Neden filmlerde korkunç insanlar, boş bakan pörtlek gözlü, donuk tenli, morarmış, şişmiş, dudakları gerilip dişleri açılmış şekilde tasvir edilir düşündünüz mü?
Bu suretin ifadesi binlerce yıl önce anlatılmış çok eski bir mite dayanır.
Mitoloji; antik çağlarda, sahih bir inancı olmayan toplulukların, tabiata, güneşe aya mevsimlere doğal felaketlere; yaratılışa, ölüme ve sonrasına dair açıklayamadıkları her şey için uydurdukları efsanevi hikayelerdir.
Bu hikayeler arasında hiç kuşkusuz en hazin ve en korkunç olanı Medusa olmalı…
Medusa; Yunan mitolojisinin yılan saçlı, korkunç gorgonudur. Fakat o bir canavar olarak doğmamıştır.
Başlangıçta kendisine bakan herkesi büyüleyen bakışlara, lüle lüle saçlara ve kıskandıran bir güzeliğe sahip genç bir kadındır. Savaşın ve bilgeliğin tanrıçası, tanrılar kralı Zeus’un kızı ve Yunan Panteonu’nun en güzel kadınlarından olan Athena’nın tapınağında bekaret yemini etmiş bir rahibedir.
Yüz kişinin isteyip hiçbirinin alamadığı güzel Medusa’da gözü olan erkeklerden biri de Poseidon’dur.
Poseidon, Olimpia’ın en güçlü üç tanrısından biridir. Yerin göğün ve denizlerin üç erkek tanrı tarafından paylaştırılması, antik dönemde bile toplumların erkek egemen yapısına ışık tutar.
Mitler, insan eliyle yazılan hikayelerdir. Çoğu kez aralarında tutarsızlıklara, mantık hatalarına rast gelmek olasıdır. Aynı zamanda dönem toplumundaki insanların psikolojilerini, sosyokültürel yapıyı, erkeğin ve kadının rollerini anlamamıza yardımcı olurlar.
Hikayemizde Poseidon; tıpkı hükmettiği denizler ve depremler gibi belirgin, sarsıcı, yıkıcı ve aniden gelen korkutan bir gücü temsil eder. Medusa ise garibanların dünyanın her döneminde haklıyken bile cezalandırıldığı ve Allah korkusu olmayan her yerde güçsüzlerin ezildiği gerçeğinin, en eski kanıtlarını gün yüzüne serer.
Bir gece gizlice tapınağa giren Poseidon, Medusa’ya tecavüz eder. Genç kızın hayatı kararmıştır. Tapınak en kutsal alandır ve bu dünyanın her yerinde bir suçtur. Olanlar Athena’yı kızdırmıştır. Fakat kendisinden hiyerarşide daha büyük bir tanrı olan Poseidon’u cezalandırmasına imkan yoktur. Üstelik Antik Yunan’da tanrıların istedikleri kadına sahip olmaları görülmemiş iş değildir. Bu günahın bedelini ödeyen ise yine güçsüz taraf olacaktır.
Athena o gece dehşeti yaşayan Medusa’yı lanetler. Genç kadın bir anda korkunç bir dönüşüm geçirir. İpek teni kuruyup çatlarken öyle acılar çeker ki, tırnaklarıyla yüzünü parçalar. Güzel saçları birer yılana, inci gibi dişleri domuz dişlerine dönüşür. Dili şişip ağzından sarkar, morarır ve gözleri büyüyüp bakışları donuklaşır.
Fakat bunlar Medusa’nın lanetinin sadece başlangıcıdır. Bakışlarıyla erkeklerin aklını karıştıran güzel Medusa, artık baktığı insanları taşa dönüştüren bir canavardır. Uzak bir adaya sürgün edilir. Sosyal hayattan tecrit edilmiştir.
Tecavüz mağdurları için tanıdık bir akibet değil mi? Çağdaş olduğumuzu iddia edebiliriz ama bizim toplumumuzda da tecavüze uğrayanlar normal evlilik yapma haklarını kaybedip sosyal hayattan tecrite uğramıyorlar mı?
