Şerif Mardin’in 1991 yılında yazdığı Türk Modernleşmesi kitabı dokuz (9) bölümden oluşmaktadır. Eser Mümtaz’er Türköne tarafından Şerif Mardin’in farklı zamanlarda yazdığı makalelerin derlenmesiyle ortaya çıkmıştır. Söz konusu bölümler şu şekildedir: Batıcılık, Tanzimat’tan sonra aşırı Batılılaşma, 19. yüzyılda düşünce akımları ve Osmanlı Devleti, Osmanlı bakış acısından hürriyet, Mecellenin kaynakları üzerine açıklayıcı notlar, Türkiye’de iletişimin modernleşmesinin erken bir safhası üzerine bazı notlar, Türkiye’de muhalefet ve kontrol, Türkiye: Bir ekonomik kodun dönüşümü, Türk düşüncesinde Batı sorunu ve bağımsız makaleler.
Batıcılık adlı ilk makalede Mardin, Batıcılığın ilk evresi, Tanzimat’ın ilanı, Islahat Fermanı, II. Abdülhamit dönemi, II. Meşrutiyet dönemi, Atatürk ve Batıcılık, Atatürk’ün ölümünden sonra Batıcılığa karşı olan tepkileri bir modernleşme kronolojisi olarak ele almıştır. Mardin’e göre, Batıcılık Osmanlı’da başlayarak Türkiye Cumhuriyeti evresinde yeni boyutlar kazanmıştır. Ona göre hem Osmanlı’da hem de Türkiye’de ‘kisve (kıyafet) değişiminin’ Batıcı bir uygulama olarak yer alması araştırılması gereken ilginç bir problemdir.
İkinci makale ‘Tanzimat’tan Sonra Aşırı Batılılaşma’ başlığını taşımaktadır ve bu konuyu ‘kültür, büyük ve küçük kültürel gelenek, ideoloji, modernleşme, yeniden üleştirme ve karşılıklılık, toplumsal seferberlik ve evrensellik’ kavramlarıyla tartışmaktadır. Mardin, Osmanlı toplumunun askeri kahramanlık ve yeniden paylaşım düzeni üstüne kurulu olduğuna dikkat çekmekte, bu yüzden kapitalizmin davranışsal sonuçlarından yoksun kaldığını belirtmektedir.
Osmanlı’da fetihçi gazilerin çok özel bir yapı içinde örgütlendiğini, Osmanlı toplumunda birçok değerinin söz konusu savaşçılar topluluğunun törelerine bağlanması gerektiğini ifade eder. Ayrıca cemaatin, devletin yapmadığı birçok görevi yerine getirdiği için sahip olduğu olağanüstü önemden bahseder. Ekonomik yapı kötüleştikçe cemaatlerin önemi daha da artmıştır.
‘19. Yüzyılda Düşünce Akımları ve Osmanlı Devleti’ başlıklı makale, Farabi’nin Platon’un ideal devlet düşüncesini Medinet’ü-l Fazıla ile İslam düşüncesiyle telif etmeye çalıştığının tespitiyle başlar. Din ve Devleti ikiz sayan Osmanlılarda, devlet, önceki İslami devletlerin hiçbirinde kazanmadığı kadar önem kazanmıştır. Bu yüzden Tanzimat’la birlikte Osmanlılara göre devlet hangi temel felsefeye dayanmaktadır problemi ortaya çıkmış, Yeni Osmanlılara göre Tanzimat’ın dayandığı temel bir felsefe, ahlaki değerlerin kökünü oluşturacak bir zemin olmadığı için İslam felsefesinden yararlanılması teklif edilmiştir.
Bu bölümde Mardin, sırasıyla Tanzimat, Islahat, Yeni Osmanlılar, 2. Abdülhamid, Milliyetçiliğin ortaya çıkışı, Rumeli’de kaybedilen topraklar sonrasında Arap ve diğer Müslüman unsurların ağırlığından dolayı Panislamizmin güçlenişi, İttihad ve Terakki’nin kuruluşu gibi kronolojik konuların kısa biyografilerinden bahsederek düşünce akımlarının seyrini ortaya koymaktadır.
