“İlk olarak 1821’de Osmanlı yönetimine başkaldırdılar”

2 Nisan 1830’da Osmanlı Devleti tarafından bağımsızlığı kabul edilen Yunanistan, bununla yetinmiyordu ve yetinmek niyetinde de değildi. İstanbul’un merkezinde bir Rum İmparatorluğu kurma hayali Yunan devlet adamlarının her zaman ilk isteği olmuştur. Casuslar nerede Rumlar yaşıyorsa orada faaliyet gösteriyor, Osmanlı Devleti topraklarında yaşayan Rumları ayaklandırmak için ne mümkünse yapıyorlardı.

“Girit’e kancayı takmışlardı”

O sıralarda Girit’te yaşayanların yarısına yakın kişilerin Müslüman olduğu tarih sayfalarında yazılıdır. Bu durumdan faydalanarak isyan başlatmak isteyen Yunanistan, casuslarını Girit’e yığmıştı. Yunan’ları, Rusya ve Fransa gibi büyük devletler de destekliyordu. Dünya çapında güçlü bir propaganda ağını kurmuşlardı. Güya; Müslümanlar Rumları eziyor, Hristiyanlara zulüm yapıyorlardı. Tabi ki bütün bunların aslı astarı yoktu. Ama günümüzde olduğu gibi dünyaya asla derdimizi anlatamıyorduk. Gerçekler göz ardı ediliyor, açıkçası biz ne desek sallamıyorlardı.

“İsyancıların başına Hacı Mihal isimli serseri geçmişti.”

Nihayet Girit isyanı patlak verdi. İsyancıların başına da “Hacı Mihal” isimli serseri geçmişti. Yunan hükümeti anlaşmaları açıkça çiğneyemediği için Girit isyancılarına gizlice silah, erzak ve asker yardımı yapıyordu. Tıpkı günümüzde yabancı devletlerin ülkemizin aleyhine terör örgütlerine yardım ettikleri gibi! Miralay Koreneos isimli bir subay da bu iş için görevlendirilmişti. Yunan ticaret gemileri, savaş gemilerinin koruması altında Girit’e durmadan silah, malzeme ve asker taşıyordu. Bütün bunlar dünyanın gözü önünde oluyordu ve kimse kılını kıpırdatmıyordu.

“Çocukların üzerinde nişan talimi yapıyorlardı!”

Rumlar Girit’te yaşayan Müslümanları kan ve ateşte boğuyorlardı. Türk köylerini yağmalıyor, masum insanları diri diri yakıyorlardı. Müslümanlar kalelere sığınmışlar, ellerinden hiçbir şey gelmiyordu.  İstanbul’da ise bir matem vardı. Padişah çok üzgündü. Eski sadrazamlarından Giritli Mustafa Naili Paşa’yı huzuruna çağırdı. “Paşa” dedi. “Girit işi yüreğimizi yakar. Sen Giritlisin, hem de 30 sene valilik yaptığın yerdir, hem de bağlı bulunduğun devletin malıdır. Girit’i kurtarmak üzere seni göndermeyi düşünürüz. Ayaklanıp Girit’i Yunanistan’a ilhak kararı alan âsilerin hakkından gel.”

“Ferman efendimizindir” deyip Girit’e gitti. (8 Eylül 1866)”

Olağanüstü yetkilerle altı buçuk ay Girit’te kalan Mustafa Naili Paşa, bu süre içinde ne isyanı bastırabildi, ne de âsilerle görüşmelerinden bir sonuç alabildi. Bunun üzerine en sonunda üye çoğunluğunu Rumların teşkil ettiği bir meclisin kurulmasıyla ayaklanma bastırıldı. Daha sonra adanın Rum halkı çeşitli haklar istemeye başladı. 1877-1878’de yapılan antlaşmalarla ada valisinin Rum, yardımcısının Türk olması, 80 üyelik meclise 50 Rum üyenin seçilmesi, resmi işlem ve yazışmaların hepsinde Rumcanın kullanılması kabul edildi.

Mustafa Naili Paşa

Mustafa Naili Paşa

“Verdik, verdik, verdik; günü gelir almasını da biliriz…”