İslamcılık, çeşitli tarihsel dönemlerde dini argümanlardan hareketle oluşturulan siyasal, sosyal ve kültürel özellikleri olan bir ideolojidir. Doğası gereği insan ürünüdür, yanılgıya açıktır. Ortaya çıktığı zamanın ve coğrafyanın özelliklerini taşır.

İslamcılık, İslam değildir. Hiç kuşkusuz bir din ile o din üzerinden üretilen eleştiriyi eşitlemek mümkün değildir. Ancak İslam var olduğu sürece, İslami siyaset, devlet, hukuk, eğitim arayışları da var olacaktır.
İslamcılık-İslam ilişkisini incelerken neyi temel alacağımız önemli bir sorun alanıdır. Soruları izleyelim: İslam inancı temelinde oluşan siyasal anlayış ve buna bağlı ortaya çıkan arayış meşru mudur, yoksa değil mi? İslamcılık, İslamcılık deneyimlerinin başarısızlığına bakılarak reddedilmesi meşru mudur?

İslam sadece bireysel bir tecrübe ise, Medine dönemi tecrübesi ve Medine Vesikası’ nın anlamı nedir? Siyasal İslam arayışı tümden anlamsız mıdır? İslam dünyasında özellikle son yüzyıllarda oluşan İslami hareketlerin iktidar deneyimlerindeki başarısızlıklar ne anlama geliyor? İslam sadece sivil alanda olması gereken bir inanç sistemi midir, yoksa siyasal bir sistem için temel oluşturabilir mi gibi sorular İslamcılık ve Siyasal İslam gibi konuları sağlıklı değerlendirmek için anahtar sorulardır.

Sadece İslamcılık konusu değil, incelediğimiz konu ne olursa olsun temel ilke önce incelenen konu hakkında sağlıklı bilgi toplama, sonra konu ile ilgili çalışmaları gözden geçirme en sonunda da yorum yapma ilkeleridir. Doğru bilgiye dayanmayan yorumun isabetli olması, Gazali’nin deyimiyle körün kuyuya taş atmadaki isabetine benzer.

Bilgi ve erdemden değil, ideolojik fanatizmin beslediği bir tartışmaya taraf olmamak gerekir. Bir tartışmayı sürdürenlerin kullandıkları dil seviyesizleştikçe oradan sağlıklı bir sonucun çıkması imkânsızdır. Bilginin, literatürün, en önemlisi ahlakın olmadığı bir tartışmadan verimli sonuç elde edilemez. İslamcılık tartışmalarında kendi dışındaki herkesi küçümseyen bir kibir baskın bir psikoloji olarak öne çıkıyor.

Bilgi; sorumluluk ister, tutarlılık ister, ahlak ister en önemlisi hakikate boyun eğmek ister. Egosunu tatmin edemeyen insanlar için bilgi başkasına üstün gelmek için araçsallaştırılır. Bu kimseler, tartışmaya, tanımlamaya, suçlamaya ve hakaret etmeye açık bir psikolojiye sahiptir. Hakikati araştırmak gibi bir niyetleri yoktur. Okudukları bir kaç kitap onlar için yeterlidir. Oysa okumak insanı erdemli yapar, mütevazı yapar. Bilgi beyinden kalbe inmiyorsa kişilikte hiçbir değişme oluşturmaz. Kutsal kitaptaki “Kitap yüklü eşekler” bu tür insanların yapılarını anlatmak bakımından önemlidir.

Giderek niteliksizleşen ve sıradanlaşan bir tartışmaya katılmamak ve bu sıradanlığın bir parçası olmamak gerekir. Bilgiden ziyade kişiselleştirilmiş kompleksler, literatür yerine sloganların kullanılması tartışmanın seviyesini iyice düşürmektedir.

Eleştiri yaparken popüler tartışmaların ve siyasal ortamın etkisinde kalmak önemli bir zaaftır. Dindarlar ve dindarların pratik alanda sergiledikleri uyumsuz tavırlar üzerinde düşünmek ve eleştiri yapmak kuşkusuz önemli bir tavırdır. Ancak bu tip tartışmalarda sadece dindarları paranteze alıp onları kötülemek üzerine kurulu bir yaklaşım doğru değildir. Son zamanlarda hem modern yaşamı kendine rehber edinenlerin, hem de bir takım İslamcıların tikel olaylar üzerinden yaptıkları genellemeler, sorunlu bir zihin yapısına işaret etmektedir. Dikkat edin sürekli olarak sarıklı, sakallı ama ahlaklı değil eleştirisi yapılıyor. Kuşkusuz bu bir pr çalışması. Nedense sarıklı, sakallı ama ahlaklı insanlar görmezden geliniyor. Çünkü bilinçaltına verilmek istenen mesaja uygun örnekler seçiliyor. İşin garip tarafı bu tip örneklere, adam takım elbiseli, kravatlı, tıraşlı ama yalan söylüyor eleştirisi yapılmıyor genellikle.

Eleştiride de makul ve ahlaklı olmak gerekiyor. Üstelik dindar olarak kendini tanımlayan insanların inanç ve davranışları arasındaki uyumsuzluktan yola çıkılarak İslam’ın kendisi eleştiri tahtasına oturtuluyor.

Araştırma yaparken ve İslam üzerine düşünürken en temel yanılgımız, İslam’dan anladığımız şeyin İslam’ın kendisi olduğunu düşünmemizdir. Bu temel yanılgı, İslam’ın temel kaynaklarına seçmeci ve indirgemeci bir yaklaşımla ele alınmasına neden olmaktadır. Galiba temel yanılgı burada. Araştırmacı İslam ve siyaset arasında bir ilişki yoktur tezini savunuyorsa, İslam’ın temel kaynaklarından ve İslam tarihinden kendine uygun tezleri seçmekte, tersini savunuyorsa bu kez tezini destekleyen diğer bilgileri seçmeci bir tavırla öne çıkarmaktadır.

