Modern dönem ile beraber sorgulamaya başladığımız yeni konular oldu. Öncesinde konuştuğumuz, tartıştığımız konular-en azından belli bir dönem için- tematik forma büründü ve biz de yeni konular arayışına girdik. Buna karşın konuştuklarımız felsefeden şöyle ya da böyle nasiplendi veya gıcık kaptı. Zati felsefe bilimsel kimlik kazanmadan bile insan zihnine etki etmişti. Tek başına varlığı anlamlandırma girişimlerinin modern dönemin ürünü olmadığı buna ışık tutuyor.

Tartışmalarımızdan birisi de ütopya. Bu kavram, işlevsellik bakımından dünyaya pek yabancı sayılmaz. Avrupa’da Reform ve Rönesans hareketleriyle eş güdümlü olarak peydah olmuştur bu kavram. Kıvranmanın ve acının mutluluk sabahına gebe olması umudu bunu daha net açıklayabilir zannediyorum. Bunun yanı sıra Fransız Devrimi’ni “ütopya”dan bağımsız ele almak haksızlık olacaktır. Nitekim iyinin daha iyi ve onun da daha iyi yapılması gayreti ütopyayı hedef kılmıştır. Avrupa’daki hareketlenmeler de söylediğim gayretin görünen yüzü. Neyse, Avrupa ile sınırlı kalmayalım.

Thomas More - Utopia

Thomas More – Utopia

Ütopya, bir nevi mükemmeli arama çabasıdır. Ona ulaşmak esastır. Bir yandan da ulaşılmaz olabilir. Ve insanların tanık olduğu, gördüğü veya dokunduğu herhangi bir şey ütopik olamazdı. Nitekim duygularla algılanan mükemmel olsaydı arama ihtiyacı olmazdı. Ütopya ise mükemmeldi. Böylelikle insanın mekan ile bağlantısını sorgulamaya değin gidebiliyor bu iş. Ve bir açıdan sanal macera… Ayrıca tatminsizlik, yeter görmeme, ütopyaya kapı aralayabilir. Elinin altındaki nesnelerle, görüntülerle ya da duygularla yetinmeyerek ve bunu da arayıp bulunacak şeyin varolanla değiştirilmesi anlamına getirerek kurgulanan dünya: Ütopya…

Kurgusal düzmecenin insana bakan bu yüzü filozofları hayli oyalamış görünüyor. Oyalamış diyorum çünki mükemmel dünya bulunsa bile insanın eksik yanları görmezden gelinemez. Bu açıdan henüz keşfedilememiş bir kıta, ada, gezegen bu bağlamda anlamını yitirmiş durumdadır. Kaldı ki Thomas More’un ‘Ütopya’sı “yok olan iyi yer” anlamındaki kelime eklerinin birleşmesi ile oluşmuştur. Yani bu bir medet umma alanı değil sanat tasarısı olarak algılanabilir.

Herkesin bir gerçeği olduğu gibi bir ütopyası da olabilir. Fakat bu konkre ile abstrenin takasına varmamalı diye düşünüyorum. Yoksa büsbütün ütopyaya karşı olduğum söylenemez. Hele ki hayal onun bir parçası iken…

Yusuf Aydın
İlham Edebiyat Dergisi Editörü