Edebiyatın toplumla olan ilişkisi bilinen bir gerçektir. Edebiyat, evrenini dil haznesinin temelinde geliştirir. Dolayısıyla malzemesi de insandır. Bireyler kullanacakları dilin içine doğarlar. Dil, kimliktir ve kültürdür. Bu yüzdendir ki edebiyatın temel bileşenleri, toplumsal unsurlardan meydana gelmektedir. Zira edebiyatın sosyoloji ile olan ilişkisi de bu noktada açığa çıkmaktadır. Çünkü her edebî yapıt bir insan ürünüdür. Dolayısıyla sözü edilen ürünlerin hepsi, içinde sosyal dinamikler barındırır. Nitekim ‘Yeni Türk Edebiyatı’ da toplumsal gereksinimler neticesinde ortaya çıkmıştır. Türk tarihinde ilk roman ve tiyatronun bu kaygılar akabinde şekillendiği söylenebilir. Bilhassa “Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat” sosyolojik unsurların bulunduğu bir yapıdır. Yine “Şair Evlenmesi” de bahsedilen sosyolojik dinamikleri içinde taşır. Sözü edilen örneklerden hareketle Türk edebiyatının sosyolojiyle hemhal olduğu açıktır. Ancak bugün Türkiye’de edebiyat sosyolojisi alanında yapılan çalışmalar, ne yazık ki sınırlı bir sayıda kalmaktadır.
Türkiye’de edebiyat sosyolojisinin gelişmeye başladığı dönemler 1965-1966 yıllarıdır. Nitekim bu dönemlerde edebiyat sosyolojisiyle ilgili önemli çalışmalar yapılmıştır. Bilhassa Nurettin Şazi Kösemihal’in ortaya attığı çalışmalar ve tezler alanın gelişmesine katkı sağlamıştır. Yine Cemil Meriç, Baykan Sezer, Sadık Kemal Tural, Ömer Naci Soykan, Ziya Gökalp, Şerif Mardin, Niyazi Berkes, Behice Boran gibi isimler edebiyat sosyolojisi alanında öne çıkan isimler olarak bilinmektedir. Ancak toplumla edebiyat arasında bir köprü vazifesi gören edebiyat sosyolojisinin hak ettiği değeri görememesi bugün üzücü bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira edebiyatın sosyolojisini ele aldığımızda dönemin dinî ve töresel kabulleri gibi pek çok veriye ulaşmak mümkünken söz konusu alanın ‘ölü’ bir yer olarak kalması tartışılmalıdır. Bu bağlamda sosyoloji için zengin bir kaynak olan edebiyat, pek çok toplumun kimlik ve tarihinin belgesini sunmaktadır.
Edebiyat sosyolojisinde ortaya konulan eserler, bizlere yazarlar ve okuyanlar hakkında belirli bir perspektif sunar. Dolayısıyla edebiyat sosyolojisinin çalışma metodolojisi önemlidir. Edebiyata sosyolojik bir perspektifle bakıldığında ilgili kitabın toplumsal hayattaki yansımalarını metin analizi şeklinde irdelemek farklı bir durumdur. Yine kitabın yayına girme süreçleri ve üretilmesi ayrı bir toplumsal olgudur. Bu noktada edebî alan irdelemeleri neticesinde yapıtın toplumsal dinamiklerle olan münasebeti ve kültürel sermayeye olan etkisi de farklı bir inceleme alanıdır. Görüldüğü üzere edebiyat sosyolojisinin değinilecek pek çok farklı alanı mevcuttur.
Bugün Türkiye’de edebiyat sosyolojisi alanında eser, dışında işin hem edebî hem sosyolojik kısmı açısından nitelikli çalışmalar yürütülmektedir. Ancak edebiyat çeperinin üzerinde eser endeksli çalışmalar yeterince ortaya konulamamaktadır. Çünkü toplumsal eleştiri metotlarıyla yazılmış eserler edebiyat sosyolojisi alanına girmemektedir. Zira yazarın varlığı yapıt içindir. Yine yayımcı da yapıt için ortadadır. Dolayısıyla yapıt, temel bir işlev teşkil etmekte ve diğer etkenleri biçimlendirmektedir. Bu yüzden eser odaklı yapıtlar çoğaltılmalıdır. Bu noktada edebiyat, sosyoloji, felsefe gibi alanlarda yeterince uzmanlık statüsüne sahip kişiler çalışmalar yapmalıdır.
Söz konusu kişiler edebiyat sosyolojisi alanındaki çalışmalarını atölye çalışmaları disiplininde yürütmelidir. Ancak bu şekilde başarılı çalışmalar yürütülebilir. Nitekim Kösemihal ve Soykan tarafından hayata geçirilen atölye çalışmaları önemlidir. Fakat ülkemiz literatürünün bu tarz bir yöntem anlayışından yoksun oluşu ilgili alanın gelişmesinde engel teşkil etmektedir. Yine sosyal eleştiri amacıyla yazılmış eserlerin edebiyat sosyolojisinden farklı bir nitelik taşıdığının bilinmesi gerekmektedir. Zira edebiyat sosyolojisi, ilgili yapıtın ortaya çıktıktan sonraki durumunu incelemektedir.
Ele alınan yapıt ilgili kişi tarafından incelenirken eseri yazan kişinin bulunduğu ve yetiştiği sosyal ortam göz ardı edilmemelidir. Yapıtı inceleyen kişi söz konusu eseri iç ve dış sosyolojik analizlere tabi tutmalı ‘Niçin’ şeklinde bir yaklaşım benimsemelidir. Bunun dışında yapıtın yayımlandığı yayınevinden kitap tasarımına kadar detaylı bir inceleme yapılarak anket metoduyla eserin okuyucu kimlikleri saptanmalıdır. Sözü edilen eser odaklı inceleme neticesinde hem yazarın hem de okuyucunun sosyal kimliklerini tespit etmek kolay olacaktır. Bahsi geçen yöntemlere dikkat edildiği sürece edebiyat sosyolojisi alanında nitelikli çalışmalar ortaya çıkacaktır. Kuşkusuz Muhsin Ertuğrul’un da belirttiği gibi “Gerçek medeniyet, edebiyat ve sanattan doğar.” Bu yüzden edebiyat alanının nitelikli bir şekilde yürütülmesi elzemdir.
Kaynaklar
Türkiye’de Edebiyat Sosyolojisi Çalışmaları( Sezai Çoşkun)
Edebiyat Eseri Toplumun Aynasıdır: Edebiyat ve Sosyoloji İlişkisi Üzerine( Ejder Çelik)
Hande USTAMAHMUT