Eski Mısır Uygarlığından sıkça duyulmuş “Firavun” tabiri, bir zamanlar Hz. Musa dönemindeki mücadelelerden günümüze kadar ulaşmış olup, aslında bilinenin aksine bir kralın adı değil, Eski Mısır’daki hükümdarlara verilen unvandır. Tıpkı Osmanlı’da sultan, padişah; İran’da Kisra ve Türklerde Han, Kağan unvanları gibiydi ki, günümüzde de devlet ve ulus erkânının önderlerine “Başkan, Cumhurbaşkanı” gibi unvanlar verilmektedir.
Arapça gurur manasına gelen “fer’ane” ya da “tefar’ane” kelimelerinden gelmektedir. Çoğulu ise ‘ferâine’dir. Bu unvan, saptıran, bozulan, başkalarını bozan ve zarara uğratan gururlu manasında kullanılmıştır. Eski Mısır Dönemi manasına bakıldığında ise ayrıca Güneş Tanrısının Oğlu demektir.
Kelimeye ilk defa Kur’an-ı Kerimde rastlamak mümkündür. Aşağıdaki ayetlerde de görülebilmektedir.
- Firavun’a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun’un emrine uymuşlardı. Oysa Firavun’un emri doğruya-götürücü (irşad edici) değildi. (Hud 97)
- Nihayet Firavun’un ailesi, onu (ileride bilmeksizin) kendileri için bir düşman ve üzüntü konusu olsun diye sahipsiz görüp aldılar. Gerçekte Firavun, Haman ve askerleri bir yanılgı içindeydi. (Kasas 8)
İngilizcede “Firavun” terimi için “Pharaoh” olarak kullanılmakta iken, Türkçeye ise Arapçadaki şekliyle geçmiştir. Günümüzde kötü ve zalim kişiler için kullanılan lakap olmuş olan Firavun kelimesi aynı zamanda iskambil kâğıtlarıyla oynanan bir oyun çeşidi için de kullanılmaktadır.
M.Ö. 3150 – 30 yılları arasına kadar Eski Antik Mısır’da hüküm sürmüş hükümdarlara verilen Firavun unvanı, aslında M.Ö. 1200 civarında görülmeye başlamıştır. Antik Mısır’da birçok dönem uygarlığı gibi dinin önemi büyüktü ve Firavunun en önemli görevlerinden biri de Tanrı ile insanlar arasındaki ilişkiyi kurmaktı. Dolayısıyla da tanrının vekilleri ve dini halk yöneticileriydi.
Bütün Mısırın sahipleri onlardı ve yasaları koyan, vergi toplayan, adaleti sağlayan onlardı. Dahası mevsimleri ve doğal olayları düzenleyenlerin de onlar oldukları inancı hâkimdi. Elbette ki, dünyevi olarak savaşlara gitmek, ülkeyi korumak ve geliştirmek gibi büyük görevleri de vardır.
Firavun olabilmek için anne tarafından soylu kanına sahip olmayı gerektiriyordu. Soylu olmayan erkek firavunlar ise soylu bir kadınla evlenerek tahta geçebilmişlerdir. Hem erkek, hem de kadın firavunlar tarihte görülmüştür. Ölümleri de kutsal sayılmış, cesetleri de mumyalanmıştır. 70 gün yası tutulup, mülkiyetinin bir kısmıyla beraber lahit’e konularak kapatılmışlardır.
Mevlüt TAPAN