Gam, tasa, keder, hasret… Ve daha bir nice kelime… Bu minvalde ne kadar kelime varsa huzurumuzu kaçırmaya şayeste. Hepsinin başlı başına meydan okuduğuna eminiz. Nitekim ele kor düşmeden mangala rüzgar oluyorlar. Tekrar iklimimizi değiştiriyorlar apansız. Tam neşe ile dolacakken bir ün duyuyoruz ;

“Gam hastesiyim esir-i hicran
Nabza göre şerbet eyle ihsan”

Şeyh Galib’tir seslenen. Hastalığından müştekidir üstad. Bir imdat çığlığı halinde haleyi söndürüyor. Ayrılığa esir olmuş, hastalığının adı gam olmuş. Umduğu bir güzellik olarak şerbettir. Miktarınca sunulan şerbeti, kimbilir, aşkına mükafat sayacak.

Derdime derman arardım alemde Derdim bana derman imiş

Derdime derman arardım alemde Derdim bana derman imiş

Öte yandan üstadın müşteki olmasını yadırgayanlar da olacaktır. Hem dilersin hem dilenirsin diyenler yok değil. Çıkmazını, açmazını itiraf etmesi yeterli olmayacaktır. Acze kemal bulmak gerektir ya, onu kim bulmuş ? Derde deva gerektir. O da dertte giz. Niyazi-i Mısri bizi tasdik ederek;

“Derdime derman arardım alemde
Derdim bana derman imiş”

diyecektir.

Bir yumak mıdır bu ? Belki de… Her insanın kendine derdi her kişinin kendini fendi esastır derler ya, bunu dert sahiplerine sormak gerekir. Hem de bütün inlemelerine razı olarak danışmalıyız onlara. Evet, inleme dedim. Çünki o insanlar şeker yerine tuz katılmış bir kahveyi bile yudumlarken, kahveyi sunan kişiyi sevgili zannedip ne içtiğini unutan insanlardır. Reele döndüklerinde hüsran artmış, keder tazelenmiştir. İnlemeleri bu yüzden olsa gerek. Yoksa Hazret-i Fuzuli;

“Ah u feryadun Fuzuli incidibdir alemi
Ger bela yı ışk ile hoşnud isen gavga nedür”

derken başka ne kastediyordu?

Elbette bu narin, zarif ve bir o kadar da sarsıcı bir durum. Şairlerimizden bunu anlayabiliyoruz.
Bunun yanı sıra dert ehlinin kelamı tek noktaya odaklanıyor. Konuştukları o, sustukları yine o. Onların gözünde konuşmaya layık başka bir tema mevcut değil zati. Şeyh Galib;

“Hiç aşktan özge şey reva mı
Sarfetmeğe gevher-i kelamı”

diye nida ederken aşktan başka bir bahsi konuşmaya layık görmediğini anlatmıştır.

Netice-i kelam, tasa sahibi insanın gönlü apak, duruşu narin ve çehresi aydınlık olabiliyor. Bu bir bakıma terbiye halini alıp günbegün insanı olgunlaştırabiliyor. Geçmişte yaşamış örnekler bu cümleleri kurmama izin verdi. Ama insafsızlık etmeyelim, dert modern bir şey olmadığı gibi türedi bir kavram da diyemeyiz ona. Her zaman dertliler vardı.
Dert ehline selam olsun…

İlham Edebiyat Dergisi Editörü
Yusuf Aydın