Sayın okurlar, hepinize sevgiler saygılar. Bildiğiniz üzere ülkemizde son dönemler içinde hiç istemediğimiz, son derece vahşice, insanlık dışı olaylar gerçekleşmektedir. Bu istemediğimiz olaylar idam tartışmalarını alevlendirmiştir. Siz değerli okurlara bu yazımda idamın neden gelmemesi gerektiğini ve neden gelemeyeceğini anlatacağım. Ve nihayet konuya girelim.

Sayın okurlar, öncelikle Ceza Hukukunun amaçlarına bakmak gereklidir. Ceza Hukukunun tek amacı Mutlak Adalet Teorisi değildir. Mutlak adalet teorisine göre kişi, ne olursa olsun, işlediği suçun cezasını almalı ve bu ceza sonuna kadar infaz edilmelidir. Ancak Mutlak Adalet Teorisi çok eskide kalmış bir teoridir, bunun gibi daha birçok Ceza Hukuku amaç teorileri vardır, yazıyı uzatıp okurken sizi sıkmak istemediğimden bu teorileri anlatmadan günümüz Modern Ceza Hukuklarında kullanılan Karma teoriden bahsetmek istiyorum. Karma Hukukun tek amacı; mutlak adalet değildir, aynı zaman da mağdur tarafın kişisel intikam hırslarını dindirmek olduğu gibi aynı zaman da suçu işlemiş kişilerin pişman olmasını sağlayıp, yeniden topluma yararlı birey olarak dönmesini sağlamaktır. İdam bu gibi suçların bitmesi için kesin çözüm değildir. İdam tartışmaları yerine eğitim tartışmaları yapmalı eğitim sistemimizi düzeltmeliyiz. Eğitim ailede başlar okulda devam eder, ne yazık ki hem ailede hem okulda yanlışlıklar yapılmaktadır. Örneğin ailede erkek çocuğu sürekli pohpohlanmaktadır, yüceltilmektedir, kız çocukları karşısında üstün bir duruma getirilmektedir… Bunun gibi sayacağım birçok şey var, burayı daha fazla uzatmayıp konumuzun kabataslak anlatımından çıkmayalım yoksa kendimi tutamam ve bu bir yazı değil kitap olarak devam eder.

Sayın okurlar, belirtmek lazımdır ki; ölüm cezasının geri dönüşü yoktur. Bunu bir örnekle açıklayacak olursak: Bay A, Bayan B’ye tecavüz etmektedir, o sırada orada bulunan Bay C, suç işlemekte olan Bay A’yı durdurmaya çalışmış, Bayan B’yi kurtarmak istemiş ve Bay A tarafından Bay C bayıltılmıştır,  ve bir şekilde Bay A olay yerinden uzaklaşmış ve bir şekilde bütün deliller  aslında masum olan Bay C’yi göstermektedir. Şimdi sayın okurlarım, bu olayımızda Bay C idam edilse ve sonradan aslında masum olduğu anlaşıldığında bunun hesabını kim verecektir. Arkasında bırakmış olduğu sevdiklerinin göz yaşının hesabını kim verecektir. İdam cezasından dönüm yoktur, yanlış verilen hapis cezalarında devlet  kişiye hürriyetinden yoksun kaldığı günler için tazminat öderken, yanlış verilen bir ölüm cezası için milyon dolarlar verseniz de hiçbir faydası olmayacaktır. AYRICA İDAM ÇAĞ DIŞIDIR VE 21.YY’DA YERİ YOKTUR. İdam hiçbir şeyin çözümü değildir.

Ayrıca idam vatan hainleri için de gelsin diyenler için tarihimizde somut örnekleri çoktur, çok fazla geriye gitmeye de gerek yoktur, Balyoz ve Ergenekon davalarında Şerefli Türk Subayları vatan hainliğinden hüküm giymiş ve ceza evinde yatmışlardır, daha sonra sizin hiçbir suçunuz yokmuş denilip salıverilmişlerdir. O zaman idam olsaydı ve şerefli Türk subayları idam edilseydi bunun hesabını kim verecekti?

