Bu yazımızda siyaset literatüründe yeni bir kavram olan olan yönetişim kavramını ve pratik siyasetteki karşılığını inceleyeceğiz. İlk önce kelimenin kavramsal sürecine, daha sonra yönetişim olgusunun küresel ve yerel boyutuna değineceğiz. Son bölümde ise ülkemiz ve başka ülkelerin yönetişim açısından karşılaştırılmasına yer vereceğiz.
>> Yönetişim ve Kavramsal Serüveni
>> Küresel Yönetişim
>> Yerel Yönetişim
>> Ülkemiz ve Başka Ülkelerin Yerel Yönetişim Açısından Karşılaştırılması
Yönetişim ve Kavramsal Serüveni
Tarihsel kökenine baktığımızda, Yönetişim sözcüğünün İngilizce orjinali olan ‘governance‘ Yunanca dümen tutmak, kılavuzluk yapmak anlamlarına gelen ‘kubernan’ fiilinden geldiği görülmektedir. Bu kelime, Ortaçağ’da Latince ‘gubernare’, Kural koymak, yönetmek, kılavuzluk yapmak anlamında kullanılmıştır. İletişimle ilgili hayli detaylı bir etimolojik inceleme yaptığı hacimli eserinde Anne Mette Kjaer, kavramın ‘governance’ olarak 14. yüzyılın ortalarında bilindiğini örnekleriyle anlatıyor. Hatta kavramın aslında yansız bir anlam içerdiğini, bu nedenle de kötü ve iyi sıfatları eklenerek kullanıldığını belirtiyor.
Yönetişim özellikle 90’lı yıllardan sonra, yoğun biçimde yaşanan globelleşme olgusunun etkisiyle ortaya çıkmış yeni bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal, siyasal ve teknolojik gelişmelerin sonucunda kamu yönetimi anlayışında yaşanan değişimlere bağlı olmak suretiyle, yönetici ve yönetilenlerin etkileşim ve iletişim halinde olduğu kısmen de olsa birlikte yönetim olarak da nitelendirilebilecek olan yeni bir alternatif kavram olarak ifade edilmektedir.
Kavramın yaygınca kullanıldığı İngilizce de aynı kökten gelen Government (hükümet), kamu kurumlarının yapısını ve işlevlerini ifade ederken; Governance (yönetişim) ise, hükümetin işlerini yapma yolunun, tarzını ifade etmektedir. (Kamu yönetimi sözlüğü, 1998).
Yöneticinin bir anlayış, yönetim felsefesi ya da yaklaşım olarak görmekten ziyade, bir model olarak ele alındığı yaklaşımlardır. Katılım ve çok taraflılığa işaret vardır. Oxford Dictionary, kelimeyi ”government” hükümetin eş anlamlısı olarak, yönetme tarzı, yönetim merkezi, hükümet etmek, otorite ile yönetmek ya da kontrol etmek şeklinde açıklanmaktadır.
Yönetişimin ekonomik, siyasi ve idari olmak üzere üç başlık altında toplanabilir. Ekonomik yönetişim, bir ülkenin ekonomik faaliyetlerini ve diğer ekonomilerle olan ilişkilerini etkileyen karar alma süreçlerini içerir, dolayısıyla eşitlik, yoksulluk, çevre ve yaşam kalitesi, üzerinde etkilerinin bulunduğunu iddia etmek doğru bir durumdur.. Siyasi yönetişim, strateji oluşturmada karar alma sürecine ilişkin bir kavramdır zira karar alma durumunda yönetime sadece yönetici değil aynı zamanda halk veya ilgili kişilerin dahil olması durumunu ifade eder. İdari yönetişim ise, politikaların uygulandığı sistemi ifade etmektedir. Bu üç madde birlikte ele alındığında, yönetişim siyasi ve sosyo-ekonomik ilişkileri yönlendiren yöneten süreç veya yapıları tanımlamakta olduğunu görmekteyiz. (Maliye Bakanlığı AB ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı, 2003: 1).
Küresel Yönetişim
Küresel sorunlara (uluslararası terör, İnternet’te işlenen suçlar, insan kopyalama, küresel krizler, küresel ısınma, AIDS vb.), küresel çözümler arama 1990’lı yıllarla beraber yoğunlaşmış ve hiyerarşik yapılar yerlerini, çok-aktörlü fonksiyonel yapılara bırakmıştır.
