Angu ya da Anga insanı, diğer adıyla Kukukuku (Cookah şeklinde telaffuz ediliyor) ya da komşu kabilelerin onları çağırdığı adıyla ‘Toulambi’, Papua Yeni Gine’de yaşayan küçük bir gruptur. Bu kabile, geçmişte sert ve vahsi bir kabile iken, son yıllarda yumuşamış, eski birçok geleneğini kaybetmiştir. Çoğunlukla, Papua Yeni Gine’nin Güneybatı şehri olan Morobe’nin dağlık bölgelerinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Kısa bir halk olsalar bile (boyları 1.50 civarında), yakınlarındaki yükseltisi düşük vadilerde yaşayan diğer insanlara yapmış oldukları kanlı baskın ve saldırıları ile tanınıyorlar.

Yüksek ve soğuk bir mevkide yaşamalarına rağmen, Angalar sınırlı sayıda giysi giyerler. Bu giysiler çoğunlukla ottan ve yapraktan yapılmış giysiler ve pelerine benzeyen şeylerdir.

Angaların ilginç bir rüteli vardır. Batılılar tarafından ilgiyle takip edilen bu ritüel ‘erkek fahişelik’ olarak isimlendirilen son derece ilginç Antropolojik bir vakıa örneğidir. Buna göre, ergenliğe henüz adım atmamış erkek çocuk, ergenliğe geçebilmek için kendini kabilenin nispeten daha yaşlı üyelerinin kollarına bırakır. Evlenene kadar, genç erkekler homoseksüel ilişkilere girmeye devam ederler. Oğlancılık ya da Homoseksüellik kültü, yalnızca kuzeyli kabileler arasında görülürken, Güneyli kabileler ya da gruplarda ‘cinsiyetlerarası bütünleyicilik/eşitlik’ durumu söz konusudur. Anga halkı patriyarkal bir sosyal yapıda iken, güneyli kabileler matriyarkal bir sosyolojik yapıya sahiptir.

4 Anga dili  yıllar içinde neredeyse yok olmuş. Bununla birlikte, en büyük kabile olan Hamtailer 45.000 kişilik nüfusuyla halen büyüyen, genişleyen bir vaziyettedir. Hamtai kabilesi, mumyalama alışkanlıklarından dolayı turistler için çok önemli bir cazibe merkezi haline gelmiş durumda. Hamtai bölgesinin Aseki yerleşiminde toplam 3 tane ünlü mumya merkezi bulunur. Hamtai insanı, mumya merkezlerini turistlere, bilim insanlarına ve fotoğrafçılara açmış durumlar ve oldukça da akıllılar çünkü bu merkezleri ziyaret etmek ücretlidir.

Anga insanın ‘Kukukuku’ adını nasıl aldığına dair bazı efsaneler vardır. Bunlardan biri oldukça ilginç ve komiktir: Avusturalya hükümetinden bir yetkili Anga kabilesini ziyaret eder. Angaların konuştuğu dili ‘Coca-Cola’nın yere döküldüğünde çıkardığı sese benzetir. Çünkü Anga dilinde bir sürü ünsüz harf vardır. Diğer bir rivayete göre de, Angaları gezen devriye memuru genç bir Anga insanının kim olduğunu sorar. Genç çocuğun babası da ‘O, benim oğlum’der. Bunu derken, oğul ya da erkek anlamına gelen ‘Kouka’ kelimesini kullanır.

Angaları bu kadar ünlü yapan asıl pratikleri ise tabii ki ölüleri tıpkı Mısır’da olduğu gibi mumyalamarı, saklamaları ve onlarla birlikte yaşamalarıdır.

Mumyalama sürecinin ilk aşaması, Angaların ‘tütsülenmiş vücut’ dedikleri bir adımla başlar. Bu aşamada, vücüt kesilir, içindeki tüm sıvılar çıkarılır. Bu sıvılar ile, kabilenin üyelerinin saçları ve tüm vücutlarının kaplanmasının yanısıra, bu sıvılar pişirme yağı olarak da kullanılır. Daha sonra vücuttaki organları korumak için, var olan tüm delikler dikilir. Bu pratik, midede başlayan çürümeyi engeller. Dil, topuklar ve avuç içleri ise sağ kalan eş için ayrılır. Kille kaplı vücüt daha sonra 1 ay boyunca bir kulübede tütsülenir, yavaşça vucüt sıvıları çıkarılır ve çürümeye neden olan tüm bakteriler öldürülür. Anga insanı, ölülerinin yüzlerine hergün görürlerse, onların ruhlarıyla birlikte yaşadıklarına inanırlar. İnsan vücüdü kalıntılarının durumu kötüleşir ve iyice dökülmeye başlarsa, aile üyeleri, ceseti restorasyon için yeniden köye geri getirmek zorundadır.

Bölgeye gelen Hristiyan Misyonerler Anga’ların yaşam biçimlerini değiştirmeye çalıştılarsa da, bu tuhaf adet yaşamaya devam ediyor…

Furkan ARISOY