‘Osmanlı Bakış Açısından Hürriyet’ başlığında Hürriyet fikrinin kolektivist boyutunun Osmanlı’da mevcut olduğunu ancak ferdiyetçi ve siyasi hürriyet boyutlarının Müslüman toplumlarının sistematik olarak kötülendiğini ifade etmektedir: ‘Halk tecrübesinin, şahsi hakların korunmasına yönelik bir hürriyetin çevresinde değil, ama toplumun işleyişinin istenilen tarzda tutulmasıyla ilgili kolektivistik bir hürriyet anlayışı etrafında odaklaştırıldığının bir kez daha vurgulanması gerekiyor.’
‘Mecelle’nin Kaynakları Üzerine Açıklayıcı Notlar’ başlığını taşıyan bölümde, Osmanlı adalet sistemindeki modernleşmenin sacayaklarının 1) Osmanlı ticaret mahkemelerinin doğuşuna yol açan etkilerin belirliliği, 2) Yeni ceza hukuku sistemini hedefleyen farklı güçler, 3) Mecelle’nin ortaya çıkarılması ile sonuçlanan eğitim olduğunu ifade eder. Bunların ilki küresel bazda değişen ticaret dünyasının yansımasıdır ve ayrıca yabancı diplomatlarının baskısı sonucunda oluşmuştur. Mardin’e göre Mecelle’nin en önemli yönü ‘zamanın icapları’ ifadesiyle modern baskılarla şeriatı uzlaştırma eğilimin ortaya çıktığı gerçeğidir. Bununla birlikte Mecelle, yabancı müdahalesi değil yerli reformistlerle muhafazakârlar arasında bir uzlaşı çabasının sonunda ortaya çıkmıştır.
Bir diğer başlık olan ‘Türkiye’de İletişimin Modernleşmesinin Erken Bir Safhası Üzerine Bazı Notlar’ başlığında Mardin, bürokrasi dilinin sadeleştirilmesi, dil bilgisi oluşturulması ve Türk gazeteciliğinin gelişimi gibi önemli konulara değinmektedir. ‘Muhalefet ve Kontrol’ başlığında Osmanlı’da iktidarın sınırlarını kontrol eden bir muhalefetin olmadığını belirtir. Padişahın mutlak otoritesi, padişah, ulema, kalemiye ve yeniçeriler arasındaki hassas güç dengeleriyle sınırlanmaktadır sadece. Muhalefet Türkiye’de 1960 anayasasıyla kurumsallaşsa da muhalefetin bölücülükle suçlanması, farklı fikirlere karşı tahammülsüzlük ve yaygın sosyal kontrol Türk toplumunun hala önemli bir karakteristiği olduğunu vurgulamaktadır. Mardin, hoşgörü azlığının nedenini bilişsel sertlik ve kes(k)inlik olarak tespit eder.
Bir sonraki bölüm olan ‘Türkiye, Bir Ekonomik Kodun Dönüşümü’ başlıklı makalede, zirai üretimden azami vergi almayı hedefleyen, Platoncu koruyucu-sıradan yurttaşlar veya padişah-kul ilişkisine dayanan Osmanlı ekonomisinin gelir dağılımını değiştirmeyi engellediğini savunmaktadır. İnsanlar görece eşit olsa da sosyo-ekonomik yapının dikey hareketliliğe kapalı durumunun Avrupa ekonomilerinin geçtiği evrelere geçme imkanından mahrum bırakmıştır.
‘Türk Düşüncesinde Batı Sorunu’ başlıklı makalesinde ise Mardin, Türkiye’nin Batı ile yüz yüze gelmesinden itibaren oluşan tarihin yazımının zor ve meşakkatli olduğunu belirtmektedir. Berkes’in Türk Düşüncesinde Batı Sorunu adlı eserini istisna eden Mardin’e göre, bu alanda yapılan çalışmalar ya bir heves ürünü ya da kendi tezlerini kanıtlama çabasıdır.
Abdullah YARGI