Karl Raimund Popper: Hayatımda tanıdığım en aptal ve en kötü insanlardan birisi muhtemelen. Ludwig Wittgenstein, G. E. Moore için hiçbir zeka ve ayrı kılıcı özelliğe sahip olmadan bir insanın nerelere gelebileceğini gösteren en bariz örneklerden bir tanesi demişti. Bana kalırsa Wittgenstein’ın bu konuda haklı olduğunu kabul etmekle birlikte, nitekim Moore’nun öyle çok da parlak olmadığını biliyoruz, bu noktada Popper daha yerinde bir örnek olabilirdi belki. Öbür taraftan Friedrich Hegel‘i ya da söylediklerini savunmak, haddizatında onların arkasında durmak gibi bir çabam yok, olmadı da hiç bir zaman ve tabii ki olamaz da; ne haddime. Kaldı ki bazı şeylerin buna ihtiyacı olmaz da zaten, en önde Hegel’in. Fakat eleştiri adına meselenin sulandırılmasına karşı olmak zorundayız ve nerede olursa olsun bu tavrın karşısında durmalıyız. Çünkü eleştiri modern toplum ve modern bireylerin düşmanlarına karşı sahip oldukları tek silah değildir sadece. Aynılarını kendi kendilerini kendi kendilerine konu edinebilen kurumlar olarak özel kılandır da aynı zamanda.

Popper’nın anladığı şekliyle Heraklit geleneği gereği savaş Hegel’e göre her şeyin babasıdır ve bu nedenden dolayı adildir de aynı zamanda, ki cümlenin son bölümünde kendisini dışa vuran iddia, bu demek savaşın Hegel için adil olduğu iddiası, Hegel’in dünya tarihini dünya mahkemesi olarak yorumlamasından çıkar açıkça; Popper öyle diyo. Tabii ki; aslında bu iki ifadenin ilişkilendirilmesinin nasıl mümkün olduğunu sormak gerekir, gerekir de; Popper’ya yetişmek o kadar kolay değil maalesef. Nitekim siz daha henüz bu noktada ne olup bittiğini anlamaya çalışırken o bir yerlerden, nasıl olduysa ve kim söylediyse artık, Hegel’in Hukuk Felsefesinin 324. paragrafında savaşın ahlaki bir tarafından söz edildiğini duymuş, dolayısıyla aynısı, bu demek savaş, bu durumda artık mutlak kötü olarak tanımlanamayacağına göre, Hegel için sadece adil değil, iyi bir şeydir de aynı zamanda; yani, yine, Popper öyle diyo. Popper’nın aksine bizzat Hegel’in metnine yönelerek mesele gerçekten öyle mi diye baktığınızda ise, işte o girişte söz ettiğim aptal ve kötü adamla karşılaşıyorsunuz. Komik olduğunu sanıyor üstelik. Tabii ki; aslında diyalektiği anlamaktan aciz bir zihnin ve onu sadece restorasyonun bir aracı olarak gören gözlerin aynısını işlerken görmelerini ve anlamalarını beklemek biraz fazla olurdu. 

Haliyle; Hegel’i akıl için savaş olmamalı ifadesinde kendisini dışa vuran kategorik bir yasak tanımadığı ve bunun ötesinde savaşta bir şekilde bir ratio bulduğu, belki de bulmaya çalıştığı için eleştirebiliriz; d’accord. Fakat bunun savaşı yüceltmekle bir alakası olmadığını biliyorsak tabii ki. Aynısı daha çok Hegel’in diyalektik düşünceyi tavizsiz ve sonuna kadar ve geri durmadan ve istisna tanımadan uygulamasıyla alakalı bir durum. Ve bu, radikal bir idealizmin son tahlilde sağlıklı bir realizmden başka bir şey olmadığının da en açık delilidir ayrıca. Hegel diyalektik düşünen ve kendisini mutlak yargılardan geri tutan bir adam. Savaşı mutlak anlamda değerlendirmek değil onun işi, onun işi daha çok savaş kötüdür, ya da iyidir şeklinde dışa vurulan genel ve içeriksiz iddiaların ötesinde, savaşın hangi anlamda iyi ve hangi anlamda kötü olduğu üzerinde düşünmektir.

Hegel’in bazı durumlarda savaşta iyi bir şey görmesi Popper için tahammül edilemez ve mide bulandırıcı bir durumdu. Ve bu açıdan belki, aslında kesinlikle, kaderin bir cilvesi, ya da Tanrının kötü bir şakası olabilir ancak radikal savaş karşıtı Popper’nın her tür savaşa karşı olduğunu Hegel üzerinden dışa vurduktan yaklaşık elli yıl sonra ateşli bir savaş savunucusu olma yönünde kökten bir mutasyon geçirmesi. Öyle ki, 1991 yılında demokrasi adına ve Immanuel Kant’ı da arkasına alarak sadece Birinci Körfez Savaşını değil, aynı zamanda savaş sonrası Irak’a karşı uygulanan ambargoyu da en hararetlisinden destekleyerek çok fazlası henüz daha çocuk olan binlerce masum insanın birebir ve dolaylı yollardan katledilmesini onaylayabilmişti. Biz buna Allah’ın sopası yok diyoruz, ki var aslında. Kodu mu oturtur işte. Nitekim bütün bu Popper kusmuğunun Hegel’in savaşın işin doğasının gerektirdiği durumlarda gerekli olabileceğini söylediği noktaya akıp durduğunu görmek Popper ve yandaşları için büyük bir hayal kırıklığı ve oldukça üzücü olmalı. Fakat daha da üzücü olan, Popper’nın savunduğu savaş bağlamında işin doğasının aynısını gerekli dahi kılmadığıdır.

Mustafa KÜÇÜKHÜSEYİNOĞLU