Kimi zaman çocuklara öykünürüz. Onlar gibi arı, saf düşünmek isteği belirir. Çocuklar gibi uyanmak, belinlemeden; çocukleyin gülmek dimağımızın bir köşesinde tazedir sanki. Yaşımızın kaç olduğunun önemi kaybolur. Ha kırk yaşındayız ha yirmi yaşında. Onlara özenmek, onlara bir sahtecilik olmadığı için, dünyaları sahici olduğu için olsa gerek. Türkülerin bazısı ve bazı şiirler onlar için bestelenmiş, yazılmış. Örneğin; “Güzel günler göreceğiz, motorları maviliklere süreceğiz çocuklar.” demişti Nazım Hikmet. “Kutsal Mavi Çocuk” demişti Cahit Zarifoğlu.
Edebiyatımızın salt bir bölümünü oluşturduğu için değil bizzat yokluğunu hissettiğimiz ve varlığını arzuladığımız için ‘çocuk gibi olmak’tan bahsediyorum. Menfaat gütmeyen yârenler, aleyhte plan kurmayan insanlar, vefa sahibi sevdalar olması gerektiğini düşündüğüm için bundan söz ediyorum. İnsanları yargılamanın ve otorite sahibi olma dürtüsünün, kaotik zeminin bünyesinde hatırı sayılır bir yer işgal ettiği açık. Oysaki yargı bize ait değil. Yazgıyı var edene ait. İşte bunu yeniden idrak için çocuk masumiyetini gerekli görüyorum, tepeden tırnağa sayıklama değil miyiz ki arınalım? Arınalım ki ışıldayan gönüller, mevsimleri ve iklimleri donatsın. Kandillere bile gerek kalmaz böylece, İsmet Özel’in deyişiyle ‘alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık’da insanları -manevi- giyotinlere göndermeseydik. Ama yine de söylediklerim ‘keşke’nin pençesinde kıvranmak yerine mana devşirmeye gebe sözler olmalı! Tadımlık bir söz etmektense -sahte bir- yargıcın hükmünü feshetmeyi yeğlemeliyim. Çünkü kolay olan tahribin zor olan tamirine yükümlü olduğunu bilen herkesin böyle yapması gerektiği kanısındayım. Öyle ki aklıma zerk ederek şehadetin (şahit olmanın) bu yanını boş bırakmamalıyım, tıpkı bir çocuk gibi. Nasıl ki çocuklar yaşadıkları bazı durumları hiç unutmaz, ben de unutmamalıyım. Ve unutmamalıyım ki bir çocuk gülüyorsa onunla birlikte yürümeliyim. Çünkü çocuk gülüyorsa gerçekten komik bir şey vardır.
Erdem Beyazıt ‘çocuklar zaten hiç çocuk olmuyorlar’ demişti. Onlar için, şairi yanıltmayı bu denli ummazdık. Fakat şair bu mısraıyla haklı çıkarsa vah bize!
Hepimiz sevgiye muhtacız, doğru. Ama bilmem ki ihtiyacı nerede kaldı? En son başını okşadığımız, kendisini seyrettiğimiz ve hatta güldürebilmek için yapmadığımızı yaptığımız bir çocuk var mı hatırımızda? Ah ki bir çocuğa şaklabanlık…
Sırası gelmişken; şaklabanlığın bu türlüsü caizdir!
Yusuf Aydın
İlham Edebiyat Dergisi Editörü