Sayın okur idamın NEDEN GELEMEYECEĞİNDEN BAHSETTİKTEN SONRA, Ceza kanununda bu tip tecavüz suçları için örnek olarak, olması gerekebilen birkaç olası yaptırımdan söz edeceğim.

AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ VE AVRUPA KONSEYİ

Sayın okurlar, Türkiye Cumhuriyeti  1949’da kurulan Avrupa Parlamentosuna üye bir devlettir. Avrupa Parlamentosu 1950 yılında, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına almak için ‘AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ’ni çıkartmış ve üye devletler imzalamıştır. Sözleşmenin ilk halinde Yaşam Hakkından (AİHS MD2) söz edilirken, usulüne göre verilmiş idam cezalarının yaşam hakkını ihlal oluşturmadığını kabul etmiştir, yani sözleşmenin ilk hali idam cezasını kabul etmektedir.

Daha sonra 1983 yılında Strazburg da 1983 tarihinde çıkartılan ve üye devletlerce imzalanan AİHS EK 6 NOLU PROTOKOL’ün birinci maddesinde ölüm cezasını kaldırılmış ancak 2. maddesinde: Bir devlet, yasalarında savaş veya yakın savaş tehlikesi zamanında işlenmiş olan fiiller için ölüm cezasını öngörebilir’ denmiştir.

Ve nihayet, 2002 yılında 13 Numaralı Protokol çıkartılmış, 1. maddesinde ölüm cezasını kaldırmış, 2. maddesinde askıya alma yasağı öngörmüş ve nihayet 3. maddesinde çekince koyma yasağını getirmiştir.

Yani sayın okurlar, bu uluslararası sözleşmelere rağmen, biz bu sözleşmeleri çiğner idam cezasını getirirsek bunun yaptırımları arasında AVRUPA KONSEYİ’nden atılmak vardır. ‘Ne olur ya atılırsak atılalım bizi ne ilgilendirir’ demeyin. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini çiğnemek demek insan haklarını çiğnemek demektir, idam gelmesi durumunda en ağır yaptırım olarak konseyden atılırız ve bunun sonucu 3.sınıf, yatırım yapılmaz, güvenilemez, insan haklarına saygısız bir devlet konumuna düşmemize sebep olacaktır, zaten ekonomik olarak zor günler geçiriyoruz, bu idam yasası piyasada var olan dövizin de çekilmesine sebep olacaktır, ülke turist çekemeyecektir, AVRUPA KONSEYİ 49 üyenin 23’ü aynı zaman da AVRUPA BİRLİĞİ ÜYESİDİR, bizim dış ticaretimizin %70’i Avrupa ile gerçekleşmektedir, insan haklarını çiğneyip, Avrupa Konseyinden atılmamız demek, bu ülkelerle ticaretimizin duracağı anlamına gelmektedir, zaten üreten bir ülke konumunda değiliz, zaten tükettiklerimizin çoğu ithal mallar, bunlara rağmen idam yasası, insan haklarını çiğnemek, Avrupa Konseyi’nden atılmak ekonominin de sonu olacaktır.

YİNE BELİRTMEK GEREKİR Kİ İDAM CEZASI HİÇ BİR ŞEYİN ÇÖZÜMÜ DEĞİLDİR, İDAM CEZASI YERİNE EĞİTİME ÖNEM VERMELİYİZ VE KİMYASAL HADIM YAPTIRIMINI CEZA HUKUKUMUZ İÇİNE ALMALIYIZ, ANCAK BU HADIMLIK ÖMÜR BOYU DEĞİL DÖNEMSEL HADIMLIK OLMALIDIR. CEZA HUKUKUNUN AMAÇLARINDAN BİRİSİ DE KİŞİYİ PİŞMAN ETMEKTİR, KİŞİ GERÇEKTEN PİŞMAN OLUR VE TEKRAR ESKİ HALİNE DÖNEMEDEN TOPLUMA KARIŞIRSA BU PSİKOLOJİSİNİN ZEDELENMESİNE SEBEB OLACAK VE BU KİŞİNİN DİĞER SUÇLARI İŞLEME ORANINI ARTTIRACAKTIR.

Saygılarımla,

Hakan ENDER