Din sosyolojisi terkibinde iki farklı şeye vurgu yapılır: Din ve sosyoloji.

Bir ana bilim dalı olarak sosyoloji, her şeyden önce insanla ilgilenir. Tek bir insanla ilgilenen psikolojinin yerine sosyoloji, en az iki kişi arasında kalıplaşmış ve tipleşmiş ilişkilerle ilgilenmektedir. Din sosyolojisi de toplumun dinle olan karşılıklı bağıntılarını araştırmaktadır.

Sosyal olaylar üzerine düşünmek eski bir felsefi gelenek olmasına karşılık Sosyoloji bilim dalının ortaya çıkması için yeterli değildir. Bir bilim dalının ortaya çıkması için o bilim dalının kendine has bir ‘metodu’ olmalıdır. Sosyal olaylar üzerine ‘sistematik düşünce’ geliştiren bilim dalı olarak Sosyoloji, Aydınlanma sonrası yaşanan bilimsel ve endüstriyel devrimlerle birlikte toplumun altüst olması sonucunda, felsefeden ayrılarak ortaya çıkmıştır. İsim babası Fransız Auguste Comte’dur.

Aydınlanma sonrası Batı toplumunda dinin yerine pozitivist felsefe ikame edilmek istense de dinin boşluğu doldurulamamıştır. İnsanlar, din ve mistisizme geri dönmeye başlamış ve bu durum sosyologların dikkatini çekmiştir. Din ve toplum ilişkisini incelemekten ortaya çıkan bu yeni bilim dalının adı ise din sosyolojisidir. Din sosyolojisi terimini ilk kullanan sosyolog Emile Durkheim’dır.

Din sosyolojisinin ana konuları, sosyolojinin dinle ilişkilendirilen bütün konularıdır. Davranış bilimi olarak din sosyolojisi, bir dine mensup olan iki dindarın dindarlık davranışları ile toplum ilişkisinden doğan tipleşmiş davranışlarla ilgilenir.

Weber’a göre ‘insanın sosyal davranışlarının anlaşılır ilmi’ olan sosyoloji, sosyal davranışların dinle iltisaklı konularında din sosyolojisi diye özelleşir. Din sosyolojisi değer yargısı vererek araştırma yapmaz. Bütün diğer bilimsel disiplinlerde olduğu gibi olayları ve olguları sistemsel ve metodik tarzda açıklamaya çalışır. Olması gerekeni değil olanı araştırır.

İnsan teklerini psikoloji bilim dalı inceler. Sosyolojinin ilgi alanına giren en küçük ünite, iki kişi arasındaki sürekli ilişkilerdir. Her fert, farklı dünya tasavvuruna sahip olabilir ancak; onları benzer davranışlara sevkeden müşterek tasavvurlar olduğu gibi ilik, mekan, ekonomik ve inanç faktörü gibi bir takım müşterek faktörler de bulunmaktadır.

Aristo ve İbn-i Haldun gibi büyük düşünürlere göre insan doğuştan sosyal bir varlıktır. İnsanı, sosyal ortama bağlayan müşterekler belli bir kültür birliği yaratır. Toplumları farklı kılan kültürleridir.

Fertlerin birbirleri arasındaki sürekli, tekrarlanan, benzer ilişkileri bir süre sonra yapısallaşarak sosyal norm ve kurumlar haline gelir. Kurumlar belli ihtiyaçlar çerçevesinde geliştirilen davranış kalıplarının yapılaşmış şeklidirler. Her kurum, kendini meydana getiren normların tekrarıyla katılaşmıştır. İnanç temelli dini kurumlar ise diğer sosyal kurumlardan çok daha katıdır. Dini olsun olmasın bütün sosyal kurumlar değişmeye karşı dirençlidir.

Birçok sosyal grup ve kurumdan meydana gelen toplumlarda, insanlık tarihi boyunca din hep olagelmiştir. Dinsiz insanlara rastlamak mümkünken, dinsiz bir topluma rastlanmamıştır. Bu yüzden toplum içindeki birçok sosyal grup ve kurum dinle ilişkilidir. Bazıları izafi dini gruplarken, bazıları da sırf dini gruptur. Modernleşme sürecinde seküler ve laik sosyal grupların sayısı artsa da, bu grupları oluşturan fertlerin, mutlaka dinle ilişkileri bulunmaktadır.

Modernite sürecinde sosyal değişme, sosyolojinin başat konusu olmuş ve hatta sosyoloji, sadece sosyal değişmeyi açıklayan bir bilim olarak tanımlanmıştır.

Sosyal değişme sürecinde dinin etkisi din sosyologları tarafından incelenmiştir. Din, bazen sosyal değişmeyi frenleyici bir rol oynarken, bazen de başlatıcı ve hızlandırıcı bir rol oynamıştır. Din, değişme olgusu kendisini rahatsız ettiği zaman, kurumlarıyla birlikte değişmeye karşı çıkmakta; rahatsız etmediği zaman ise değişime sahip çıkmaktadır. Her medeniyetin kökü dine dayanmaktadır ve dini önderler aynı zamanda toplumun hem değişim ajanı hem de muhafazakarı olabilmektedir. Hristiyan Batı toplumunda Protestan liderlerin, Ortodoks-Katolik toplumu sosyal değişme sürecine iterek Protestanlığın ve onun etkisinde kapitalist toplumun doğduğunu ifade eden Weber, din sosyolojisini (Religionssoziologie) sistemleştiren ve bu isimde bir eser telif eden ilk toplumbilimcidir.

Abdullah YARGI