Daha önce kaleme aldıklarım arasında bir zihin sürecinden söz ettiğim anlaşılabilir. Meseleleri, kavramları, nesneleri anlamaya çalışmanın gayreti içinde olduğumu söylemeliyim. Mevzubahis olan, salt başkaldırı değil elbette. Neyi neye yormak istiyorsam, kimi neye hamletmek istediysem onun göstergesi. Ki insan zihninin doğal işleyişi bu atmosfere programlanmıştır. Yani aslında biz, istesek de istemesek de bilinçaltımızın egemen olduğu doğrultuda kulaç atarız. Toplumların karakteristik yapısına göre her bir toplum, bünyesini var ettiğine inandığı değere kendini atfedebilir. Bunun yanında anlaşılmaz olan ise, bizi var ettiğine inanmadığımız değere veya değerlere yönelmektir. Birey olarak doğrultumuzu belirledikten sonra işin, o doğrultuda berkarar olmakta düğümlendiğini söyleyebiliriz. Toplum için de aynı düşünceyi taşıyorsak, bunun işleyişine dair kafa yormamız gerekir.
Şimdi bütün bu girizgahı yapmamın elbette nedeni var. O da bizim düzlemimizi tespit etme gayretimizdir. Biz bunun için ilk etapta söylediklerimizin son tahlilde hayatiyet kazanmasını istiyoruz. Bunu ilticaya (sığınma) bağladığımızı söylemem gerekir. Çünki kendimizi yeterli görmüyoruz ve yeterli olduğumuz zehabına kapıldığımız anlarda sığındığımız kaynağın bize bunu yeniden hatırlatmasını diliyoruz. İlginçtir, bir yerlere sığınma ihtiyacını hissettiğimiz zaman, vehmedilen tehlikeler ve saldırılar olduğunu kabul etmiş oluruz. Gerçekten öyle midir ? Ya değilse? Paradoks diyelim, ikilem diyelim, ne dersek diyelim onun sınırlarında debelenmenin alâmetini buyrun da görün.
Evet, ikilemin boyunduruğundan çıkmak gerektiğine kanaat getirdiğimiz için İltica Edebiyat Dergisi’ni kurduk. Değerli arkadaşlarım Sezer Taş, İsmail Tenger ve Süleyman Dinç ile beraber kurduğumuz İltica, e-dergi olarak yayın hayatını sürdürecek.
Mülteci olduğumuzu söylemek, esasında, malumu ilamdan başka bir şey değildir. Buna karşın yinelemekte yarar görüyorum: Söylediğimiz kelime, siyasi olarak Türkiye’de cereyan eden çoğunluğu Suriye’li olan sığınmacı hareketiyle alakasızdır. Bu kelimeyi dile getiriyorsak, başka bir şey için değil ancak meramımızı ifade sadedinde dile getiriyoruzdur.
Şu da var tabii: Solumuş benizlere yakıcı dokunuşlarda bulunmak ortak temennimiz olmalıdır. Sırra kadem bastığını söylediğimiz duyguların ipekten elbiselerle aramızda dolaştığını görmek istemez miyiz? Ah ki ele avuca sığmaz sevinçlerle, kiminin yüzünde hangi zamanın tebessümü, kiminin yıllardır ertelenmiş gülücüğü ne de güzeldir, kimbilir. Bilirim ki şimdi sizin de benim de sahici yıpranmalara değil sahiden birleşmelere ihtiyacımız var. Ondan bu yana mıhlanıyoruz. Ondan bu yana, ona doğru…
Yusuf Aydın
Rabbim utandırmasın gayretlerinizi boşa çıkarmasın Hak yolundan ayırmasın bir sesten bin ses olmaya kadar hızınızı azminizi daim eylesin inşallah