Toplumumuzun, edebiyat ve sanata ne denli yakın veya uzak olduğunu hepimiz görebiliyoruz. Cehaletin bir veba gibi yayıldığı bu zamanda, insanları çocukluktan yetişkinliğe kadar okullarda kavram ezberletmek telaşına sürükleyen bu eğitim sisteminin mağdur evlatları, aslında bu milleti cehaletten kurtarıp dünyaya nizam verebilecek bir kültür seviyesine sahip olmalıdır. İşte bu da ancak ve ancak ülkede en çok neye verilen önemin saptanmasıyla ilgilidir. Bir ülkenin televizyonlarında, okullarında, sokaklarında ve parklarında en çok ne ile ilgili sohbetler-tartışmalar yapılıyorsa, ister istemez çocukların bilinç altlarında bu konular ve konuşmalar yer edinir. Bu tespitler doğrultusunda Nietzsche’nin her okunmasında hafızalarda farklı haklılıklar bırakan şu sözlerini hatırlamamak mümkün değil;

“Bir ülkede edebiyat ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa o ülke üçüncü sınıf bir ülkedir.”

Friedrich Nietzsche

Edebiyat ve sanatın bir topluma tanıtılmasında, daha doğrusu tam anlamı ile kavranabilmesi için çalışmaların yapılmasında, o ülkedeki siyasetçilere ve sanatçılara bazı görevler düşüyor. Eğer bu konuda, ciddi bir şekilde ve maddi kaygı gözetmeksizin çalışmalar yapıldığı takdirde o ülkede ilerleyen yıllarda edebiyat ve sanat gözle görülür bir şekilde kendini fark ettirecektir. Bu çalışmalara örnek olarak aşağıdaki maddeleri sıralayabiliriz;

1-) Ortaokullar başta olmak üzere eğitim kurumlarında dünya edebiyat ve sanatlarını anlatan derslerin müfredata girmesi.

2-) İlkokullarda milli eğitim bakanlığı tarafından görevlendirilen pedagoglar ve eğitimciler eşliğinde, sınıf öğretmenlerin rehberliğinde her öğrenci ile ayrı ayrı ilgilenilerek hangi alanlarda kabiliyetli olabileceğinin saptanması ve o alan ile ilgili eğitimin verilmesi.

3-) Halk’a yönelik olarak halk eğitim merkezlerinde çeşitli sanat derslerinin (resim, heykel, müzik, ebru, grafikerlik vb.) verilmesi.

4-) 4 yıllık lise eğitimi boyunca öğrencilere yaratıcı yazarlık ile ilgili derslerin verilmesi ve yükseköğretim kurumlarında bu alana yönelik olarak bölümler açılması.

5-) Yazarların, şairlerin ve sanatçıların ilgili bakanlıkların desteği ile çeşitli illerde konferans ve seminerler düzenleyerek öğrencileri edebiyata, sanata karşı daha ilgili hale getirmek.

6-) Milli eğitim bakanlığı tarafından başlatılacak olan projeyle Türk ve Dünya klasiklerini ücretsiz olarak okullarda ve sokakta halka dağıtılarak toplumda okuma bilinci uyandırmak.

7-) Şu anda piyasada edebi değerden yoksun olan kitaplar ve kitapların yaygınlaşmasının önüne geçmek adına, her ilde valiliklere bağlı komisyon kurarak görevlendirmek. Bu komisyonların görevi;

a- Yeni basılacak olan kitapların okurlara ne denli yararlı olabileceğini saptamak.

b- Edebiyat ve sanat alanında üretilen projelerdeki maddi kaygıların ikinci planda olmasını sağlamak.

Yukarıdaki bu  yedi maddenin tümünün ilgili makamlarca dikkate alınıp, yabana atılmayarak uygulanmaya başlaması halinde, ülkedeki eğitim, refah ve kültür seviyesinin yükseleceğine yürekten inanıyorum. Günümüzde silahlarla ve para ile açılan savaşların ilerleyen yıllarda ülkemize de uğramaması için, eğitimimize, sanatımıza, ekonomimize ve kültürümüze gereken önemi vermeliyiz. Mahkeme salonlarının, savaş meydanlarından daha kalabalık, daha kararlı ve daha etkili olduğu bu asırda, bizler de cehalete karşı savaşımızı silahlarla değil; kalemlerle, kitaplarla ve sanatımızla yapmalıyız. Her ne kadar toplumumuzda bu gerçek benimsenmiyor olsa da gerçek şudur ki, edebiyat ve sanat en etkili silahtan daha etkilidir. Örneğin Fransa, Rusya, İngiltere, Almanya gibi ülkeleri edebiyata ve sanata olan yakınlığı ile ele alacak olursak, geçmişlerinde, 1800’lü yıllarda bu ülkelerde şu anda da isimlerini sıklıkla duyduğumuz yazarlar ve sanatçılar yetişmiştir. Köklü bir sanat anlayışına sahip bu ülkelerdeki şehirlere baktığımızda, her köşesine, her sokağına sanatın ve mürekkep kokusunun sindiğini rahatlıkla görürüz. Aynı şekilde antik yunandaki heykellerin de günümüz Yunanistan’ındaki sanatın temellerini oluşturduğunu görürüz. Günümüzde bir çok Müslüman bilim adamının kitaplarının ve fikirlerinin üniversitelerde ders olarak işlendiği gibi, antik Yunan filozoflarından Platon, Sokrates, Aristoteles ve modern felsefenin mimarlarından Descartes, Kant gibi filozofların eserleri de müfredatlarda yer almaktadır.

Bundan yüzyıllar sonra belki de şu anda yaşayan bilge insanların eserleri halen ilk günkü sıklıkla anılacaktır. Böylesi bir ortama zemin hazırlamak için de işe, bize en yakın olan kitabı alıp okumaya başlayarak adım atabiliriz.

Ali Seydi Kılıç