Dostlar genel olarak her toplumda gerek örfi gerekse dini yönden önemli sayılan gün ve geceler vardır. Bu özel gün ve gecelerin yad edilmesinde bazı yaşanmış yada yaşandığı var sayılan olaylar sebep olmuştur. Bu özel gün ve gecelerin dayandıkları olayların tarihi gerçeklikleri sorgulansa da toplumların nezdinde önemli bir ritüel haline geldikleri gerçektir. Bu özel gün ve geceler o toplulukta bulunan sosyal ve kültürel hayatı canlı tutan unsurlardır. İşte Aşure Günü de kendisine bazı tarihi vakalar hamledilen ve İslam tarihi boyunca kutsal olarak görülen bir gün olmuştur. Dilerseniz bu günün ne gibi bir önemi olduğunu ve ona atfedilen tarihi olayları anlatmadan önce Aşure kelimesinin etimolojik olarak ne demek olduğuna bakalım.
Aşure kelimesi Arapça kaynaklarda ‘Aşura’ şeklinde geçse de on sayısı ile ilgili olan ‘Aşr’ ve ‘Aşir’ veya develerin güdülmesiyle ilgili ‘Işr’ kökünden türediğini kabul edenler olduğu gibi Arapça’da ’Faula’ vezninin olmadığını ileri sürerek İbranice kökenli bir söz olduğunu kabul edenlerde vardır. Ama alimlerin çoğunluğu bunun doğru olmadığını ve kelimenin Arapça asıllı olduğunu benimsemişlerdir. Kelimenin kökeni hakkında bu bilgileri verdikten sonra bu günün menşei hakkında ortaya atılan görüşleri değerlendirebiliriz. Öncelikle bu günde gerçekleştiği var sayılan olaylar şunlardır.
Hz Adem’in cennetten çıkarıldıktan sonra yaptığı tövbenin bu günde kabul edildiği,
Hz Nuh (as)’ın gemisinin bu günde karaya oturduğu ve inananların o tufandan kurtuluştan dolayı bu gün şükür orucu tuttukları,
Hz Musa ve İsrailoğulları’nın Firavun’un zulmünden bu gün kurtulduğu yani o meşhur Kızıldeniz’in ikiye ayrılması hadisesinin bu gün yaşandığı,
Hz Yunus’un balığın karnından yine Aşure Günü kurtulduğu,
Yine Hz İsa, Hz Musa ve Hz İbrahim’in Aşure Günü doğdukları gibi yakıştırmalarda vardır.
Fakat bu saydığımız olaylardan ilk üç olayı İslam kaynaklarında Aşure Günü’nün gerekçesi olarak görüyoruz. Yani bugünün kutsal sayılmasına bu üç olay neden gösterilmektedir. Ama bu olayların Muharrem ayının onunda gerçekleşmiş olduğunu tam bilememekle beraber olayların vuku bulduğunu Kur’an-ı Kerim’den öğreniyoruz. Bu olaylar yada Aşure Günü’ne gerekçe gösterilen ilk üç olay yaşanmıştır ama tam olarak o gün mü olmuştur, bunu tam bilemiyoruz. Yani söz konusu olayların Muharrem’in onunda gerçekleştiği rivayetlerine yer veren tarihi kaynaklarımızın maalesef dayandıkları delil ve kaynaklar yoktur. Anlaşılan tarihi zaman içerisinde Müslüman, Yahudi ve Hristiyanların bir arada bulunmalarının doğurduğu sonuç olarak bu olaylar hakkındaki söylentiler sözlü gelenekte yer bulmuş ve herhangi bir tenkide tabi olmadan yazılı kaynaklara geçmiştir.
İşte bu nokta da kaynaklar ne derse desin biz Müslümanlar için yaşanan bir olay Aşure Günü’nün bir kutlama günü olmaktan ziyade bir matem günü olmasını sağlamıştır. Bu önemli ve bizler için her sene hatırlandıkça hüzün veren olay ise Kerbela olayıdır. O gün Peygamberimiz sav’in güzide torunu şehit edilmiş ve Kıyamete kadar sürecek olan bu hüznün başlangıcı gerçekleşmiştir. Bu yüzden her Aşure Günü geldiğinde biz Müslümanlar sevincin yanında hüznü ve kederi de yaşarız. Dilerseniz o gün neler oldu biraz da bundan bahsedelim.
