Hemen hemen her gün sokağa çıkıyoruz, peki yolda karşılaştığımız insanlara aşk nedir diye sorsak bir cevap alabilir miyiz diye bir soru yöneltsem istisnasız herkes evet der. Çünkü aşk denildiği zaman her insanın bünyesine nüfuz etmiş bir duygu ile karşılaşıyoruz. Herkesin aşk için verebileceği tanımlar, söyleyebileceği sözler, anlatacağı hikayeler vardır. Aşkı herkes yaşıyor kimi gülerek kimi ağlayarak kimi nefes almayarak… Yaşıyor evet herkes yaşıyor bu aşk denen duyguyu peki ama nasıl yaşıyor…

Aşk denildiği zaman iki insanın karşılıklı olarak birbirlerine gösterdikleri sevgi ve saygının sonucunda oluşan bir duygudan ibaret olamaz diye düşünüyorum. Çünkü böyle diyerek aşkı hafifleştirmiş olurum ve gerçekten aşka haksızlık etmiş olurum. Küçüklüğümden beri hep aşk hikayeleri masalları okudum ya da okutturdular demek daha doğru olur. Ferhat ile Şirin; Ferhat nasıl bir aşktaydı ki Şirin’e ulaşmak için dağı taşı deldi de aşkının yoluna çıkan imkansız engelleri yok etti. Peki ya Kerem ile Aslı’ya ne demeli aşkları için yanıp kül olmadılar mı? Mecnun’u çöllere düşüren aşk neydi peki. Sanırım bunları açıklamak için aşka iki kişinin birbirini sevmesi diyemeyiz. Çok daha farklı bir şey var bunda farklı bir his farklı bir kabulleniş var.

Aşk iki kişilik bir yolculuktur eğer biri yolu yarıda bırakırsa diğeri tökezler aşk yolunu kaybeder. Leyla çöllere gitmeseydi Mecnun’un aşkı nasıl çıkacaktı ortaya biz bugün bu aşk hikayesini okuyabilecek dinleyebilecek miydik bence hayır. Bu aşkı ölümsüz kılan Leyla’nın gidişine ayak uyduran Mecnun’un aşkıydı.

Gördüğümüz gibi aşkta iki kişide aynı yolda o yol yanlış bir yol çileli bir yol dahi olsa beraber gitmektir.

Karşımızdakini anlamazsak onun duygularını kendi duygumuz saymazsak nasıl aşktan bahsedebiliriz ki. Evet aşk varsa karşımızdakini sevmek saymak yetmez onu her koşulda anlamakta gerekir hiç kimse olmadığında yanınızda birbirinizin tek sırdaşı olmanız gerekir eğer karşımızdakini her koşulda kendi hislerimizi bir kenara bırakıp onunkileri anlamaya çalışıyorsak aşktan bahsedebiliriz.

Biz erkekler ciddi insanlarız yapımız farklı ya da toplum içinde belki de saçma gibi gördüğümüz şeyler oldu mu hemen sinirleniriz, utanırız, rezil olmaktan korkarız. Ama kadınlar erkekler gibi değiller kadınları şımartmak gerekir çünkü onları övdükçe onları mutlu edecek şeyleri yaptıkça kendilerini sevilmiş hissederler. Erkekler gibi sözlere bakmazlar somut şeylere bakar kadınlar. Evet erkeğe düşen görev eşini şımartması övmesi ona hediyeler almasıdır. Bu maddi olarak mutlu etmeyi göstermez küçük bir şey bile bir kadını mutlu etmeye yeter. Kadınlar aşkını böle anlarlar ve buna göre de gösterirler.

Evet kadınları şımartmak gerek peki ya erkekler hep ciddi mi kalacaklar bu soru tartışılır ama kadınlara düşen büyük bir görevde var. Eğer bir erkek seviyorsa kıskanır kısıtlar tabii ki insanlık hakları çerçevesinde ben hapis hayatına çevrilmeli ev demiyorum ama kadın özgür oldukça erkekten bağımsızlaşır ve sevgi azalır. Erkeğin sevgisini görmek istiyorsanız kıskandığı ölçüye bakın evet kültürel farklılıklar olacaktır ama kendi yaşadığı kültür içerisinde ne ölçüde kıskandığı önemlidir. Burada kadınlara düşen bir sorumluluk var ki erkeğin kıskanmasına sitem etmemek ve sevgilerinin aşka dönüşmesinin mutluluğuna varmak…

Evet yazımın başlığını SAHİ A-Ş-K NEYDİ? Yapmıştım aşkın harflerini ayrı yazmıştım çünkü aşk içinde farklı şeyler barındıran bir duygudur. Yazımın başında söylemiştim aşka herkesin bir cevabı vardır, benimde bir cevabım var:

A: anlaşılmak
Ş: şımartılmak
K: kıskanmak …

Yasin Demir