Eğitim – Öğretim hayatımız boyunca aldığımız tarih eğitimi neden hep Rönesans ve sonrasından bahseder? Neden hafızamız hep bu çağda yaşayan bilim insanları ile doludur? Tüm insanlık Rönesans’a kadar bilim ile hiç uğraşmamış mıydı? Avrupa sisteminin karanlık çağ diyerek üstünü kapadığı orta çağ gerçekten karanlık mıydı? Müslüman âlimler bu çağda neler yapıyorlardı? Bu sorulara rahatça cevap verebiliyor muyuz? Kendimi sorguladığımda tatmin edici bir evet yanıtı alamıyorum. Maalesef. Fakat Avrupa insanının karanlık çağ olarak gösterdiği bu dönemde özellikle İslam coğrafyasında birçok ilim adamı yetişmiş. Öyle ki modern bilimin temellerini atmıştır.

Hadi başlayalım!

Antik klasik yunan filozofu olan Eflatun’un (Platon) kurduğu akademinin kapısındaki ibare dikkat çeker: “Buraya matematik bilmeyenler giremez.

Yüzyıllar boyunca Müslüman âlimler de dâhil birçok bilim adamı Matematiği bilimin temeli kabul edecek bunu genellikle tıp ve özellikle astronomi takip edecektir.  Eski Yunan, Hind, Mısır medeniyetlerine ait eserler Müslümanlar arasında daha çok ilgi görmeye başlayacak ve Eflatun’un akademisine benzer bir akademi artık doğudan doğacaktır. Cebir, algoritma gibi terimleri bir düşünelim. Bu terimleri okuduğumuz da aklımıza köken olarak Arapça olduğu geliyor. Tam olarak da öyle. Ve bunlar bilimin tam kalbine yerleşmiştir. Cebir olmadan modern matematik olamazdı. Algoritma olmadan da bilgisayarlar… Yazıma giriş kısmında biraz değindiğim üzere hayret edilecek bir ahvaldir ki hem bizler hem de bugün Avrupa’nın yaşayan insanları ve bilim adamlarından az kısmı Orta Çağ’daki İslami mirasın farkındadırlar. Avrupalı bilim adamları daha önceki İslami belgelere sürekli olarak atıfta bulunurlar.

“Sigler’ın Fibonacc’s Liber Abacci kitabının pdf dökümanındaki ilgili sayfa.”

Örnek verecek olursak; İtalyan matematikçi Leonardo Pisano, bilinen adıyla Fibonacci tarafından kaleme alınan Liber Abacci isimli kitabının 406. Sayfasında hayret verici olan bir isim geçer.  Maumeht. Maumeht ismi Arapça isim olan Muhammed’in Latinleştirilmiş halidir. Fibonaccinin atıfta bulunduğu kişi ise Muhammed bin Mûsâ El- Harezmî’den başkası değildir. Aslında Arapça isimler o zamanlarda yazılmış birçok kaynakta geçiyor. Ama Musa El- Harezmî başka. Onun hayatı boyunca yaptığı çalışmaların bugün dâhi hayatımıza çok önemli etkileri vardır. Harezmî sayesinde özellikle Batılı bilim adamları fark etti ki onların Romen rakamlarına dayalı aritmetik sistemi (ki bu hala böyledir) çok kullanışsızdı.

Buna bir örnek verelim; sizden 564 ile 26’yı çarpmamız istenirse 14.664 sayısını kolayca bulabilirsiniz. Fakat bunu Romen rakamları ile denersek oldukça vaktimizi alacaktır.

El- Harezmî bilim adamlarına aritmetik yapmanın daha iyi bir yolu olduğunu gösterdi. Peki, kimdi bu üzerine atıflar yapılan, tarihe cebir ilminin babası olarak geçecek Müslüman – Türk bilim adamı Muhammed bin Mûsâ El- Harezmî?