Bir konuda sağlıklı bir düşünceye sahip olmak için, olabildiğince birincil kaynaklara yönelmek gerekir. Kuşkusuz birincil kaynakları temel alan ikincil kaynaklar da önemlidir. Ancak unutmamak gerekir ki, ikinci kaynaklar, bir başkasının zihninden geçerek ortaya çıkmıştır. Okuduğunuz metin bir başkasının yorumuyla şekillenmiştir. Gerekli dikkat gösterilmezse onun hatalı anlayışı sizde de devam eder.

Belli dönemlerdeki hâkim düşünce sistemi üzerinden değerlendirme yapmakta insanı hataya götüren nedenlerin başında gelir. Cumhuriyet modernleşmeci elitlerinin tasavvuf eleştirilerinin yaslandığı tasavvuf okumaları da, aldıkları önlemler de sorunluydu. Cumhuriyetin kurucu elitlerinin laiklik politikası altında yapılan uygulamaları, dini tamamen cahil din adamlarının ve tasavvuf adı altında aslından uzaklaşmış ve birer menfaat ocağı haline getiren kurumların kucağına itmişti. Milliyetçi ve laik olan kurucu elitlerin din politikası samimi değildi; onlar geleneği eleştirerek dini asıl kaynaklarına döndürmeye çalışan bir zihniyetin izleyicisi değillerdi. Tam tersine dini resmi alanlarda okullarda tamamen yasaklayarak cahil kitlenin eline terk ettiler. Çünkü bu din kimseye cazip gelmeyecek bir dindi. Böylece dinle yürüttükleri mücadeleyi meşrulaştıracaklardı. Tasavvuf eleştirisi yaparken o dönemin hâkim düşüncesini meşru kabul etmek olayı sağlıklı değerlendirmeyi önleyecektir.

Kuşkusuz İslamcılık eleştirisi için, İslam dünyasında gerçekleşen İslamcılık deneyimlerini ve İslamcıların iktidar tecrübelerini incelemek sağlıklı bir yaklaşımdır. Ancak bunu yaparken İslamcılığın yanılgıya açık bir ideoloji olduğunu unutmamak ve İslam’la İslamcılık tecrübesini eşitlememek gerekmektedir.

İslamcılık eleştirilerindeki önemli bir zaaf da, tarihsel tecrübenin bazı uygulamalarını ve bu uygulamaları yürüten insanları idealleştirmektir.  Tarihsel kahramanları, tarikat önderlerini, siyasal liderleri hatadan arındırma gibi bir zaaf, sağlıklı bir analiz yapmanın önündeki en büyük engellerden biridir. Bazen iş burada da kalmamakta, seçilen tarihsel kişinin geçmişini de arındırmaya kalkılmaktadır. Sonuçta incelediğimiz kişi insan olmaktan çıkıyor ve eleştirilemez ideal bir forma dönüşüyor. İnsanın en büyük zaaflarından biri, bir dönemi yahut bir kişiyi (siyasi, dini, sosyal) arındırmayı amaçlamasıdır. Bunun için yapamayacağı şey yoktur; tüm kaynakları bu uğurda seferber eder. Onu idealleştirir, açıkça yanlış görünen şeyleri görmez ve her davranışının altında bir hikmet arar. Savunduğu insanı o kadar kusursuz tanımlar ki, artık onu insan ontolojisinin dışına çıkarır. Ona yanılmazlık yükler. Tıpkı Peygamber gibi onun da seçilmiş ve korunmuş olduğunu düşünür. Bu düşünceyi herkesin paylaşmasını ister. Bir de bu yaklaşımını meşrulaştırmak için, tasavvuf karşıtı, Kur’an’ın tek kaynak olduğunu, eleştirinin değerini vurgular ve özgürlükçü olduğunu savunur.

İslam adına hareket edenler ne kadar hata yaparsa yapsın, bu durum İslam’ın yegâne kurtuluş yolu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Yapılacak olan sahih bir İslam anlayışına sahip olmak ve onun izinden yürümektir. Milliyetçilik, sosyalizm, ulusalcılık, faşizm ve liberalizm sahte kurtuluş ideolojileridir ve asla dinin boşluğunu dolduramazlar.

İslamcılık tartışmalarında İslam ve İslamcılığın birbirlerinden farklı olduğunu; İslam’ın evrensel ve değişmez ilkelere, İslamcılığın ise tarihsel olduğunu; İslam’ın yanılmaz bir kaynaktan geldiğini, İslamcılığın ise dinden hareketle oluşturulan bir ideoloji olduğunu; tarihsel süreçte uygulanan İslamcılık ideolojilerinin başarısızlığının din ile birebir eşitlenmesinin mümkün olmadığını bilmek gerekir.

Sağlıklı bir İslamcılık eleştirisi; kavramları doğru tanımlamak, din ile ideoloji arasındaki farkları bilmek, pratik uygulamaların önemli olduğunu bilmekle beraber, bu uygulamaların hatalı olabileceklerini kabul etmek, indirgemeci yaklaşımın zaaflarından uzak durmak, tarihi idealleştirilip reddetmeden ondan faydalanmak,  bireysel zaafları incelemede belirgin kılmamak, mezhep ve farklı dini anlayışların etkisinde kalmamak gibi faktörleri göz ardı etmemek gerekir.

Yusuf YAVUZYILMAZ