Üniversitenin ilk dersi başlıyor. Bütün öğreciler pür dikkat karşısındaki hocanın ağzından dökülecek kelimeleri bekliyor. Dersimiz iktisat. Hocamız iktisat derslerinin başlangıcında artık ritüel haline gelmiş o “mübarek” cümleyi ortalığa hunharca savuruyor.
“İktisat: kıt kaynaklar ile sınırsız insan ihtiyaçlarını gidermek için ortaya çıkmış bir bilim dalıdır”
Evet bu cümleye bir kaç itirazım olacak. Kaynakların sınırlı olduğu doğrudur. Ancak insan ihtiyaçlarının sınırsız olma durumu biraz garip gibi.
İktisat Arapça kökenli bir kelimedir. Kamus-i Türki kitabında kelime manası olarak; itidal üzere hareket etme, harcamada tasarruflu olma olarak tanımlanır.
Gerçekten de kelime manası bizi iktisadın asıl tanımına ulaştırmada önemli bir yardımcı görevi görüyor. İtidalli “temkinli, hazırlıklı” olmak ve tasarruflu olmak. Yani yukarıda ilk manadaki gibi sınırsız ihtiyaçlara sahip, gözü dönmüş, kaynakları sömüren kapitalist insan modelinden çok, bugünü kadar yarını ve geleceği de düşünen elindeki ile yetinmeyi bilen insan modelidir.
Günümüz insanının ihtiyaç olarak nitelediği şeyler çoğu aslında zorunlu ihtiyaçlar değildir. Zorunlu ihtiyaçlarımız “yeme, içme, barınma vb…” insanın hayatını devam ettirmesi gereken şeylerdir. Burada asıl sorun şu ki aslında zorunlu ihtiyacımız olmayan şeylerinde zorunlu ihtiyaç gibi insana benimsetilmesi. Örneğin; bilgisayar, cep telefonu, vb.. eşyalar çoğu insanın zihninde bir zorunlu ihtiyaç halini almış durumda. Bundan 20 yıl önce ihtiyaç dahi olmayan şeyler şimdi yaşamımızın her nasılsa bir parçası olmuş durumda.
Konumuz dağılmasın. Zaten ne tarafa dönsek bir modern insan eleştirisiyle karşılaşmak mümkün. Asıl konumuz iktisadın tanımı hakkında bir hata olup olmadığı. Hata olup olmaması neden bu kadar önemli peki? En basit olarak şu örneği verebilirim. Dünyanın en mutlu ve en mutsuz ülkelerine bakın. Sıralama hep parasal göstergelere bakılarak yapılır. Avrupa genelde üstlerde, Afrika ise diplerdedir. Halbuki Avrupa’da yaşayan bir insanın dünyadan beklentisi ve isteği çok daha fazla olacak ve bu isteklerin çoğuna ulaşamadığı için mutsuz olacaktır. Ancak Afrika’nın ücra bir noktasında yaşayan bir yerli için kerpiçten bir ev, samandan bir çatı ve taze bir ekmek ile dünyanın en mutlu insanı olur çünkü; ihtiyaçları neredeyse bunlarla sınırlıdır.
İşin özü şu ki “İktisat; kaynakların kısıtlı olmasından dolayı değil sadece ve sadece insanoğlunun gözünün doymamasından ve elindeki ile yetinmemesi ve mutlu olmamasından dolayı ortaya çıkmış bir bilim dalıdır.”
Saygılar