Yanlışı söyleyip/yapıp matlub ve makbul olmak mı? Doğruyu söyleyip/yapıp merdud olmak mı? Kısa vadede hoşa gideni söyleyip gaflete dalmak mı? Uzun vadede faydalı olanı söyleyip dışlanmayı göze almak mı?

Topluma önderlik eden insanların bu iki soruya yönelik -kal diliyle değil hal diliyle- verdiği cevaplar bizim geleceğimizi gösteriyor.

Gelin yukarıdaki muğlaklığı bir nebze giderip sorulardaki ayrımı daha somut hale getirelim. Nedir yanlışı söylemek ve bunun karşılığında matlub ve makbul olmak veya kısa vadede hoşa gideni söyleyip gaflete dalmak?

Yanlışı söylemek/yapmak kısmını iki şekilde anlayabiliriz. Birincisi adı üstünde yanlışı bizatihi yapma fiili. İkincisi de doğruyu yapmama yani nötr kalarak yanlışta bulunma hali. Mesela hamasi söylemler, altı doldurulamayan vaatler, gereksiz medh ifadeleri, kendini beğenme ve beğendirme, işine geldiği minval üzere pireyi deve, deveyi de pire yapmak, yanlışlara sessiz kalmak ve bir süre sonra onu kanıksar hale gelmek…

Gerek ferdi gerekse toplumsal olaylarla ilgili ‘Biz ne yapıyoruz..?’ diye sorduğumuzda aldığımız cevap bahsi geçen haller ve emsalleri ise, işte gafletin tam da ortasındayız.

Madalyonun diğer yüzündeki soruları da somut hale getirelim. Nedir doğruyu söyleyip/yapıp merdud olmak veya uzun vadede faydalı olanı söyleyip dışlanmayı göze almak?

Doğruyu yapmayı/söylemeyi olay odaklı bir çözüm süreci geliştirmek şeklinde anlayabiliriz. Bunun esas unsuru ise eleştiri. Kimin menfaatine dokunduğunu umursamadan, günün değil günlerin hesabını yapar bir anlayışla, çoğu zaman yanlış anlaşılacağını ve dışlanacağını bilerek ve göze alarak her şeyi yerli yerine koymak. Gerek ferdi, gerekse toplumsal olaylarla ilgili ‘Biz ne yapıyoruz..?’ diye sorduğumuzda aldığımız cevap bu yönde ise gelecek adına daha ümitli olabiliriz.

Peki madalyonun hangi yüzü bize dönmüş tebessüm ediyor..?

Derin bir gaflet mi, geleceğe yönelik ümitvar bir bakış mı? Maalesef derin gaflet bize acı acı gülümsüyor. Maalesef ki hatalardan ders almıyor, geleceğe yönelik sağlıklı bir bakış açısı geliştiremiyor, üstteki sorularda tercihimizi hep yanlıştan yana kullanıyoruz.

İşin paradoksal boyutu diyeceğimiz kısım ise bu yanlış tercihin ve bize faturasının göze batması, bizi rahatsız etmesi gerekirken aksine matlub ve makbul oluşu. Niye mi? Çünkü bu durum kısa vadede hoşumuza gidiyor da ondan. Uzun vadede akıbet ne olacak? Kime ne!  Niye mi hoşumuza gidiyor? Çünkü günü kurtarmak ve hamasi söylemler bize yetiyor da ondan. Maalesef sonrasının bize ne getireceğini hesaplamadan…