Aşağılık duygusu, psikoloji alanında Avusturyalı psikiyatr Alfred Adler tarafından derinlemesine incelenerek bilimsel literatürde terimsel bir yer edinmiştir. Bireysel psikoloji ekolünün kurucusu olan Adler, bu ekol içerisinde aşağılık duygusunu açıklayarak bireyin hayatına olan etkisini ortaya koymayı hedeflemiştir.
Aşağılık duygusu aşağılık kompleksinin kaynağında yer alan duygudur. Adler, aşağılık duygusunu anlamlandırmanın yolu olarak bireyin çocukluk dönemine bakılması gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle bebeklik ve çocukluk döneminde birey ihtiyaçlarını karşılamak için ebeveynlerine ve diğer insanların yardımına ihtiyaç duyar. Bu durum da bebeğin ya da çocuğun gelişimini sürdürebilmesi için diğerlerine muhtaç olması anlamına gelir.
Adler aşağılık duygusunu tam olarak şöyle tanımlar; “Çocuğun organlarının gelişmemiş olması, belirsizliği ve bağımsızlıktan yoksun olması, daha güçlü yaratıklara bağımlılık gereksinimi nedeniyle ve başkalarına tabi olmanın acı verici duygusu sonucu, yaşam boyunca açığa vurulan bir aşağılık duygusu geliştirir”. Özellikle çocuğun, ihtiyaçlarını diğer insanlar üzerinden karşıladığı dönemde ebeveynlerinden ya da bakım veren diğer kişilerden aldığı tepkiler aşağılık duygusunun sağlıklı bir şekilde yaşanıp yaşanmadığını belirler.
Bu dönem içerisinde ebeveynleri ya da bakım veren kişiler tarafından ihmal edilen çocuklar bir kenara itilmişlik duygusu yaşarlar. Özellikle bu duygu nevroza yatkın çocuklarda çok daha yoğun bir şekilde yaşanır. Çocuk kenara itilmişlik duygusuyla birlikte aşırı duyarlılık geliştirir. Bu durum çocukta içsel dinamiğin akışını bozarak huzursuz bir hal yaratır. Yani çocuk dünyayı; güvenli, ihtiyaçlarının sevecenlikle karşılandığı, diğer insanların onu sevdiği ve değer verdiği bir yer olarak görmek yerine güvensiz, sahte sevgilerin olduğu, insanların çıkar ilişkisi ile hareket ettiği bir yer olarak algılar.
Aşağılık duygusunun varlığı ebeveynin ve bakım verenin tutumları ile bireyde daha yoğun bir halde yaşanabilir. Çocukluk döneminde aşağılanan, değer görmeyen, yok sayılan her çocuk bu duyguyu aşağılık kompleksine dönüştürmeyebilir. Burada özellikle çocuğun kişilik özellikleri, genetik alt yapısı, çevresi ve hatta fiziksel özellikleri bu durumun belirleyicisi olur.
Adler özellikle çocuğun fiziksel görünüm olarak diğer insanlardan farklı olması ya da bazı organ eksiklikleri yaşaması durumunu bu duygu ile bağdaştırmıştır. Özellikle zayıflık, hastalıklı olma, sakarlık, çirkinlik, şaşılık, kekemelik, konuşma bozuklukları, dilsizlik, yatağa işeme gibi durumlar çocuğun zaman zaman ebeveynleri, çevresi ve akranları tarafından aşağılanmasına neden olabilmektedir.
Yoğun yaşanan aşağılık duygusu zamanla aşağılık kompleksine dönüşebilir ve bireyin hayatının her evresinde onunla birlikte olur, ta ki birey bu özelliğini fark edene ya da bireye bu özelliği fark ettirilene kadar. Birey bunu fark ettiğinde değişme imkanı da elde etmiş olur. Fakat değişim her zaman ki gibi çok zor ve emek isteyen bir eylemdir. Ama imkansız değildir.
Şeyma YILMAZ
Kaynakça
Adler, A., (2015). Bireysel Psikoloji. (5. Baskı). (A. Kılıçoğlu, Çev.). İstanbul: Say Yayınları (Orijinal çalışma basım tarihi 1922).
Adler, A., (2018). İnsanı Tanıma Sanatı. (19. Baskı) (K. Şipal, Çev.). İstanbul: Say Yayınları (Orijinal çalışma basım tarihi 1927).