Medusa’nın lanetlenmesi meselesinde başka bir detay da, hala güncel bir savaşın tarihi niteliğindedir: Kadın kıskanması.
Athena, güzellik ve aşkın tanrıçası Afroditle güzellikte yarışan bir kadındır. Bakire olmasının en önemli nedeni, ondaki üstün vasıflara denk bir erkeğin varolamayacağı gerçeğidir. Kendini Athena’nın hizmetine adamış rahibelerinden birindeki güzelliğin, Poseidon’u yoldan çıkaracak derecede olması, tanrıça için yenilgi demektir. “Ayna ayna söyle bana, benden güzel var mı dünyada?” sözleriyle hafızamıza kazınmış masalsı çekişmenin evveliyatına, en eski kayıtlarına şahit oluruz. Bu yüzden Athena kendisinden daha güzel Medusa’ya acımamıştır.
“Korkunç” kelimesinin etimolojik kökeni olarak karşımıza çıkan “gorgon”, tüm tarih boyunca masallarda, filmlerde ve rüyalardaki canavarların en eskisidir. İnsandan dönüşmüş bir yaratık.
Çocukların yaklaşmaması için sobalara; bazen düşmanı yaklaştırmamak için kalkanlara, savaş aletlerine, kale kapılarına işlenmiş bir figüre dönüşmüştür.
İnsanlar korktukları şeyleri kutsallaştırırlar. Medusa başı da, bakışlarındaki taşa çevirme özelliği ile bir zaman sonra insanların sığındığı kutsal bir tasvire bile dönüşmüş.
Hikayenin devamında, onun öldürücü bakışlarına sahip olmak; savaşçıların, kralların, komutanların hayallerini süslemeye başlamıştır. Fakat ne zaman bir insan o adaya çıksa, Medusa’nın taşa dönüştürdüğü diğer insanların yanında yeri alır.
Medusa tarafından değerlendirdiğimizde ise, o bütün bu insanları nefretle taşa dönüştürmüyordu. Bu lanetin en uzun soluklu mağduriyetini yaşayan aslında Medusa’ydı. Yalnızlığa mahkum edilmiş, cinayetler işlemiş, hiç haketmeden bir nefret odağı olmuştu.
Yazının başındaki soruya dönecek olursak; onun asırlar boyu korku filmlerindeki bilhassa içine şeytan girmiş ya da mezardan çıkmış korkunç karakterlere ilham kaynağı olmuş çirkin ve korkunç yüzüne…
Ölü gömme gelenekleri her dönemde ve her yerleşimde farklılık gösterir. Antik Yunan halkı için de cenaze merasimi önemliydi. Fakat ölüm her yerdeydi. İnsanlar ölüleri görüyorlar, izleyebiliyorlardı. Ölümle ilgili korkunç hikayeleri vardı.
Ölüm ve sonrası onların inancında kasvetli, adaletsiz ve ürkütücüydü. İyiler değil, sadece krallar soylular ve kahramanlar cennet benzeri Elysian Fields vadisine gidebiliyorlardı. Halk ise her şeyin renksiz ya da gri olduğu, umudun ve neşenin asla olmadığı, anıların unutulduğu Asphodel’e, günahkarlar ise ateşin ve acının olduğu Tartarus’a…
Ölüm onlar için korkunçtu. Korkuyla özdeşleşmiş ölümün uğradığı insan da korkunçtu. Belki bilinen tarihin ilk canavarını betimleyen zamanın hikaye anlatıcısı, korkunç bir yüzü anlatırken bir ölüden ilham almıştı.
Moraran, şişen bir yüz, büyüyüp sarkan dil, pörtlek gözler, dişleri görünecek kadar çekilmiş dudaklar, teni solmuş ya da belki bir vahşi hayvan tarafından parçalanmış bir ölüden.
Aztek takvimindeki yüzlerde, Mısır mitolojisinin Bes’inde, Hint mitolojisinde güneş tutulmasından sorumlu şeytan Ruha’da, güneydoğu asya mitolojisinde çocukları kaçıran Rangda’da, hatta Türk korku filmlerinin afişlerinde hep aynı özellikleri görürüz. Hepsinde aslında cesetlerin yüzlerini…
Kevser ÇAKIR