Muhyî-i Gülşenî tarafından 16. Yüzyılda oluşturulmuş yapay dildir. Bu dil gerçek dünyada kullanılmak üzere geliştirilmiş olup, “dilsizlere dil veren” manası taşımaktadır. Bu dilin geliştirilmesinin iki nedeni vardır.
İlk nedeni; Osmanlı’nın bahse konu döneminde İslam için yalnızca tek bir yorum söz konusudur. O da saray erkânına mahsustur. Öteki, saray dışı yorumlar dışlanmaktadır. Bu hususta Şeyh Muhyiddin-i Karamani ve Oğlanlar Şeyhi İbrahim Efendi bu dönemde idam edilmiştir. Bu durum sofilerin gizliliğe yönelmesine neden olmuştur. Dergâhlarda gizlice toplanıp, fikirlerini açıkça ortaya koyamazlar. Herkesi aralarına almamaya başlar ve “Bilgi sadece onu öğrenme isteği ve yeteneği olanlara verilir,” anlayışı gelişir.
Muhyî ise 1528 – 1604 yılları arasında yaşamış sofi bir zat ve ayrıca şairdir. Edirne ilinde dünyaya gelmiş, İstanbul’da ikame etmektedir. Şiirleri sarayda okunmakta, kendisi devlet erkânında çevre edinmiş durumdadır. Dönemin Şeyhülislamı olan Ebu Suud ile de yakın dostluk kurmuştur. Tüm bu süreçte ise esasî fikirlerini gizlemektedir. “Dilsizlere dil veren” manasına gelen Bâleybeleni dilini de bu dönemde geliştirmeye başlar, bilgi ve detayları adeta şifrelemeye çalışır.
Bâleybeleni dilini Muhyî’nin geliştirmesinin ikinci nedeni ise Valapük ve Esperanto dillerinin geliştirilme amacıyla aynıdır. Osmanlı Devleti, o dönem güç ve ihtişamının adeta doruğunda, tüm dünyaya hükmetmektedir. Geniş bir alana yayılmış ve birbirinden çok farklı türde, yapıda konuşulan diller, uluslar bir devlet çatısı altındadır. Bu nedenle ortak bir dile ihtiyaç duyulmuştur. Bu yüzden Muhyî, Bâleybeleni dilini geliştirirken bir gün tüm Osmanlı tebaasının bu dili konuşacağı hayalini kurmaktaydı. Yazılarında da bu arzuyu dillendirmişti.
Bâleybeleni diline ayrıca dinsel bir nitelik de kazandırılmaya Muhyî tarafından çalışılmıştı. Çünkü o, bu dili kendisinin yaratmadığına inanmakta olup, Sofi eylemlerinin tümünün Allah’tan geldiğine kanaat ediyordu. Ona göre Bâleybeleni dili aslında yaratılmamış, yalnızca keşfedilmişti. Gönülden gönüle uzanan gizli bir lisan her daim var olmuştur. O yalnızca bu dili, dilbilgisi ve sözcüklere dökmüştür.
200’den fazla eser bu dilde yazılmıştır. Birçok öğrencisi ona uysa da bazıları bir dil yaratmanın şirk olacağını söylemiştir. Buna rağmen Muhyî Bâleybeleni dili üzerinde ısrarla çalışmaya devam etmiştir. Geniş kapsamlı bir dil geliştirmiştir. On Bin adet sözcük türetmiş, yazdığı tüm sözcüklerin de Türkçe, Arapça ve ve Farsça karşılıklarına yer vermiştir.
Yıllar sonra Muhyî dünyaya gözlerini yumuş, hakka yürüdüğünde Bâleybeleni dili de onunla beraber öldü. Varlığı dahi tamamen unutuldu. Kitaplar ise kütüphanelerde tozlu raflar arasında öylece kaldı. İki yüz yıl boyunca durum bu şekilde sürdü.
Aydınlanma filozoflarından Jean-Jacques Rousseau’nın yolu 19. Yüzyıl başlarında Halep’e düşer. Tanımadığı bir dilde yazılmış esere rastlar. Bu eser Arap harflerinin Osmanlı varyantında yazılsa da bilinmeyen bir dil olduğunu keşfeder. Kime sorsa eserin dilini bilmemektedir. Kitabın giriş sayfasının bir kopyasını çıkararak İstanbul Alman ataşesi ataşesi Joseph von Hammer-Purgstall’e gönderir. İyi bir doğu bilimleri uzmanı ve tercümanı olan, aynı zamanda birçok dili bilen Hammer de bu dili çözemez. Paris’teki Oryantal Diller Okulu’nda görev yapan Sylvestre Sacy’nin yardımına başvurulur. Sylvestre Sacy, bu dil üzerinde tam sekiz yıl çalış fakat dili çözemez. 1813 yılında kaleme aldığı makalede Bâleybelenin kaybolmuş bir ulusa ait olduğunu, Doğu Kabalistlerin kullandığı gizli bir dil olduğu yazar. Aslında elindeki kaynağın sınırlı olması dili çözmesine mani olmuştur. Oryantalistlerden Alessandro Bausani ise bu dilin ilk yapay dil olduğunu keşfeder fakat kim tarafından ne maksatlı yapıldığını bulamaz.
