Düşünün bir kere. Bir bahar akşamı aya karşı oturmuş, her bir saç tanesi yaldızlanmış gibi, kuruntusuz oturanları düşünün. Ya Üsküdar sahiline yanaşırken Valide Camii’nin kubbelerine takılı kalan gözlere ne demeli? Bir esrara muhatap olma ümidiyle rüzgarın celadetli kudretine teslim eden saçlar… Kim bilir derininde keder kalanların iğfal edemediği çırpınışların, bu kez onları mahpus etmesi işten bile değildir. Öyle ya
Söyletme beni hatır-ı zarımda keder var
diyen şair başka hangi şartlarla kaimdir? Öte yandan
Sevdiğimi demez isem sevmek derdi beni boğar
diye ünleyen Yunus Emre’ye ne demeli? Netamenin yer edinemediği, tekin ve yalçın bir ovayı andıran bu ses, belleğimde varolma iradesini ortaya koyalı hayli zaman olmuştur. Buna karşın onu takdire cüret, belki de yeltenemeyeceğimiz bir muammadır.
Buraya dek söylediklerim okununca şad eden ancak içinde birtakım mahrem üzüntülerin olduğu sözler, mısralar. Akabinde aklıma Sultan 2. Abdülhamid’in niye klasik musiki dinlemediği geliyor. Bunu açıklarken merhum sultan ‘üzüntü verici’ olduğunu belirtip alafranga müziği bu sebeple tercih ettiğini söylüyor.
Klasik şiirimiz ve müziğimizde içkin olan bu durum zamanla değişime uğradı. Fakat her ne kadar değişimler olsa da yok olmayacağını ummak istediğim nefesler var.
Her dem yeniden doğarız bizden kim usanası diyenleri ve kültür dünyamıza zinet olan o yanık mısraları, nesirleri, manzumeleri nasıl sahiplenmeyelim? Bize bir rüya gösterirler ki davet olmasa da icabet ederiz. Hem rüyanın sıhhatine dair düşüncelerimiz hayalin niteliğine baskın gelir. Öte yandan Fransız filozof Valery’nin “Tabiat, belki de Tanrı’nın rüyasıdır” cümlesiyle ifadelendirdiği sanat cephesindeki bu görüş, sarahate kavuşmuş demektir. Öyleyse bazı şeylere yeniden başlamak gerek diye düşünüyorum.
Şimdi yeniden düşünmeye koyulsak, ardından yerinde hamleler yapsak. Ham hayale kapılmadan bir rüya görebilsek. Melekler soframıza konuk olup bir bir aramıza katılsalar… Ardından onların gidişine yalnız biz değil yanımızda oturan dost da üzülse…Saçı yaldızlananlar bir başka bahara sözleşip ayrılsalar ne çıkar? Değil mi ki “Şevk bir zincir gönlüm anın divanesi “…
İlham Edebiyat Dergisi Editörü
Yusuf Aydın