Bir şeyler kaybetmiştik. Çoğunluk soruyordu ‘Biz neyimizi kaybettik?’ diye. Kimisi toprak demişti, kimisi servetimizi kaybettik diye yanıtlamıştı bu soruyu. İçlerinden bir ses ‘ruhumuzu’ diyordu, ‘ruhumuzu kaybettik’. Cemil Meriç’e aitti o ses.

İşte kaybolan ruhu aramak, arayıp da bulmak için oruç, eşsiz bir armağan olarak aramızda bulunuyor. Gasp edileni almak gerektiği için bu yönden mağdur; buna izin verdiğimiz için gaddarız. Bize olan ne varsa içinde kendimizden pay bulunuyor. Şimdi, yeni bir mevsim gibi kapımızı aralayan, konuk olmak dileğinde bulunan Ramazan’a karşı tavrımız nasıl? Ne diyerek ağırlıyoruz O’nu ki, bize, elimizden tutmak arzusuyla geldi. Kaybettiğimizi kendisinde bulalım diye ve ardından sahiplenelim diye var gücüyle ve iştiyakıyla bir oruç ayı aramızda işte. Maddeten soluğunu duyumsamasak da manen, o madde kalıplarını aşarak ruhların birbirine sarılmasına, sonra bedenlerin bir olmasına olanak sağlamak için geldi. Artık ne aldatıcı Marx, Engels teorilerine ne de imha ile yükümlü fikir sömürücülerine yer kalmaz Müslüman ruhunda. Böylece Ramazan, biz inananlar için arınıp, arındıkça oluş evresini başlatıp var olmanın bildirisini ışıldatır semalarda.

İzbe köşelere saklanmadan ve sıkışmadan, yüreğinin olanca doygunluğu ile duruşunu inancından alan Müslüman yürekler… Erdem Beyazıt’ın dediği gibi;

“Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet”.

O yürekler gerekirse akıntıya kürek çeker, gerekirse sabrede sabrede taşı çatlatır. Sabrın kıvamını dengeleyen bu ay, umarız ki suların enginliğinde yoldaşımız olur. Kendisi selamet olarak sahili de bizler için selamet kılar.
Aslında aidiyetimizin tescil ettiği ve bizlere bahşettiği vakar, temsil ifadesiyle en çok bugünlerde beliriyor. Kendimiz için amade olmak yerine O’na amade olmayı bir telkin olarak bizlere emanet ediyor bu ay. İşte İslam, yaşamımızın bir parçası olarak değil de yaşamımız O’nun bir parçası olarak her zamanki arı, diri, devingen haliyle yanlış ile doğruyu bir daha ayırd etmemiz (furkan) için bu ayı başucumuza koydu.
Bu lütfu -mutlak anlamda- ifadeden aciz olmakla beraber -nisbi de olsa- yaşamaya muktediriz. O’na vakıf olanlara selam olsun!

Müessisi Yaratan, son ifadelendiricisi son peygamber olan bu düzenin, zavallı ve zavallı olmakla beraber tek kapısı burası olan, kendinden dolayı değil mensubiyetinden dolayı aziz olan bütün inananlarına selam olsun!

İlham Edebiyat Dergisi Editörü Yusuf Aydın