Nilüfer Göle’nin ‘Seküler ve Dinsel: Aşınan Sınırlar’ adlı çalışması, yedi farklı makaleden oluşmaktadır. ‘Seküler-Dinsel Sınırlar: Benlik, Devlet ve Kamusal Alan’ başlıklı ilk makalesinde Göle, iki farklı sekülerleşme pratiğinden bahsetmektedir. Anglosakson liberal modelle ve Fransız politik Laisite, Göle’nin bahsettiği iki ayrı sekülerleşme pratiğidir. Bu iki ayrı sekülerleşme pratiği birbirinden farklı millî, dinî ve kültürel bağlamlarda sekülerizmin varlığını kanıtlamaktadır. Göle ayrıca Hindistan ve Türkiye’nin sekülerleşme tecrübelerine de değinir ama Türkiye’nin katı/agresif seküler uygulamada Fransa’ya daha çok benzediğini, Hindistan’ın ise daha çoğulcu bir sekülerizm uygulaması ortaya koyduğunu anlatır.
Göle’nin bir diğer vurguladığı nokta, sekülerizmin hegemonyasını her geçen gün kaybettiğidir. Dini olanla seküler olan arasında sadece devlet düzleminde değil, kamusal ve bireysel planda da kıyasıya bir rekabet mevcuttur. Buradan hareketle sekülerliğin bireysel boyutundan da bahseder. Seküler benlik, bireyin dinin (özellikle İslam’ın) benlik biçimlendirmesine karşı duran, örneğin İslami başörtüye karşı, başörtüsüzlüğü savunan bedensel pratiklere sahiptir.
Kitabın ikinci makalesi olan ‘Seküler Modernliğin Sorgulanışı’nda İslam ile toplumsal cinsiyet, kamusal alan ve küreselleşme arasındaki ilişkilere değinmektedir. İslam’ın kamusal alan, göç hareketleri ve terör olayları yüzünden küresel bir konu haline geldiğini ifade eden Göle, İslam’ın seküler modernliğe rağmen ve ona meydan okuyarak kamu oluşturucu bir güce sahip olduğunu iddia etmektedir. Örneğin İslâmî örtünme, seküler feminizmin aksine bir dişilliği Avrupa kamusal alanına taşımaktadır.
‘Seküler İktidar Alanları: Medeniyet, Mekân ve Cinsellik’ başlıklı bir üçüncü makalesinde Nilüfer Göle, son yirmi yılda İslam’ın hem Müslüman toplumlarda hem de Avrupa toplumlarında yeni görünürlük biçimleri kazandığını ifade etmektedir. İslam’ın sekülerliğin kamusal sınırlarını aşındırmaya başladığını söyleyen Göle, Merve Kavakçı olayının kendine özgülüğünü yorumlamaktadır.
‘Laiklik İle Avrupa İslamı Arasındaki Müzakere’ başlığını taşıyan dördüncü makalede, aralarında düşmanca bir ilişki olmasına rağmen Müslümanlarla Avrupalıların yakınlaşmasının, kamusal kültürü değiştirdiğini ve yeniden biçimlendirdiğini ifade etmektedir. Üstelik bu durum, iki tarafın da isteksizliğine rağmen gerçekleşmektedir. Göle, İslam ile Avrupa arasındaki karşılaşmanın doğasını farklı bir modernlik deneyimi olarak anlaşılmasını sağlayacak yeni bir kavramsal çerçevenin gerekli olduğunu ileri sürmektedir. Göle’ye göre İslam, modernlikle etkileşim içine girdikçe yeni söylemsel anlamlar kazanmaktadır. Buna karşılık İslam da Avrupada sürekli yeni gündemler yaratmakta, örneğin Fransız laikliği ile İslami başörtüsünün nasıl uzlaştırılabileceğine yönelik tartışmalar meydana gelmektedir.
‘İslamın Görünürlüğü’ makalesinde Göle, kamusal hayatta hem seküler hem de dinsel bir ağız kullanan yeni aktörlerin ortaya çıktığını, bunun da İslam’ın kamusal alanlarda kendini var etmeyi başardıkça yeni görünürlük biçimleri ediniyor olmasından kaynaklandığını iddia etmektedir. Bu makalede yine Merve Kavakçı olayı özelinde, başörtüsünün görsel sekülarizme önemli bir meydan okuma olduğunu, yeni örtünme biçiminin daha zayıf değil, bilakis daha güçlü bir İslam’a işaret ettiğinden söz etmektedir. Göle’ye göre İslam, modern toplumsal tahayyüllerin oluşturulmasındaki yeni bir aşamayı temsil etmektedir.
Altıncı makale olan ‘Sanat, İslam ve Kamusal Kültür: Viyana’da Türk Lokumu’ yazısında, İslamla karşılaşmanın bir sonucu olarak Avrupa’da yeni bir kamusal kültür oluştuğu vurgulanmaktadır. Kamusal alanın sınırlarının net olarak çizilemediği Avrupa’da, kamusal alan yerleşik değil dinamik ve diyalektik bir süreçtir. İslam ve Avrupa yüzyüze geldikçe birbirlerinden bir şeyler almakta, yeni kültürel örüntüler (takımyıldızları) oluşmaktadır.
‘Avrupa’nın İslam ile İmtihanı: Hangi Gelecek?’ başlıklı son makalede ise, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini konu almaktadır. Türkiye’nin Avrupa tipi bir demokrasi anlayışına yöneldiğini, bunun da dört somut olayla tescil edildiğini ifade etmektedir. Bunlar, AKP’nin iktidara gelmesiyle sağlanan dönüşüm, idamın kaldırılması, 2003’te ABD’nin Türkiye üzerinden Irak’a yapılacak müdahale tezkeresinin meclisten geçmemesi ve Ermeni sorununa yönelik atılan adımlardır.
Abdullah YARGI