Özellikle küresel STK, küreselleşen sorunlar karşısında “ortak çözümler” aramaya yönelmektedirler. Bu anlamda ulus-devletler, uluslararası kurumlar, AB, BM ve diğer bölgesel ve küresel örgütler ile STK ve yerel siyaset aktörlerinin işbirliği yaptıkları yeni bir yönetim, yeni bir idare şekli ortaya çıkmaktadır. (Çukurçayır, 2003: 264). Uluslararası ilişkilerdeki konular ve sorunlar, devletlerarasında geçen bir faaliyet olarak değil; heterojen katılımcılardan meydana gelen “müzakere” ve “etkileşim” süreci olarak ele alınmaktadır. Yönetimden yönetişime giden bu süreçte, açık ya da zımnî bir biçimde küreselleşme sürecine paralellik hissedilmektedir.
Özellikle ulus-üstü kurumların etkileri artmakta ve ulus-devleti her zamankinden daha fazla yönlendirme kapasitesine ulaşmaktadırlar (Gündoğan, 2010: 50). Bu bağlamda, küresel yönetişim kavramı, karşılıklı bağımlılık prensibinin hâkim kılındığı ve müşterek problemleri izale etmek adına ulus- devletlerin iş birliği içinde hareket ettiği, çok- aktörlü bir yapıyı ifade ettiği görülmektedir. Ayrıca günümüzde küresel yönetişim tehlikeli bir güç mekanizması haline gelmiştir. Özellikle Non-Govermental Organization denilen hükümet üstü kuruluşlar bu kavramı kullanmak suretiyle ulus devletler üzerinde baskı uygulayabilmektedirler. Yapılan araştırmalarda BM, OECD,IMF,AB vd. hükümet üstü kuruluşlar ve ekonomik olarak baskı aracı olan hükümet üstü kuruluşlar ulus devletleri hakimiyet altına almak adına politikalar yürütmeye çalışmaktadırlar. Bu da yönetişim kavramını farklı bir boyuta taşımaktadır.
Yerel Yönetişim
Yerel yönetişim demokratik, katılımcı ve paydaşlara daha çok söz hakkı veren bir model olarak öne çıktığı bilinmektedir veya ifade edilmektedir. Esasen söz konusu modelin gelişmesinde, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, Maastricht Antlaşması, Avrupa Kentsel Şartı ve Gündem 21 Bildirgesi önemli katkılar sağladığı bilinen bir gerçektir.
Yönetişim sürecinin, yerel yönetişim kavramına indirgenerek daha katılımcı bir atmosfer oluşturması amaçlanmıştır. Ayrıca yapılan araştırmalarda yerel düzeyde katılımcılığı öngören yerel yönetişim kavramı özellikle 1992 Rio Zirvesinden sonra yaygınlaşmaya başladığı da görülmektedir. Bu süreçte kentte yaşayan farklı toplumsal kesimlerin yönetsel sisteme katılımını sağlamak için dünyanın çeşitli ülkelerinde farklı şehirlerde Yerel Gündem 21 adı altında çok sayıda yerel meclis, çalışma grubu ve kozalar oluşturulmuştur.
Türkiye’de de 1996 yılından itibaren Yerel Gündem 21’ler oluşturulmaya başlanmıştır. Başarılı uygulamaların yaygınlaşmasından sonra 2005 yılında 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 76. maddesinde kent konseylerinin kurulmasına yönelik düzenleme yapılmış bu madde belediyelerimiz tarafından hizmet etme anlayışı güdülerek olumlu karşılanmıştır.
Halkın yönetilen olmaktan çıkarak, yönetime her aşamada katılan, sorumluluk alabilen ve denetleyebilen bir konuma gelmesi ile katılım konusunda yaşanan sorunlar, ulusal ve yerel düzeyde yeni katılım yollarının geliştirilmesini gerektirmiş ve bu durum yerel yönetişimi önemli hâle getirmiştir. Bu anlamda, yerel yönetişim merkezî yönetim, yerel yönetimler, özel kesim ve sivil toplumdan oluşan “paydaşlar bütünü” olarak görülmüştür (Kerman vd., 2011: 16).
