“Öğrencileri derse boğmaya devam ediyoruz. Günde 7 saaat dersin ardından kurslar ve özel dersler. Ama yinede başarılı olamıyorlar. Neden mi? Çünkü bir bardak suyu doldurmak için itfaiye hortumu kullanıyoruz. Su taşıyor ama bardak dolmuyor. Peki suçlu kim? Susayan mı suyu tutan mı?”

Ekolojik sistemler kuramına göre çocuğun içinde bulunduğu birbirini kapsayan birden fazla sistem bulunmaktadır. Çocuk sistemler içerisinde merkezde yer almaktadır. Bu sistem içerisinde, çocuğun gelişimini, etkileşimini ve açığa çıkacak potansiyelini ev, aile, okul gibi sosyal faktörler ilk aşamada belirlemektedir. Bourdieucu bağlamda çocuk (öğrenci) ve çocuğu çevreleyen sosyal faktörlere (veli, öğretmen) yapı-fail ikililiği üzerinden bakıldığında işlev ve etki oranı açığa çıkacaktır.

Bourdieucu bağlamda yapı-fail ilişkisi bir ikililik üzerine kurulmuştur. Biri olmadan diğerinin varlığı söz konusu olmamakla beraber karşılıklı bir etkileşim durumu mevcuttur. Oyun-alan, yapı-fail ikililiğinden hareketle; fail yapının belirlediği sınırlar çerçevesinde ve yapının izin verdiği ölçüde hamlesini yapmaktadır. Failin işlevselliğini sağlaması ve sahanın dışına atılmaması için elinde olan imkânları kullanması gerekmektedir. Bu imkânlar; kültürel, ekonomik ve sosyal sermayeler olmaktadır. Fail bu sermayelerle rolünü ele almakta, oyununu oynamakta ve kendisi için var edilmiş saha içerisinde yer edinmeye çalışmaktadır. Failin bulunduğu konumu rehabilitesi açısından veya konumunu değiştirmesi açısından imkânlarının tümünü kullanma hissi benliğinde yerleşiktir. Sistemin belirlenmiş, kalıplaşmış sınırları ve dayatmaları bulunmaktadır.

Bugünün öğrencileri x, y, z kuşaklarının ötesinde var olmuş bir kuşaktır. Dijital mantıklı gözetim sisteminin birer robotları konumunda yer almaktadırlar. Yeni medya araçları ile ne tarafa çekilirse o tarafa gidebilecek potansiyelde, birey olunduğu bilinci tam olarak aşılanamamıştır. Dolayısıyla sorumluluk bilinci aile ile dikte edilip yönlendirilmektedir.

Öğretmenler ilerlemeci, yapılandırmacı sistem içerisinde uygun görülen formatta bilgi aktarımını üstlenen konumda yerini almaktadır. Sınıfın yapısal özellikleri, sınıf mevcudu, öğretim süresi, sahip olunan materyaller, öğretim yöntem ve teknikleri, öğretmenin çalışma motivasyonu süreçte önemli paydalardır. Eğitim-öğretim sürecinde öğrencinin gelişimi ve geleceği için öğretmenlerin işlevi dolayısıyla daha önemli görülmektedir. Süreçte öğrencinin hazırbulunuşluğu, bireysel farklılıkları, öğrenme hızı göz ardı edildiğinde veya öğretmenlerin çalışma motivasyonlarında düşmeler söz konusu olduğunda olumsuz gelişmeler yaşanabilmektedir. Bu doğrultuda kutsal öğretici vasfı, öğretmenlik meslek etiğine dair zerreler ekonomik sermayelerine dair kaygılarının ve kendi özel alanlarına dair mevzuların gerisinde kalma durumu öğrenciyi de dolaylı olarak olumsuz etkileyebilmektedir. Her ay düzenli alınan maaş daha önemli hâle geldiğinde öğretmenin öğretme kaygısı gerilemektedir. Dersini anlatıp giden konumundaki çoğunluğa karşılık istisnaların varlığı yadsınamaz. Ayrıca öğretmenler arasında tabakalaşmaya bağlı olarak ayrımlanan öğrencilerin hayatlarında kimi zaman yer edinen bir başka konumda yer alan ücretli öğretmenlerin varlığı ele alındığında geçici olma psikolojisi, yer edinememe, ekonomik kaygılar, tevekküle zorlanma hâllerine dair bilgiler mevcuttur. Dolayısıyla ücretli öğretmenler de ‘idare etmeler’ için öğrencilerin hayatlarında var olmaktadır.

Sistem içerisinde veli sisteme ayak uydurabilmek ve çocuğuna statü kazandırabilmek adına elindeki tüm sermayesini kullanmaktadır. Veli de amaç çocuğu kamusal alanda belli bir statü, vasıflı olma hâlini kazandığında varlığına varlık katmak, güç katmak şeklindedir. Veli için çocuğunun devlete ait bir statüde yer edinmeyi başarması sosyalizasyon sürecinde psikolojik savunma mekanizmasını; özdeşimi (benim kızım/oğlum doktor, öğretmen söylemi) açığa çıkaracaktır. Olan çocuğa (öğrenci) olmaktadır. İçinde bulunduğu sistem ve kişiler tarafından kimliği şekil almaktadır. Çocuk ilkin edilgen konumda, hipotekli kimlik türüne sahip konumdadır. Belli bir seviyeden sonra öğrenci konum kazanabilmek adına her türlü bilgiyi alma, depolama çabasına girmektedir. Fakat bellek kapasitesi hesap edilmemektedir. Okulda hazırbulunuşluk hali gözardı edilmekte, tam öğrenme hâli sağlanamamaktadır. Dolayısıyla okulda öğrendiğini gerçek hayata transfer edememekte, teorik bilgiler pratiğe aktarılamamaktadır. Yetersizlik hissi özel ders, kurs, dersane gibi alternatif kaynak arayışına itmektedir. Sistemin sınırlarının, koşullarının değişmediği sadece kabuk değiştirdiği çoğunluk tarafından görünür olmayan fakat görülenen bir gerçektir. Veli sistem içerisinde çocuğuna yer edinme, statü kazandırmak için her yolu denerken ilgi, istek ve yeteneğini gözardı etmektedir. Çocuğun kimliğini, kişiliğini, yolunu belirlerken aslında “bu’sun ve böyle olmalısın” şeklinde etiketlemektedir. Sonuç olarak herkes herkese bağlı suçlu iken çoğunluk yalnızca bir suçlu aramaktadır.

Kübra OĞUR