Ne doğduğu tarih kesin olarak bilinir ne de vefat ettiği. Ender kaynaklarda doğumunun 800’den önce ölümünün ise 847’den sonra olduğu geçer. İsmi yabancı kaynaklarda Harezmî, Harezm, Harzemli, El-Harzemi, Algoritmi gibi geçen bu bilim adamının asıl adı  Ebû Ca’fer Muhammed bin Mûsâ el-Hârezmî’dir. Doğum yeri olan şimdiki Özbekistan’ın Hive kenti eskiden Harizmi ülkesinin sınırları içerisinde idi. Gençlik yıllarında o zamanlar bilimin şehri olarak anılan Bağdat’taki bilim atmosferini ve özellikle Beyt’ül Hikmet’i duyar.  İlmi konularda kendini geliştirmek için yola koyulur ve Bağdat’a gelir ve ilmin beşiği olan Bağdat bu yeni misafirini oldukça güzel ağırlar. Zaman geçtikçe ilim meclislerine başkanlık yapmaya daha sonra Beyt’ül Hikmet’e yöneticilik yapmaya başlar. Aynı zamanda gözlemlerine devam eder, uzak ülkelere araştırmalara giderdi. Cebir’in Babası olarak adlandırılan Harezmî kendisini Türk – İslam tarihinin en büyük matematikçisi yapacak çalışmalarına böyle bir bilimsel ortamda başladı. Daha sonra bir kitap ile karşılaştı. Hintli bir matematikçi olan Brahmagupta’nın eseri olan Siddhanta kitabı, Hint sayı sistemi ve yıldızların hareketleri ile ilgili konulara değinmekte idi. Harezmî astronomi alanında yaptığı gözlemler ve çalışmalarını birleştirerek alanında ilk olan hatta bir nüshası günümüze kadar ulaşmış olan Zic-ul Harezmi adlı eserini hazırladı. Bu kitapta geçen astronomi cetveli Nikolas Kopernik zamanına kadar kullanıldı. Harezmî asıl ününü matematik alanında yaptı. Cebir’in babası unvanına sahip oldu. Onun zamanına kadar cebir kısmen olarak bilinse de ancak birinci dereceden denklemler çözülebiliyordu. Harezmî ise ikinci dereceden denklemlerin çözümünü mümkün hale getirmiş ve bunu El Cebri ve’l Mukabele kitabına işlemişti. Bu kitabı ele alış öyküsü ise oldukça ilginçtir. Matematik bu zamanda da hayatımızın nasıl içinde ise o zamanlarda da insanların birçok ihtiyacı için gerekiyordu. Halife Memun Harezmî’den ticari hesaplarda, miras taksiminde, suların yükselmesinin ölçümünde kullanılacak hesapları daha da kolay hale getirmek üzere bir yöntem geliştirmesini istedi. Bu durum üzerine Mûsâ el-Hârizmî El Cebri ve’l Mukabele kitabının çalışmalarına başladı. Hatta bu kitabında batı uygarlığının henüz bilmediği 0 (sıfır) rakamını kullanmıştı. Yıllarca süren bu çalışması Endülüs kanalı aracılığı ile batıya aktarıldı ve ilk Latince çevirisi 1183’te yapıldı. 600 yıl boyunca ilim meclislerinde, akademilerde en temel kaynak olarak okutuldu.

Harezmî Hint matematiğini incelemek üzere Hindistan’a yolculuk etti. Geri dönüşünde anlatılan meşhur hikâye ise şöyledir; Harezmî Bağdat’a ulaştığında onu görenler koltuğunun altındaki bir deste kâğıt ve kitaplara bakıyorlardı. Harezmî kendisini ve Hindistan seyahatinde ki çalışmalarını heyecan ile bekleyen Abbasi Halifesi Memun’un yanına geldiğinde kâğıtların bir kısmını yere düşürdü. Halife “Bunlar nedir?” diye sorduğunda “Hint sayılarıdır.” diye yanıtladı ünlü bilim adamı. Ve devam etti; bunlar sayılarının tanımlanmasını, aritmetik işlemleri çok kolaylaştıracaktır dedi. Halife, Müslüman – Türk bilim adamından getirdiklerini geliştirip halka yararlı hale getirmesini istedi. Kitab al- Muhtasar fil Hisab el-Hind bu şekilde doğdu ve oluştu. Hint rakamlarının ve ondalık sayı sisteminin İslam dünyasına girişi bu kitap ile oldu. Bu eser de Harezmî’nin diğer eserleri gibi Rönesans’a kadar bütün aritmetik kitaplarının temeli oldu. Kitabın en eski el yazma kopyası Viyana Saray Kütüphanesi’ndedir. Harezmî astronomi ile de çok ilgilenmişti. Usturlabın kullanılması ve yapımına ait kitapları bugün maalesef kayıptır. Denizciler için çok önemli bir yere sahip olan usturlaplar astronomik gözlemler de dâhil birçok hesaplamada kullanılıyordu. Harezmî usturlabın 43 çeşit kullanışını bulmuştu.

Harezmî’nin Ashab-ı Kehf’in mezarının yerini araştırmak için Efes’e geldiği de söylenir. Vefatı bahsettiğimiz üzere tam bilinmese de genel olarak 850 yılı kabul edilir.

İnsan hayatının her alanına dair bu zamanda yapılan önemli buluşlar özellikle çağımızın şekillenmesinde önemli rol oynadı.

Düşünme vakti; bu çağ batılıların söylediği gibi karanlık bir çağ mı yoksa birçok yeniliğe kapı açan anahtar bir çağ mı?

M. Ali Aslan