Klasik iktisat görüşü, ünlü İngiliz iktisatçı J. Maynard Keynes’in adı ile anılan Keynesyen iktisat görüşü ile pek çok konuda zıt fikirlere sahiptir. İktisadın Babası olarak tabir edilen Adam Smith’in kurucusu ve en önemli savunucusu olduğu klasik iktisadi düşünce bütçe açığı ve bütçe fazlasına karşıdır.

Keynesyen yaklaşım ise özellikle 1929 Büyük Burhanı sonrası ekonominin talep yönü ile daha çok ilgilenmiş olup daralan ekonomilerde Kamu Harcamalarının artırılması ile ekonomik istikrarın destekleneceğini ve işsizlik oranlarının aşağı yönlü ivmeleneceği savunurken oluşması muhtemel bütçe açıklarının ise göz ardı edilebileceğini savunmaktadır.

Keynesyen akımı 1970’li yıllardaki petrol krizi ve neticesinde görülen stagflasyon durumuna kadar adından sıklıkla söz ettirmiştir. Kriz sonrası rüzgar tersine esmeye başlamış ve Keynes’in savunmakta olduğu Maliye Politikaları eleştirilir hale gelmiştir. Bu durum müdahaleci devlet politikasını savunan Keynesyen akımın aksine 1980’li yıllarda devletin ekonomideki payını ve işlevini sorgulayan neoliberal yaklaşım ve bu yaklaşımın önerisi olan mali disiplinin önemini artırmıştır. 

Mali Disiplin, en basit tanımı ile bütçe denkliği, yani salt olarak kamu harcamalarının kamu gelirlerini karşılaması olarak ifade edilse de gelişen ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinde artan bütçe açıkları, artan kamu harcamaları, yüksek borç stoku ve buna bağlı olarak oluşan yüksek faiz ödemeleri ile yüksek finansman giderleri, mali disiplin kavramının tanım sahasını genişletmiş; sürdürülebilir bir borç seviyesinin ve dengeli bir bütçe açığının sağlanması da mali disiplin çerçevesinde değerlendirilmesine neden olmuştur.

Mali disiplinin sağlanabilmesi bakımından pek çok görüş ortaya konulmaktadır. Bu kapsamda öncelikle kamu gelirlerinin ve kamu giderlerinin tespiti ve bütçeleme sürecindeki yerleri büyük önem arz etmektedir. Özellikle para politikalarından ziyade maliye politikaları kapsamında kamu harcamaları, vergilendirme ve borçlanma gibi enstrümanların doğru analizler yapılarak yönetilmesi durumunda uzun vadede etkili sonuçlar gösterebilecektir.

Maliye politikalarının bürokratik süreçleri ve sonuçları itibari ile uzun vadede neticeler elde edilse de makro ekonomik göstergelerde olumlu yansımaları olmaktadır. Bu bağlamda mali disiplin çizgisinden çıkmamak adına neo-klasiklerin savunduğu gibi kamu harcamalarının kısılması gibi bir önlem alınabileceği gibi doğru mükellefiyet ile doğru vergilendirme yapılarak kamu gelirlerinin artırılabilmesi de mali disiplin sürecini destekler niteliktedir.

Konjönktür gereği kamu harcamalarını azaltmaya yönelik mali disiplin politikaları toplam talep düzeyini de dolayı/doğrudan etkileyerek fiyat istikrarının desteklenmesinde güçlü bir maliye politikası aracı olarak görülmektedir. Vergi dışı kalan gelir ve benzeri iratların tespiti ve vergilendirmenin tabana yayılması gibi hususlar da kamu gelirlerinin artmasına dolayısıyla bütçe dengesine katkı sağlamaktadır.

Borçlanma da bir maliye politikası enstrümanı olup özellikle finansman maliyetlerinin gözetilerek vade, faiz oranları ve yatırım finansmanlarının doğru tespiti ve fayda maliyet analizleri ve etkili bir borç yönetiminin yapılması yukarıda bahsettiğimiz üzere mali disiplin çizgisini destekleyen bir başka yaklaşım olarak değerlendirilebilir. 

Faydalı olması temennisiyle.

Emre KAYAALP