Yerel yönetimleri farklı algılayan bu yeni anlayışta, kent yönetimleri üç boyutlu bir görünüm kazanmıştır: Yerel yönetim, yerel sermaye ve yerel alanda etkin olan STK. Dolayısıyla, geleneksel devlet veya merkez-yerel yönetim ilişkisine bu yeni aktörler eklenmiş dolayısıyla yönetim kavramı yönetişim kavramıyla daha katılımcı bir hale gelmiştir. (Şengül, 1999: 12)
Dolayısıyla yapılan bu şekilde bir ortaklık neticesinde bireylerin ve kurumların kente olan bağlılıkları artırılabilmekte ve kaynakların hakça dağıtımı yapılabildiği gözlemlenmekteidir. (Bıçkı & Sobacı, 2011: 222). Bunun yanında, söz konusu modelin önem kazandırdığı yerel yönetim ve denetim uygulamaları kent meclisleri, kent parlamentosu ve kent kurultayı olarak isimlendirilmektedir.
Ayrıca bir çok Batı ülkesinde belediyeler referandumlar yapmak suretiyle yapılacak olan çalışmaları halka sormaktadırlar. Vatandaşların dilekçe hakları, muhtar toplantıları, halk günleri, kamuoyu araştırmaları, özellikle kişisel başvuru sistemleri bu anlamda yönetişim kavramıyla iç içe geçmiş durumdadır. Son dönemlerde teknolojinin de yaygınlaşmasıyla E-Belediyecilik uygulamaları da bu anlamda örnek teşkil edebilir.
Sivil Toplum Kuruluşları (STK), yönetişimin önemli ve etkili unsurlarından biridir.
Yerel yönetişim kavramının dünyada öne çıktığı görülmektedir. Küreselleşmenin tabi sonucu olan yönetişim artık yerel düzeyde çok büyük bir ilgi görmekte, yerel yönetimler dünyada oluşan değişim trendine kendileri de ayak uydurmaya başlamışlardır.
Özellikle sosyal medya ile gelişen sosyal baskı grupları ve teknolojinin dünyayı sarıp sarmalamasıyla, haberleşme teknolojilerinin gelişmesi dünyayı tek bir kara parçası haline getirmiştir dolayısıyla ülkeler arası sınır da önemini yitirmiştir, tüm bu gelişmelere paralel olarak artan farkındalık ile yerel yönetişim kavramı yükselişe geçmiş ve ülkelerin yerel düzeyde reformlar yaparak yada ellerindeki sisteme yenilikler ekleyerek halkı, tıpkı doğrudan demokrasi uygulamasına benzer bir şekilde yönetime katma eğilimi yükselişe geçmiştir bu gelişimler gün geçtikçe daha güçlenecek ve yerel yönetimlerinde bir söz hakkı bulunacak.
2006 yılında da Kent Konseyleri Yönetmeliği ile Yerel Gündem 21 kapsamında oluşturulmuş meclis ve çalışma grupları, kent konseyi çatısı altında toplanmıştır. Kent konseylerinin, kentin ihtiyaç ve sorunlarının tespit edilmesinde ve bu sorunların çözümüne yönelik olarak belediyelerde karar alma süreçlerinde etkili olabilmelerinde hemşehrileri kent konseyinin faaliyetlerine katılım düzeyinin yüksek olması önem taşımaktadır.
Dolayısıyla Yerel Yönetişim kavramı, son dönemlerin artan oranda temsil ihtiyacının bir tezahürü olmuştur ve yerel düzeyde tercihlerinin ve sözlerinin dinlenmesini isteyen hakların, ülke vatandaşlarının 90’lı yıllardan itibaren gelişen teknolojiyi de fırsat bilip haberleşme sistemlerinin de bağlantılı bir şekilde gelişmesine paralel olarak, yönetime katılma ihtiyacının karşılaması kavramı olarak ifade edebiliriz.
