Bursa’nın Gemlik ilçesinde bir gazi, kafede ayaklarını başka bir sandalyeye uzattığı gerekçesiyle işletme sahibi ve çalışanlar tarafından darbedildiği iddiasıyla şikayetçi oldu.

Haberi biliyorsunuz, ayrıntıya girmeyeceğim. Gündemimiz yoğun, haberler kalabalık, olaylar da olanlar da çok. Liverpool İstanbul’da yine kupa kazandı, maçta bir youtuber sahaya girdi ülkenin organizasyon imajını bozduğu için takipçisi azaldı, dolar şu kadar oldu, Falcao  gelmiş/gitmiş… daha ne haberler (!). Bu kadar gündem içinde bir gazimize yapılan bu adilik ve çirkinlik (bakmayın bu kadar hafif bir ifade kullandığıma) arada kaynasın istemedim.

Prof. Dr. Bilal Kemikli’nin deyimiyle “bir şiir kent olan”, manevi başkentlerimizden Bursa’da yaşanan bu olay vatan-millet sevgisi olan, gazilik ve şehitlik gibi değerleri önemseyen herkesi üzdü. Üstelik gazimiz %92 engelli. Sadece Bursa değil şehit ve gazi yatağı olan ülkemizin birçok şehrinde şehit yakını ve gazilerimize karşı bu tarz çirkin olayların sayısında artış var. Vatan-millet-bayrak aşkı ile büyüyen, şehitlik ve gazilik mertebesine erişmek hayalleri kuran toplumumuza ne oldu? Nedir bizleri değerlerimizden uzaklaştıran? Ne ara hem engelli hem gazi olmuş birine demirle birkaç kişi saldıracak kadar vahşileştik (hoş sıradan bir vatandaş olsa ne fark eder ki, değer mi?)?

Şehit aileleri ve gaziler vakfında gönüllü hizmet eden biri olarak yazmıyorum bu satırları. Şehit aileleri ve gazilerle iç içe olan, onları ziyaret eden hatta bir ağabey derecesinde en yakın dostlarım içerisinde gazi olan biri olarak da yazmıyorum. Yoksa daha galiz ifadelerden oluşan bir yazı çıkar ortaya. Sadece ve sadece vatanını seven, milletine aşık, ülkesine sadık, şehitlik ve gazilik mertebelerinin önemini bilen sıradan biri olarak yazıyorum. Bizler kalp yerine gönül kavramını kullanan, kendisi aç olduğu halde bile elindekini başkası ile paylaşan, yolumuz vatana çıktığında geride kalanları milletine emanet eden bir toplum iken ne ara elinde demirle engelli bir gaziye birkaç kişi birden saldıracak kadar acımasız ve zalim olduk? Nerede yetişiyor bunlar, kim yetiştiriyor bunları? Bizimle aynı ülkede mi yetişip yaşıyorlar? Bir gaziye ne ara bu kadar kin biriktirdiniz?

Yaşadığı darp anını anlatan Gazi Ömür Karaman, Belime demirle vurdular. Ben yere düştüm. Ellerimi ayakkabılarıyla çiğnediler. Bağırmama rağmen, ‘Ben bir gaziyim, yüzde 92 engelliyim’ dememe rağmen. 20 yaşlarında bir çocuk yardıma geldi. Onu da dövdüler. Dişleri parçalanmış. Daha sonra savcılığa gittik. O arkadaş da şikayetçi oldu. Daha sonra, işletmedeki çalışanlar gelip benden özür dilediler. Ben oraya onurumla gittim, aynı şekilde onurumla da çıkmak istedim. Onurumla girip çıkmama bile izin vermediler. Ben hakkımı helal etmiyorum” diye konuştu. Böyle anlatıyor olayı kıymetli gazimiz.

Gaziyim diyor. Tek bir kelime, tek bir sıfat/mertebe fakat içerisine sayfaları sığdıracak bir kelime. Yani diyor ki bize; ben vatan için, millet için, senin için, senin evlatların için, geleceğin için ölümü göze alanım. “Gazi isen banane bana mı gazi oldun”, ne demek bana mı gazi oldun, senin de onurunu ben korurum. Ben varsam senin işin, ailen ve hayatın var. Gaziyim ben. Geride aile ve hasret bırakanım. Bitmeyen özlemlerim var benim, uykusuz gecelerim, senin dayanamayacağın zor şartlarım var. Üstelik bütün bunları Peygamber Efendimiz (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)’in “Allah yolunda bir gün hudut nöbeti tutmak, dünyadan ve dünya üzerindeki şeylerden daha hayırlıdır.[1] hadis-i şerefi gereğince ibadet tadında yapıyorum. Ben hürriyetim, ben vatanım, ben devletim, ben akşama kadar hasretini çektiğin evladının özlemiyim. Ben vatan evlatları yere düşmesin diye düşenim.

Ben gaziyim; gölgesinde dinlendiğin ağacım, suyunda serinlediğin dere, esintisinde ferahladığın yelim ben. Ben senin çok sevdiğin şehrin İstanbul’um, Adana’yım, Samsun’um hasılı bütün bir vatanım. Zirvesine çıktığın tepede batışını izlediğin güneş, istirahate çekildiğin geceyim ben. Gaziler hassas olur, duygusaldır. Bizler onları farkında olmadan kırarız, üzeriz endişesi ile yanlarında konuşmaktan çekinirken siz o gazimize nasıl demirle vurdunuz vicdanı körelmişler. Amerika’da bile askerden dönenler basketbol maçlarında özel yerlere oturtulur ve eğlenceli vakit geçirmeleri sağlanırken benim gazime bu alçaklığı yapanlar hangi toprağın ürünüdür? Daha da kötüsü olacak şeyler var. Devlet kurumlarında gazi çalışanlarına mobbing uygulayan, onları ezen, onlara hakaret edenler bu milletin kanından mıdır?

Devletime sesleniyorum: Dağlarda yer tutmalarına müsaade etmediklerimizin, şehirlerde hoyratça seslerini yükseltmelerine, ellerini-kollarını kaldırmalarına da müsaade etmeyelim. Şu sıcak yaz gününde soğuk terler akıtan bizler olmayalım.

Ailelere ve pek kıymetli öğretmenlerime sesleniyorum: Bizim gönlümüze şehit nurlanmış, gazi onurlanmış hissini nakşeden anne-babalarımız ve öğretmenlerimizdi. Düşman hiçbir zaman kılıcını kınına sokmadı. Evlatlarımıza her zamankinden daha fazla şehit yakınlarına ve gazilerimize hassasiyet telkininde bulunalım. Tanımak önemli değil size en yakın gaziyi veya şehit yakını ailesini veya vakfını ziyaret edin.

Allah şehitlerimizin şehadetini makbul eylesin. Gazilerimizden de Rabbim ebeden razı olsun.


[1] Buhârî, Cihâd 6, 73, Bed’ü’l-halk 8, Rikâk 2; Müslim, İmâre 113-114