Dostlar tarihte nasıl ki şanlı liderlerimiz, muzaffer komutanlarımız olmuş. Onlara gönüldaşlık eden, akıl hocalığı eden ve her daim onların yanında olan gönül erleri, ALLAH dostları da olmuştur. Gerek Selçuklu olsun gerekse Osmanlı olsun her hükümdarımız bu gönül erlerine hürmet etmişler, büyük saygı duyarak onların gönül hoşnutluğunu kazanma gayreti sarfetmişlerdir. Hükümdarlarımız nasıl ki cihana hükmetmişlerdir ve ışıklandırmışlardır işte gönül erleri de gönülleri fethetmişler ve ALLAH yolunda her daim olmuşlardır. İşte bu gönül erlerinden biri de Osmanlı’nın kuruluş yıllarında yaşamış ve Osman Gazi’nin her daim yanında olmuş olan Şeyh Edebali’dir.
Kendisi Âhi şeyhi olup aynı zamanda Osman Gazi’nin hocası ve manevi üstadıdır. Kaç yılında doğduğu bilinmemekle beraber 1206 yılında doğduğu tahmin edilmektedir. Aslen Karamanlı olup ilim tahsiline orada başlayıp Şam’da tamamlamıştır. Tefsir, hadis ve İslam hukukunda ilim sahibidir. Osmanlı Devleti’nin fikir babasıdır. Yavuz Bahadıroğlu’nun dediği gibi Kayı boyunun ışığıdır kendisi. En başta Osman Gazi’nin gönlünü fethetmiş ve sohbetleriyle ona rehber olmuştur.
Bilecik’teki dergahında onu çok sefer misafir etmiş ve engin maneviyatıyla onu etkilemiştir. Hatta bu misafir ziyaretlerinden birinde Osman Gazi bulunduğu odadaki Kuran’a saygısızlık olmasın diye uyumamaya çalışmış ve hürmet göstermiştir. Fakat vücudu dayanamamış ve uykuya dalmıştır. Rüyada Şeyh Edebali’nin göğsünden bir ayın çıkıp kendi göğsüne girdiğini ve oradan çıkan ağacın dallarıyla bütün alemi kapladığını görmüştür. Şeyh Edebali bu rüyayı şu şekilde tabir etmiştir: “Sen, Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Malhun Hatun ile evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin soyunuzdan nice padişahlar gelecek ve nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar, Allah nice insanın İslam’a kavuşmasına senin soyunu vesile edecektir.”
Bu rüya için devletin güçlü zamanında ortaya atılmış bir inanç motifi olduğu dile getirilmektedir. Fakat gerçek yada gerçek olmasa da Osmanlı tıpkı o rüyada ki ağaç gibi yüzyıllarca alemi sardı ve ışıklandırdı. Devleti Aliyye yüzyıllarca insanlara her ne mezhep yada din yada ırktan olursa olsun kucak açtı ve her yere ilahi kelimetullahı yaymaya çalıştı. Dostlar yine konumuza dönecek olursak Şeyh Edebali’ye en başta hürmeti Ertuğrul Gazi göstermiş ve oğluna ona hürmet göstermesini şu sözlerle tavsiye etmişti:
“Oğulcuğum! Şeyh Edebali bizim boyun (obanın-aşiretin) ışığı ve yüreğidir. Terazisi ince tartar, dirhem şaşmaz. Bu yüzden beni kır, Şeyh’i kırma; bana karşı gel, ona karşı gelme…
Bana karşı gelirsen üzülürüm, ama ona karşı gelirsen gözlerim sana bir daha bakmaz olur, baksa da görmez olur…
Sözüm Edebali’yi korumak için değil, seni korumak içindir…
Oğulcuğum! Bu dediklerimi vasiyetim say, ona göre uy.”
Osman Bey bu tavsiyeye uymuş ve Şeyhini hep baş üstünde tutmuştur. Her daim onun gönül deryasından su içmiş ve fikirlerine saygı göstermiştir. Şeyh Edebali ise her daim ona yardımcı olmuş duasını eksik etmemiştir ona. Kendisi Bilecik’te vefat etmiş ve dergahına gömülmüştür. Dostlar devletleri zaferlere taşıyan sadece sahip olduğu silah, teçhizat yada teknolojik aletler değildir. Devletleri zaferlere taşıyan maddi unsurların yanında manevi unsurlarda vardır. Zira kim ki ALLAH’I razı eder işte o zafer sahibidir. Onu razı etmek ise dua ve ibadetin dışında onun sevdiği kullara hürmetten, onları razı etmekten geçer. İşte ecdadımız hep böyle düşünmüş ve bu yüzden her hükümdarımız bir ALLAH dostunu kendine rehber etmiş ve hocası saymıştır. Onların gönüllerini kırmaktan hep çekinmiş ve hayır dualarını almaya çalışmışlardır.
Selametle kalın dostlar…