Ülkeden ülkeye değişiklik arz eden ancak amacın aynı olduğu katılım durumları mevcuttur Halklar referandum , geri çağırma , dilekçe, Kent konseyleri , belediye meclislerinde uygulanan çoğulcu ve demokratik sistemler …. Vs kullanılan bütün katılım faaliyetleri gün geçtikçe daha çoğalmakta ve farkındalık da artmaktadır. Tabiri caizse artık insanlar ‘benimde söz hakkım var’ cümlesini slogan haline getirmek için çabalamakta siyaset kurumu ve idarecilerde bunu göz ardı edememektedirler.
Ülkemiz ve Başka Ülkelerin Yerel Yönetişim Açısından Karşılaştırılması
Baktığımız zaman ülkeler yerel yönetişimi son zamanlarda demokrasinin uygulanabilirlik açısından bir mecburiyet haline gelmesinden dolayı doğrudan demokrasi yollarına artan talebin ve yerel düzeyde katılımın artık ülke için çok önem arz ettiği bir döneme girmiş bulunmaktayız. Ancak her ülke bunu böyle algılayıp kullanamamaktadır.
Özellikle birçok sorunla uğraşan ülkemiz Türkiye yerel yönetişimle ilgili henüz çok da başarılı bir yöntem izlememektedir zira stratejik konumundan ötürü, ülkenin terör sorunu nedeniyle Doğu ve güney dahil bütün bölgelerinde sıkıntıların mevcut olması, bunları engelleyen faktörlerden birkaçıdır. Ancak İngiltere, Amerika, İsviçre gibi ülkelere baktığımız zaman İngiltere merkeziyetçiliği esas alan ancak yerel düzeyde yine halkın referandumlar yoluyla sürekli görüşünü alan bir ülke konumundadır.
Amerika birleşik devletine baktığımız zaman ise federal bir yönetim tarzı mevcuttur ve buda yerel yönetimleri zaten yapısı itibariyle özerk kılmaktadır ve yerel yönetişim kavramı özellikle ülkenin gelişmişlik seviyesi açısından da önem arzettiği için özellikle Amerika gibi ülkelerde her eyaletin ülke ekonomisinde ve eğitim düzeyinde başka farklı alanda hizmet vermesinden ötürü halk ve çalışanlar aslında dünya ekonomisine bir nevi katılabildiği için yerel yönetişim söz konusu olmaktadır dolayısıyla yöneticiler halkın ve iş gücünün dileklerini dinlemek zorunda kalmaktadırlar.
Ancak İsviçre gibi konfederasyon şeklinde örgütlenmiş aşırı özerkliği esas alan ülkelerde ise bu ‘yerel yönetişim’ kavramı çok önem arz etmekdedir. Zira halk hemen hemen bütün kantonlarda, doğrudan demokrasi; geri çağırma, dilekçe vs. gibi yöntemlerle yönetime ve kararlara katılmaktadırlar. Kısa zaman önce yapılan milli gelirin artırılması referandumunda hayır oyu çıkması aslında şaşılmaması gereken bir durumdur İsviçre’de, çünkü halk zaten kararlara genel itibariyle katıldığı için böyle bir referandum sonucu bilinen bir referandum oluyor ve halk zaten istemiyor. Aynı durum bir gelişmekte olan ülkede veya halkına kararlarda fazla danışmayan bir ülkede olsun farz edelim sanrım çok yüksek bir evet oyunun çıkması kaçınılmaz olur diyebiliriz.
Yusuf YARALIOĞLU
Kaynakça
ERGÜN, İsmail, Yerel Yönetimlerde Yönetişim Kavramı ve Avrupa Birliğiyle Kıyaslanması, Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir. 2006.
MALİYE BAKANLIĞI, İyi Yönetişimin Temel Unsurları, Ankara. 2011.
ÇUKURÇAYIR, Akif, ”Çok Boyutlu Bir Kavram Olarak Yönetişim”, Çağdaş Kamu Yönetimi, Ed:Muhittin Acar, Hüseyin Özgür, Ankara: Nobel Yayını. 2003
GÜNDOĞAN, Ertuğrul, Katılımcı Demokrasi Bağlamında Yönetişim ve Bağcılar Belediye Örneği, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul. 2007.
BIÇKI, Doğan & SOBACI, M. Zahit, “Yerel Yönetimden Yerel Yönetişime: Post-Fordizm Bağlamında Yerel Yönetimleri Anlamak”, Yönetim Bilimleri Dergisi. 2011.