Bu olaydan 150 yıl daha geçer. İlk defa bilimsel bir çalışmaya Bâleybeleni dili konu olur. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Mithat Sertoğlu 1966’da Hayat Tarih adlı dergide “İlk Milletlerarası Dili Bir Türk İcat Etmişti” başlığı ile bir makale kaleme alır ve dilin yaratıcısının Muhyî-i Gülşenî olduğunu açıklar. Ancak hala dilin hakiki içeriği çözülememiştir. İstanbul Üniversitesi Eski Türk Edebiyatı profesörlerinden Mertol Tulum’un öğrencisi Dr. Mustafa Koç, 2001 yılında bu dil üzerine çalışmalara başlayıp, metinlerin dağılmış olduğu Mısır, Türkiye, Fransa arasındaki mekik okuma macerasından sonra birçok eserin günümüze ulaşamadığını fark eder. Buna karşın Sözlük bölümüne ulaşılabilmiştir. Ses yapısını çözmek için Muhy î’nin notları gerekmektedir. Notlar ise İstanbul Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde ortaya çıkar.
Mustafa Koç, tam 5 yıllık çalışma neticesinde dili çözmeyi başarmıştır. 2006 yılında bulgularını “Bâleybelen: İlk Yapma Dil” adlı kitabında yayımlar.
Bâleybelen Dilinin Özellikleri
Türkçe, Arapça ve Farsça gibi birbirinden farklı dil ailelerine mensup farklı dillerin özelliklerini bir araya getirebilmiş bir yapay dildir. Temel dilbilgisi yapısı Arapçadan alınmış. Cümle öğelerinin sıralanması Arapçaya benzemektedir. Fakat biraz daha basitleştirilmiş yapıdadır. Söz varlığı büyük oranda Türkçe ve Farsçadır. Alfabe ise Arap alfabesinin Osmanlı varyantı olma özelliği gösteriyor.
Tıpkı Türkçe gibi eklemeli bir dil, bir isme yahut fiile ek getirilip, yeni sözcükler türetmek mümkün. Ünsüz düşmesi özelliği de bulunuyor. En ilginç yanlarından biri ise aynı sözcüğün zıt anlamları karşılamasıdır. Misal; “Cevn” kelimesi siyah anlamı taşıdığı gibi beyaz anlamına da gelmektedir.
Bazı Örnek Bâleybelen Dilinden Sözcükler
- Âşık: Set
- Ekmek: Betem
- Gölge: Şal
- Nefes: Ad
- On üç: Cilyâ
- Kapak: Sedâb
- Avcı: Gîrtâv
- Okçu: Demcen
İsimden İsim Yapma Eklerinden Örnekler
-âb: âb <â + âb (doğruluk), kalâb (ucuzluk), epâb (ayrılık), kebâb
(eğrilik)…
-âr: âhâr < âh + âr (kamışlık), çebâr (topraklık), kışâr (odunluk)…
-câ: fâcâ < fâ + câ (kapıcı), kürcâ (arpacı), lebcâ (degirmenci), lizcâ
(bezci)…
-ce: edce < ed + ce (yegâne), kâbilce (şâkirdâne), minâşce (yüksek),
vahce (dîvâne)…
-cen: cencen < cen + cen (başçı), cünîcen (kalaycı), demcen (okçu),
garcen (demirci)…
-cer: beycer (ağrılı), câhcer (bahtlı), gamcer (korkulu), hebcer
(şehrli)…
-dân: demdân < dem + dân (okluk), demürdân (iglik), dikendân (ignelik,
sûzân-dân)…
/-a: fene < fen + e (pınar,), nuha (arpacık), zâme (aya)…
-ec: dikenec (sûzen-dân), fedec (üstûbec), nürec (kalem-dân)…
Fiilden İsim Yapma Eklerinden Örnekler
-a/-e: bege < beg + e (salınış), epe (ayru), habe (gizli), , kere (sayış),
meke (boğuş)…
-am, -em, -m: em < e + m (doğru), ekem (ahd), salem (güç), vecem
(varlık)…
-ân: efân (utanan), fegân (cevâb viren), fenân (bagışlagan), gehân
(sevinen)…
Yapı Bilgisinden Asıl Sayı Sıfatları
Ed (bir), bez (iki), cil (üç), düm (dört), hin (beş), vüs (altı), zâ (yedi), hî
(sekiz), hid (tokuz), yâ (on), ker (yigirmi), liş (otuz), müd X müt (kırk), nih
(elli), sev X süv X siv X sas X sus (altmış), ™az (yetmiş), fî (seksen), tay
X ta X tî (toksan), kâ (yüz), gan (bin)…
Son zamanlarda Konya Yapay Dil Geliştirme Derneği tarafından benzer özelliklerde “Yeni Bâleybelen Dili” adıyla bu dilde çalışmalar yapılmıştır. Ancak henüz kaynak ve eser mahiyetinde bir çalışma mevcut değildir.
Mevlüt Baki TAPAN