Zygmunt Bauman’ın 1998 yılında yayımlanan ‘Küreselleşme – Toplumsal Sonuçları (Globalization-The Human Consequences)’ adlı kitabı Türkçeye bir yıl sonra 1999 yılında çevrilmiştir. Kavramsal tartışmalardan ziyade doğrudan toplumsal sorunların tespitine yönelen Bauman, küreselleşmenin görünmeyen yüzünü göstermek istemektedir. Bauman’a göre küreselleşme, hepimizi etkisine almış, reddedilemez, kaçışın olmadığı ve aynı zamanda bizi dönüştüren bir fenomendir. Bauman’ın ustalıkla kullandığı eleştirel dili, okuyucu için toplumsal olgulara dair doğru sorular sormaya yönlendirmektedir. Küreselleşmeyi sorunsallaştıran bu eser, Zaman ve Sınıf; Mekân Savaşları: Bir Mesleki Başarı Raporu; Ulus Devletten Sonrası-Ama Ne?; Turistler ve Aylaklar; Küresel Yasa, Yerel Düzenler olmak üzere beş bölüme ayrılmaktadır.

Zaman ve Sınıf başlıklı ilk bölümde Bauman, küreselleşme ile birlikte zaman ve mekan kavramlarındaki dönüşmeye ve bunların sıkıştığına işaret etmektedir. Küreselleşmenin birleştirici olduğu kadar toplumları parçaladığını, bunun da kutuplaşmayı daha da derinleştirdiğini iddia etmektedir. Bauman’a göre enformasyon naklini kullanan güç sahiplerinin yurtsuzlaştığını, internet ile seyahat kavramının kendini geçersiz kıldığını ifade etmektedir. Bauman, inşaat paranoyasının arkasında seçkin elitlerin kendilerini toplumun diğer kesimlerinden yalıtma isteğinin olduğunu, bunun da kendilerini yalıtanlarla tecrit edilenler arasında bir savaşı ve kutuplaşmayı tetiklediğini ifade etmektedir.

‘Mekan Savaşları: Bir Mesleki Başarı Raporu’ başlıklı ikinci bölümde Bauman, eski tip haritaların artık olmadığını, mekanın haritalaşması yerine haritanın mekanlaştığını söylemektedir. Farklı olandan kuşku duymak ve tektipleştirmek için mekan korunmaktadır. Mekan savaşları da bununla ilgilidir. Foucault’un azınlığın çoğunluğu kontrol ettiği panoptikonunun yerini superpanopticon almıştır. Buna göre insanlar yeni iletişim araçları vasıtasıyla verilerini kendi eliyle paylaşmaktadır.

‘Ulus Devletten Sonrası- Ama Ne?’ başlıklı üçüncü bölümde, küreselleşme ile ulus-devlet arasındaki ilişkilere değinmektedir. Ulus-devletlerin karar alma sürecinde iyiden iyiye etkisiz kaldığını söyleyen Bauman’a göre artık devlet temelli bir kontrol mekanizmasının kalmadığını dile getirmektedir. Bu durumu Kenneth Jowitht’in ‘Yeni Dünya Düzensizliği’ kavramıyla açıklayan Bauman, zaman ve mekan sıkışması ve sermaye hareketliliği ile ulus-devletlerin kendi kaderini tayin etme hakkını yitirdiğinden söz etmektedir. Nihayet, Küreselleşmeyle etkileşime giren ulus-devletlerin egemenliğinden kendi elleriyle vazgeçtiğini iddia etmektedir.

Dördüncü bölümün başlığı ilginç bir biçimde Turistler ve Aylaklardır. Bauman’ın burada anlatmak istediği mekanın artık bir engel olmaktan çıktığıdır. Bir şeyleri elde edesiye kadar yaşadığı mutlulukla karakterize ettiği tüketim toplumuna, cezbetmeye odaklı bir üretim anlayışı eşlik etmektedir. Yaşamak için tüketmenin gerekli olduğu kabulünün yerini, tüketmek için yaşamanın aldığı bir vasatta Bauman, hareketsizliğin ölüm anlamına geldiği ve ortada dolaşan sloganların tüketerek harekete geçiren bir mahiyette olduğunu dile getirmektedir. 

Bauman’a göre toplum birinciler (üsttekiler) ve ikinciler (alttakiler) olmak üzere iki katmanlı bir yapıdan oluşmaktadır. Postmodern özgürler ile postmodern köleleri anlatmaktadır bu yapı. Küreselleşme herkese eşit şekilde gelmiştir ancak sonuçları pek de eşit olmamıştır. Esasında aylaklar da turistler de özünde aynıdır ancak aylaklar turistlerin alter egosudur. İçinde, istemediği kişiliğidir. Turistler, bir gün aylaklara dönüşmek korkusuyla onları gettolara hapsetmişlerdir. Endüstriye bir katkı sağlayamayan, yeterli birikimi olmayan ve dolayısıyla yeterli düzeyde tüketemeyen aylaklar üretici tarafından da istenmemektedir. Bauman’ın burada yaptığı ayrım, hareketlilik deneyimlerinin farklı sonuçlarının toplumdaki parçalanmışlığa nasıl neden olduğunu göstermeye çalışmaktadır.

‘Küresel Yasa, Yerel Düzenler’ başlığı taşıyan son bölümde ise Bauman, varoluşsal emniyetsizlik ve temel güvenlik kaygılarından bahsetmektedir. Hapishanelerin hareketsizlik fabrikaları olduğunu vurgulayan Bauman, mahpus etmenin rehabilite etmek özelliği olmadığını, mahkumların cezalarını bitirip salıverildiklerinde sanılanın aksine topluma faydalı bir hale gelmediğini, dolayısıyla topluma entegre olmakta zorlandıkları ve toplumdan dışlandıklarını ifade etmektedir. Hapishaneler, insanlara ceza süreci boyunca üretici özellikler kazandırmak yerine kendi ikama ettiği kültürüyle bir suç okuluna dönüşmektedir. Bauman’a göre hapishaneler, devletin, kullanışlı olmayan, ötekileşmiş insanları tecrit ettiği ve onlardan kurtulduğu yerlerdir.

Bauman’a göre bir tarafta küreselleşip kural koyan, özgürleşen ve güçlüleşenler bulunurken, diğer tarafta küresellerin koyduğu kurallara uymak zorunda yereller bulunmaktadır. Küreselleşmenin birleştirirken parçalayan mahiyeti bu noktada ortaya çıkmaktadır.

Abdullah YARGI