İnsanların kitap okumak istemesi ve bunu bir türlü alışkanlık haline getirememesini henüz anlamış değilim. Sabah uyandıktan akşam başımızı yastığa koyana kadar elbet boş vakitlerimiz olmuştur hepimizin. Taşıtlarda, iş aralarında, eve ya da işe giderken çantalarında okumak için bir kitap bulundurunca kendilerine zararlarının olmayacağını birileri anlatmalı. Günün yorgunluğunu cafelerde, telefon ve ya tabletlerle dakikalarca atmak yerine, birkaç sayfa kitap okuyarak değerlendirmelerinin ruh sağlıklarına olumlu yönde etki edeceği düşüncesindeyim.

Kime “Kitap okuyor musun?” sorusunu sorsam, “Okuyacağım da bir türlü başlayamıyorum.” cevabını aldım.internet ve televizyon başında vakit geçirmek varken kimsenin dönüp kitaplara bakacağını pek sanmıyorum açıkcası. Korkarım ki bizden birkaç nesil sonra sayfaları buram buram kokan kitaplar artık kalmayacak. Torunlarımız kitap kokusundan mahrum kalacaklar. En kötüsü de teknoloji ve rahatlığın beraberinde getirdiği boşvermişlik duygusuna kapılarak, manevi duygulardan da yoksun kalacaklar. Bir takım insani duyguları zamanla zayıflayarak robotlaşma derecesine gelecekler.

Bizlere insan olduğumuzu, düşünebilen ve hissedebilen birer canlı olduğumuzu sanat, edebiyat ve akrabalık bağları vb duygular fark ettirir. Bunlar, bizi yaşama bağlayan, merhametli birer insan olduğumuzu akıllardan çıkarmayan birkaç etkenden sadece üçüdür. Git gide zorlaşan yaşam şartları, bu üç etkenden de uzaklaşmamıza sebep oldu. İlk olarak kitapları tozlu raflara kaldırdık. Para kazanma telaşına düştük. Kazandığımız paralar yetmedi, daha fazla kazanmak istedik. Hafta sonları, tatillerde de çalışmaya başladık. Bu kez paramız çoğaldı, ama sevdiklerimize, ailemize ve akrabalarımızavakit ayıramadık, bağlarımız koptu. Sonra robotlaştık. Vicdanımızı ve insani duygularımızı kaybettik.

Bazen afişlerde, reklam panolarında görüyoruz; zaman yönetimi, liderlik, kişisel gelişim seminerlerinin afişlerini. İnsanımızın zamanını verimli kullanma, idare noksanlığı vb sorunlarının olduğunu düşünmüyorum. Toplumun neye ihtiyacının olduğunun belirlenip, o alanlarla ilgili çalışmalar yapılıp, konferans ve seminerler düzenlenmesinin insanlara daha faydalı birer uygulama olacağı kanısındayım. Örneğin; çoğumuz ilk okuldan beri tahtaya çıkıp soru çözmesine, onlarca kitap okumasına rağmen bir topluluk karşısında kendimizi ifade etmekten, görüşlerimizi belirtmekten çekiniriz. Özgüven eksikliğidir bu. İşte bu da kitaplarla yeterli derecede içli dışlı olmadığımızın belirtisidir. Biraz önce vermiş olduğum örnekteki sorunun vb. sorunların çözümü ile çalışmaların yapılması, eminim ki zaman yönetimi ve kişisel gelişim gibi toplumun küçük bir kısmını ilgilendiren sorunların çözümü için yapılan uğraşlardan daha yararlı olacaktır.

Ali Seydi KILIÇ