Türkiye’de ortaöğretime ve yükseköğretime geçişlerde merkezi sınavların etkilerini hepimiz biliyoruz. Ülkemizde ‘sınav odaklı’ bir eğitim sistemi hakim olduğu için; hâliyle öğrencilerin geleceklerini inşa etmelerinde, merkezi sınavların psikolojik olarak öğrenci bünyesinde yaşattığı durumları da dile getirmeden edemeyiz.

Özellikle liseye geçiş dönemindeki öğrencilerde hem psikolojik hem de fizyolojik değişikliklerin başladığı dönem olarak nitelendirdiğimiz “ergenlik evresi”, sınavların da etkisi altında oldukça zor geçirilen bir zaman dilimi olarak karşımıza çıkıyor. Öğrencilerin bir yandan ergenlik dönemindeki yaşadığı sıkıntılar, bir yandan gelecek adına önemli ve geri dönüşü olmayan bir sınav dönemine girmesi ve bu da yetmiyormuş gibi, ailelerin ister istemez öğrenci üzerindeki baskıları bu yazımızın temel konusu olmasa da; asıl konumuz ile bağdaştırıldığında ne kadar önemli bir unsur olduğunu ortaya koyacaktır.

Asıl konumuza gelecek olursak; biraz geçmişe döndüğümüzde – son 15 yıldan bahsediyoruz – ülkemizde, kısa sürede merkezi sınavlardaki sıklıkla yaşanan değişiklikleri hatırlayabiliriz. 2000 yılında devreye giren Liseye Giriş Sınavı (LGS)’nin yerini, yıllar 2004’ü gösterdiğinde Ortaöğretim Kurumları Sınavı (OKS) aldı. 2008 yılında, son OKS gerçekleştirildi ve 2008-2009 yılları arasında Seviye Belirleme Sınavı (SBS); 6, 7 ve 8’inci sınıflar için uygulamaya koyuldu. ÖSYM, bu sınav içerisinde bir değişiklik yaparak 2009 yılından itibaren bu sınavı sadece 8’inci sınıflar için uygulamaya koyacağını açıkladı ve bu sınav sisteminin ömrü 2013 yılında son buldu. Öğrenciler, 2013 yılında ise Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG) sınavı ile tanıştı. Bu sınav yöntemi de diğer sınavlar gibi pek uzun ömürlü olmadı ve beş yıl sonra, yani 2018’de yerini 2000 yılında gündeme gelen Liseye Geçiş Sınavı (LGS)’ye bıraktı.

Son 15 yılda, 5 farklı sistemin uygulanmaya çalışılması bize neyi gösteriyor? Elbette ki, eğitim sistemimizdeki taşların henüz yerine oturmadığı ve cümle yerindeyse bir yap-boz şeklinde olduğunu gözler önüne seriyor. Her dönem farklı sistemlere adapte olmaya çalışan öğrencilerin büyük bir kısmı ise ilk kez denenen sınavda daha çok etkileniyor.

Sonuç olarak; farklı dönemlerde, farklı sınav sistemlerine tabii tutulan ve sınav içeriklerinde de değişik sürprizlerle karşı karşıya gelen öğrencilerin psikolojik olarak etkilendiğini görmekteyiz. Bu durum, sınav sonuçlarına yansıdığı gibi araştırmalarımıza göre öğrencinin sınav öncesindeki ders çalışma motivasyonunu da etkilemektedir.

Bu konu hakkında ne yapmalıyız?” derseniz; öncelikli olarak sınav sistemlerinin değişse de içeriklerinin pek fazla değişime uğramadıkları fikrine kendimizi motive etmeli ve bu ölçüde sınava hazırlık sürecinde tüm soru işaretlerinin yanında olumsuzluklardan da arınarak ders çalışmaya adapte olmalıyız. Bunu öğrencilerin bir sorumluluğu olarak görürsek, bu durumda veliler olarak bahsettiğimiz süreçte öğrencilerimize psikolojik anlamda destek olmayı kendimize bir görev olarak aşılamalıyız.

Temennimiz şudur ki; bu değişikliklerin bir an önce sona erip bütün yönleriyle geleceğe hitap eden, sağlam yapı taşlarına oturtulmuş, seçici ve aynı zamanda da öğrenciyi sınava çalışmaya teşvik edecek bir sistemin oluşturulup nesiller boyu devam etmesidir.

Abdulkadir BALİ