Sultan V. Murad
Serasker (Savunma Bakanı) Hüseyin Avni Paşa, Sadrazam Rüştü Paşa, Askeri Şura Reisi Redif Paşa ve Mithat Paşa ve yardakçılarının kurduğu kumpas sonucu Sultan Abdülaziz tahttan indirilmişti. Bu soysuz ihtilalden Şehzade Murad Efendi’nin (V. Murad) de haberi vardı ama hala çok korkuyor ve olan olaylara inanamıyordu. Hayatından endişeliydi açıkçası akıl sağlığı pek de yerinde değildi. Hüseyin Avni Paşa bunu sezdi ve tabancasını çekip yeni padişaha uzatarak:
“Eğer hayatınız tehlikeye girerse bu tabanca ile evvela kulunuzu (kendisini kastediyor) öldürünüz.”
Her yer asker kaynıyor, atlar daha hızlı gitmesi için kırbaçlanıyordu. Askeri birlikler arasında vaktiyle Suriye’den getirilmiş, Türkçe bilmeyen, bu sebeple olup bitenleri fark edemeyenlerde vardı. Hüseyin Avni Paşa, bu birlikleri “Sultan Abdülaziz tehlikede, padişahı korumaya gidiyoruz.” Diye kandırmış, ihtilal için kullanmıştı. Bu birliklerden biri arabanın yolunu kesmişti. Askerler de arabanın içindekileri tanımadıkları için, Türkçe de bilmediklerinden süngüye davrandılar.
“Yasaktır geçemezsiniz!”
Yeni padişahın yüreği bir kez daha ağzına gelmişti. Oracıkta kalpten gidecekti neredeyse. Nihayet Arapça bilen biri arabadakileri tanıttı ve araba yoluna devam etti. Delice yağmur yağıyordu. Issız sokakları hızla geçen at arabası Dolmabahçe Camii’nin yanında bulunan rıhtımda durdu. Fakat yeni padişah V. Murad rıhtıma inmek istemiyordu çünkü hala öldürüleceğini düşünüyordu. Sonunda o kadar dil döktüler de orada bekleyen üç çifteli bir sandala binmeye razı ettiler. E haliyle Dolmabahçe açıklarında savaş gemileri demirlenmişti. Bunu gören V. Murad bu gemilerden birine bindirilip öldürüleceği fikrine tekrar kapıldı. Hüseyin Avni Paşa’nın az önce kendisine verdiği tabancanın kabzasını sıkı sıkıya tutuyordu.
“Zırhlılara yaklaşılmasın!” diye emrediyordu.
Daha sonra kayık Sirkeci Rıhtımı’na yanaştı. Rıhtımdan kiralanan bir arabayla Serasker kapısına yani Bayezid’de bugün üniversite olarak kullanılan büyük binaya getirildi. Diğer bir deyişle o günlerde ora Savunma Bakanlığı’nın merkeziydi. Yeni padişah çok kuruntuluydu ve bu yüzden de çok bitkindi. Hâlâ oturup olan bitene akıl erdiremiyor ve öldürüleceği düşüncesini bir türlü kafasından atamıyordu. Biat merasimine alelacele başlandı. Yabancı devlet sefirleri ve İstanbul’da oturan oturan Hristiyan ve Musevilerin dini liderleri de davet üzerine icabet etmişlerdi. Biat merasiminin yapıldığı oda artık kalabalıklaşmıştı. Sultan V. Murat yine ürktü.
“Yeter!” dedi “artık çekilmek istiyoruz.”
Oradan Dolmabahçe Sarayı’na götürdüler. Merasim orada son nihayet son buldu. Fakat o kadar aceleye getirildi ki, Topkapı Sarayı’nda ki ecdadının, büyük padişahların oturduğu o taht bile Dolmabahçe Sarayı’na getirilemedi ve Sultan V. Murad şanlı atalarının tahtına hiçbir zaman oturamadı. Gerek biattan önce, gerekse biattan sonraki aşırı korkusu ve ürkütücü davranışları bile delirme işaretleri olarak görüldü. Zaten doksan üç gün sonra tahttan indirildi.