Aşık edebiyatı toplumların; aşklarını, dertlerini, sevinçlerini, üzüntülerini, görüşlerini ve sitemlerini şiir ile ifade edebilmek için orta asyadan günümüze kadar gelmiş bir edebiyat koludur. Halk edebiyatının temel taşını oluşturmakla beraber, farklı dönemlerden geçerek zaman zaman halk edebiyatı dönemindeki sadeliğini yitirmiştir. İçerisinde bulunduğu dönemlerin; dil, din, kültür vb bir çok özellikleri aşıklık geleneğini kısmen etkilemiştir.

Kendilerine Âşık adı verdikleri bu edebiyatın sanatçıları, usta – çırak ilişkisiyle yetişir. Ustasının yanında belli bir süre eğitim alıp belirli bir olgunluğa ve yetkinliğe ulaşınca, sırtında sazı ile köy köy gezip sanatlarını icra ederler. Eserleri genelde sözlü edebiyat ürünü olmasına rağmen, cönk adı verilen defterlerde şiirlerini toplarlar. Aşk, yiğitlik, gurbet, doğa, ayrılık, ölüm, hasret ve toplumsal olaylarla ilgili eserlerini, içten ve yalın bir dil ile anlatırlar. Divan edebiyatında olduğu gibi şiirlerinde mazmun kullanarak; sevgilinin kaşını kemana, yanağını elmaya, gözünü bademe benzetmişlerdir.

“Seher vakti çaldım yârin kapısın
Baktım yârin kapıları sürmeli
Boş bulamadım otağının yapısın
Çıka geldi bir gözleri sürmeli…”
                    ÂGÂHÎ

Âşık edebiyatının en büyük temsilcileri; Köroğlu, Karacaoğlan, Gevheri, Kayıkçı Kul Mustafa, Dadaloğlu, Seyranî, Bayburtlu Zihni, ve 20. Yüzyılın en büyük âşığı Âşık Veysel’dir. Bu şairlerin kimileri haksızlığa, bozuk düzene baş kaldırıp, isyan edip dağlarda yaşam sürerek hakkını arama yolunda Âşık olmuşlardır. Kimileri ise gönüllerini bir sevdanın yolunda perişan ederek geceler boyunca sevgiliyi anıp sevgiliyi yazarak aşıklık mertebesine erişmeye nail olmuşlardır.

Âşıklık geleneğinin, Aşık edebiyatının en önemli özelliklerinden biri de atışmadır. En az iki âşık halkın huzurunda saz eşliğinde ve doğaçlama şeklinde olarak hünerlerini sergilerler. Bu durum hem halkın âşıklık geleneğine ilgisinin oluşmasına, hem de âşıklar arasındaki bağın kuvvetlenerek gelecek nesillere bozulmadan aynı heyecanla aktarılmasına vesile olur.

Kul Mustafa: “Feymani seninle cenge girelim
            Amma sözlerime darılmayasın
            Gücün ne kadarsa o kadar yüklen
            Yokuşun dibinde yorulmayasın”

Feymani:   “Muhabbet cenginde söz silahını
            Giyinip kuşanıp kurulmayasın
            Dikkat eyle ileride deniz var
Düşünce yılanına sarılmayasın.”

Halk edebiyatının önemli bir kolu olan âşık edebiyatı, Tanzimat hareketinden sonra yavaş yavaş etkinliğini yitirmeye başlamıştır. Tanzimat fermanından sonra gelen yenileşme (Batıya yönelme), âşıklık geleneğini ve âşık edebiyatını olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Batıya olan hayranlık artmış, doğal olarak ta geleneklerimizden ve Anadolu kültürümüzden de yavaş yavaş kopmalar meydana gelmiştir. Tanzimat döneminden sonra kısmen de olsa aşıklık geleneği sürdürülmüştür, fakat geçtiği dönemlerin edebiyatından, kültür yapısından, fikir akımından ve siyasi olaylarından etkilenmeler söz konusu olduğu için 13. yy – 15. yy halk edebiyatı dönemindeki sadeliğini, saflığını kaybetmiştir. Günümüzde ise Anadolu’nun farklı bölgelerinde Âşık şenlikleri düzenlenerek, televizyon programları yapılarak bu kültürün kaybolmasının önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Ali Seydi Kılıç