İnsanoğlu kendisini hiçbir zaman edebiyattan soyutlayamaz. Zira bu gerçeği bilmeyenimiz yoktur. Gerek köy yaşantılarımız gerek şehir yaşantılarımız gerek kültürel gereksinimlerimiz ve dünya görüşlerimiz hep edebiyatın mihengini oluşturmuştur. Duygu ve düşüncelerimiz de edebiyatla her zaman iç içe olmuştur. “Sanat, sanat içindir” görüşünden tutun “Sanat, toplum içindir” görüşüne kadar o koskocaman yüreklere sığmayan duygular hep edebiyatın temasını var etmiştir.

edebiyat-ve-insan

Gelelim edebiyatın yaşantımıza etkisine. Şayet insanoğlu geçmişten günümüze kadar süregelen zaman zarfında ağzında dolandırdığı bir iki cümle, karaladığı birkaç satır Edebiyat yapıldığının göstergesidir. Bilip veya bilmeden kendilerinden habersiz dile getirdikleri bu hissiyatlar edebiyatın yapı taşı olmuştur. Okunan şiirler, yazılan  romanlar ve hikayeler, sahnelenen tiyatro türleri bir fiil edebiyatın önemini ortaya koymuştur. Bu da insanoğlunu edebiyattan soyutlayamayacağımızın belgesi niteliğindedir. Zaten insanoğlu edebiyatın güzelliklerinin farkına vardığında bu güzelliklere daha nice güzellikler eklemeyi ihmal etmemiştir. Yani tüm bunlar şu anlamı çağrıştırıyor; Edebiyat insanın duygularını ortaya koyması için araç görevindedir. Ve bilmeliyiz ki, edebiyatsız insan, insansız da edebiyat olmaz.

Son kertede nice duygu ve düşüncelerin aktarıldığı bu hisler dünyası yolculuk gibi bir yerde son bulmaya düz tutarken bir başka duygu ve düşünce gelip o hisler dünyasını kaldığı yoldan idame ettirir.

Şunu da demekten kendimizi alıkoymamamız lazım gelir. “Duygular ve düşünceler insandır dersek, hisler dünyası da edebiyattır dememiz tam yerinde bir sözdür.”

Sezer Taş