Hz. Muhammed’in vefatından sonra halifelik makamı Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman’a geçmiştir. Ama Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra başa Hz Ali geçmiş fakat Hz. Ali, Hz. Osman’ın katillerini bulmamakla suçlanmıştır. Hz. Ali’ye karşı olan Hz. Muaviye ve taraftarları bu suçlamaları devam ettirirken halifelik mücadelesini Hz. Muaviye kazanmıştır. Hz. Ali ise daha sonra bir harici tarafından şehit edilmiştir. Ondan sonra başa Hz. Muaviye’nin oğlu Yezid geçmiştir. Fakat onun yönetiminden memnun olmayan Kufeliler Hz. Hüseyin’e mektup yazarak ondan yardım istemişlerdir. Ayrıca Yezid’e değil de ona biat ettiklerini bildirmişlerdir. Bunun üzerine harekete geçen Hz. Hüseyin ve yanındaki az sayıda insan Kerbela’da Yezid’in ordusuyla karşılaşmışlardır. Fakat Yezid’in ordusu onlara göre çok kalabalıktı. Yaptıkları savaş sonrası Hz. Hüseyin ve yanındakiler şehit edilmiştir. Ailesi ise esir olarak Şam’a gönderilmiştir. Bu yaşanan olay ise İslam Dünyası’ndaki ayrılıkları daha da derinleştirmiştir. Bu olay sonrası Sünni ve Şii çatışması daha da belirginleşmiş ve Şia hareketi ortaya çıkmıştır.
Kerbela Olayı’nın ise diğer olayların dışında kesin olarak Aşure Günü yaşandığı bilinmekle beraber her sene önemle anılmış ve sevincin yanında hüznünde bir arada olduğu bir gün olarak kutlanmaya devam edilmiştir. Yine bugün tutulan oruç ile alakalı olarak ta şunu söyleyebiliriz. Kur’an-ı Kerim’de Ramazan orucunun farz olmasını bildiren Bakara Suresi’nin 183. Ayetinden anlaşılmaktadır ki oruç tutmak eski dinlerinde şiarındandı. Kureyş kabilesinin Aşure Günü oruç tuttukları şeklinde Hz. Aişe ve Abdullah b. Ömer’e dayandırılan rivayetler vardır. Hz. Aişe validemizin rivayeti şu şekildedir. Aşura Kureyş kabilesinin Cahiliye Devri’nde oruç tuttuğu bir gündü. Hz. Muhammed’de buna riayet ediyordu. Medine’ye hicret edince bu orucu devam ettirmiş ve başkalarına da emretmiştir. Fakat Ramazan orucu farz kılınınca Aşure Günü oruç tutmayı bırakmış ve dileyen bugün de oruç tutmuş dileyen ise tutmamıştır. Kendisine Aşura Günü sorulduğu zaman ise ‘’Aşura Allah’ın günlerinden bir gündür dileyen bu günde oruç tutsun dileyen tutmasın’’ buyurmuştur.
Bu yüzden o günden beri dileyenler Aşure Günü oruç tutmak istemiş ve tutmuşlardır. Yine bugüne özel olarak Aşure tatlısı yapılmış ve komşulara dağıtılmıştır. Tabii ki bu durum hala günümüzde geçerliliğini korumaktadır. Müslümanlar Aşure Günü’ne önem atfetmekte ve dileyen oruç ibadetini yaparak, dileyen Aşure tatlısı yapıp konu komşuya dağıtarak ve en önemlisi de bugünü Hz. Hüseyin’i hatırlayarak geçirirler. Aşure her ne kadar sevincin günü olarak görülse de bizler için biraz da mahzun olmanın ve o mahzunlukla beraber her zaman Peygamber Efendimiz’e onun ehli beytine salat ve selam vermenin ve hep gönlümüz ile hafızamızda yer etmiş olduğunu idrak etmemizin günüdür.
Aşure gününüz mübarek olsun…
Mesut BULDU