Sinemaseverler iyi bilir. Her yıl Oscar ödül töreninden bir hafta sonra, Altın Ahududu ödül töreni yapılır. Oscar’ın parodisi sayılabilecek; oyuncuların hiç görmek istemediği bu gecede, Oscar’ın aksine, “en kötü kadın/erkek oyuncu” “en kötü yardımcı erkek/kadın oyuncu” “en kötü yönetmen” gibi ödüller sahipleriyle buluşur.

Dünyanın da dev bir sahne olduğunu düşünenler için de, neredeyse tüm herkes birer oyuncudur. Bazıları Oscarlık bazıları Ahududu’na layık…

En iyi rol yapanlar; etraflarındaki insanlar tarafından bir manevi Oscar niteliğinde; saygı, sevgi ve prestije nail olurlar.

Rolünü kötü yapanlar ise, Ahududu’nun en sosyolojik formu olan; yüzlerine gülüp arkalarından dedikoduları yapılmakla cezalandırılırlar.

Sürekli yaşadıkları ortamı güzelleştiren, uyumlu hale getiren, “ağzımızın tadı kaçmasın” felsefesiyle çırpınıp duran Oscar’lık kişiler, esasında içsel olarak çok yıpranmış, hep içine atmış, yorgun insanlardır. İç dünyalarını çok az kişi bilir, daima bir dolunay gibi karanlıkları aydınlatırlar. Fakat karanlık tarafları bir adım sonrasını göremeyecekleri kadar karanlık ve keder doludur.

Ahududu seviyesinde oyuncular ise toplumun sosyopatlarıdır. Gerçek karakterlerini analiz etmek, kimi sevip kimden nefret ettiklerini anlamak mümkün değildir. Bir saniye sonra ne tavırda olacakları bir gizemdir. Ne dosttur ne düşman, ne mutludur ne kederli, ne bilgedir ne cahil, ne zekidir ne de tam olarak bir beyinsiz…

Sahnede izledikten sonra bu ucuz komedi herkesin midesini bulandıracaktır, fakat kimse bu tür insanlara sataşmaya ya da gerçeği haykırma cesaretinde bulunmaya yanaşmaz. Onların ödülü, Ahududu’dur. Gerçekte verildiğinde bu da ne bir ödül, (yaptığı prim ve reklam hesaba katılırsa) ne de bir cezadır…

Peki rol yapmayı beceremeyen içi dışı bir, gerçek karakterler? Onlara ödül veremezsiniz, ceza da. Çünkü sizi umursamazlar. Güzel olmak, fit olmak, başarılı olmak, sevilmek, övülmek, alkışlanmak ile onların tavırlarını kontrol altına alamazsınız. Makyaj yapmadan resim çekilirken kocaman gülümseyebilirler, evlerine gittiğinizde sizi dizleri çıkmış bir pijamayla karşılayabilirler. Kilo alırlar, börek açarlar, pudingi kaşıklarken kahkahalar atarlar. Birilerinin övgüsü ve yergisinin etkisinde kalmadan kendi haleti ruhiyesiyle muamele eden bu insanların, geniş gönüllerinde bir yere oturun, arkanıza yaslanın. Bütün bu doğal güzellikler seyretmeye değer…

Hayat, insanı sahnede maskeleriyle puanlamak ve insan sarrafı olmak zorunda bırakmayan saf ve şeffaf ilişkilerle güzel değil mi?

Kevser ÇAKIR