur da unuturum, bugün seçmeler var!!” demişti bağırarak.

Madenciler küçük yaştan eğitim almaya başlarlardı. Ama her insan madenci olamazdı. Sadece durumu yetenler böyle bir işe kalkışırlardı. Çünkü yeraltında para diye birşey yoktur. Orada insanlar mermilerle çalışır mermilerle ticaret yaparlardı. Adel’in babası ve benim amcam madenciydi bizim seçmelere girmek için durumumuz olması gerekmiyordu. Güçlü ve dayanıklı olmamız yeterliydi. Bir müddet sonra toparlandım ve Adel’e gördüğüm tuhaf rüyayı anlatmıştım. Adel anlattığım hikayeden çok etkilenip donup kalmıştı. Ardından geç kaldığımızı hatırlayıp, apar topar seçmelere gitmiştik. Antrenmanlıydık, başımıza ne geleceğini biliyorduk. Her türlü sınavdan geçmeye hazırdık. Tek sorun Adel çok cılız bir çocuktu. Hevesli, hırçın ve cesurdu fakat bir kemik gibi zayıftı. Yine de asla pes etmezdi. Büyük mücadele başlamıştı, rakiplerimizi teker teker eziyorduk. Hayatta kalma ve silah kullanma bunlar basit şeylerdi. Asıl zor olan rakiplerle yüz yüze gelmekti. Yakın dövüş ve taktik becerisi. Bir şekilde tüm rakiplerimizi yeniyorduk. Bir kişi hariç…Snake!!

Bu nerden geldiği bile belli olmayan hırçın kızın öfkeli bir tipi vardı. O kadar kurnazdı ki rakipleriyle savaşmazdı tam aksine onları birbirine düşürürdü. Hayalet gibiydi bir oradaydı bir burada. Bize karşı aklını kullanırdı. Ama bizde onun kadar kurnaz ve güçlüydük. Bu yüzden ilk 3’te hep biz olurduk. Ne de olsa diğer madencilerin yolundan gidiyorduk. 7 kişiyi eğitmek için seçmişlerdi, bundan sonra rahat uyku yoktu bize..

O sırada…

“Şimdi ne yapacaz!?”..”Giderek azalıyoruz!!”.”Patron!”..

Haklıydılar sayımız her geçen gün azalıyordu. Her gece sırayla nöbet tutuyorduk, ama o gece kim nöbet tutarsa ölüyordu. EvO sürüsü bizi 20. istasyona kadar takip etmişlerdi. Aklım başımda değildi. Tek düşündüğüm neden şuan ölü değildim!?…

O canavar bana neden saldırmamıştı, hala anlayamıyordum. EvO’lar acıkmıyordu, insan etine ihtiyaç duymuyorlardı. Sanki bizi zevk için parçalıyorlardı, bizimle oyun oynuyorlar gibiydi. Bu merak beynimi yakıyordu. Nöbet sırası benimdi. Belki de bu merak bir cevap bulacaktı ya da sadece bir leş oyuncağı olacaktım. O gün tedirgin bir şekilde devriyeye çıktım, etraf sessizdi. Derken korktuğum başıma gelmişti. Günlük rutinler oluşmaya başlıyordu. Onları duyuyordum ama göremiyordum. Her an ölecek gibi hissediyordum. EvO’lar görünmeye başlamıştı. Her şeyin bittiğini sandığım an ortam tekrar sessizleşti. Gittiklerini sanıp uzun bir süre garanti olsun diye bekledim. Hiçbirinden eser yoktu. Silahı askısından tutup sırtıma astım ve kamp yerine yürümeye başladım. Askerlerin yanına vardığımda ağzım yüreğime gelmişti..

Donup kalmıştım, gözlerimi bile kırpmıyordum. Yavaşça belimdeki tabancaya uzandım.. EvO’lar askerlerin arkasında hazır bekliyorlardı. Silahımı doğrulttukça kampa doğru yaklaşmaya başlıyorlardı. İstesem bile hepsini öldüremezdim. Ben de silahı yere attım ve karşılarında öylece dikildim. Aniden hepsi bana baktı. Askerleri bırakıp yavaş bir şekilde bana doğru ilerlemeye başladılar. Hırıltılarını duydukça kalbim yerinden çıkacak gibi oluyordu. Burun buruna gelmiştik… Beni dikkatlice süzmeye başlamışlardı. Bir anda içlerinden bir tanesi sırtımdaki silahtan tutup beni metrelerce uzağa fırlattı. Ayağa tekrar kalktığımda silah sırtımda yoktu. Gözlerimin içine bakarak yerde duran silahı parçaladı. Bana iyice baktıktan sonra kamp yerinden yavaş bir şekilde hırıltılar içerisinde ayrıldılar. Olduğum yere bayılıp kaldım…

~~3. Bölüm sonu~~

Samet DÖNMEZ