Evet sözün aslını biraz değiştirdik ama gerekli gibi gördüğümüzden bu işe giriştik. Yoksa bu klişeyi değiştirmeye kimsenin hakkı olmaz!
Televizyon hiç şüphesiz son 40 yılda hayatımıza giren büyük aşkımız! Bu aralar çokça duyduğumuz “Nerede o eski aşklar; nerede o eski evlilikler ve nerede o eski aile hayatı…” diyorsak bunun sebebine tek başına talip olan yine televizyon olacaktır. Annemden duymuştum:
“Oğlum, ben 8 yaşındayken (bundan 43 yıl öncesi) biz köydeki ilk televizyonu almıştık. Bütün köy bize gelirdi, ben ders çalışmak için oda bulamadım…” demişti.
Şöyle kabataslak düşününce olayı aslında siz de zihninizde canlandırıyorsunuz ama ben yine de anlatayım…
O evde büyük ihtimalle televizyon girmeden önce; yemek yenir sonrasında günlük işler konuşulurdu; çay gelir onun yanında çocuklar ve aile birbiriyle sohbet ve muhabbet ederek aile içi iletişim maksimum seviyede sağlanırdı. Ayrıca bu muhabbetlerin asıl konularından biri de “geçmiş hayattı.” Özellikle bizim orada eskileri anlatmak, eski insanlar, olaylar yaşanmışlıklar ve eski deyince aklınıza ne gelirse (aslında pek de gelmiyor biliyorum çünkü; sorun da bu ya! eskiyi konuşmaya konuşmaya unutuyoruz). Sonuçta erken bir yatış ile ertesi güne zinde ve erken uyanış olurdu. Bu şekilde sağlıklı (ki tıbbi olarak da kanıtlanmıştır sağlıklı olduğu) bir hayata sahip olunurdu.
Peki ya şimdi?
Filmler reklamla dolu, diziler ardı arkası kesilmeyen bir şekilde insanı geç yatmaya zorluyor, insanlar işten gelince yemeğe oturuyorlar ki burada büyük bir ayrıntı artık yemek odalarında televizyon ünitesi olmadan olmuyor. Sonuçta aile yemeğe televizyon ile oturup haber bitince kalkıyor. Bitmiyor! Bazı aileler gecenin geç saatlerine kadar çocukları ile beraber televizyon dizisi izlemeye devam ediyor. Gece yarısı geçtiği halde yatmayan çocuklar (ne kadar sağlıksız olduğunu yine tıp açıklayabilir) yatsa da anne-baba gece kuşağında bir film izlemeden yatmıyor.
Peki Türkiye’nin kaçta kaçında bu durum söz konusu?
İnsanlar bir ev kurarken aldığı eşyalarda bir (belki de iki! bazı aileler yatak odasına da TV alıyorlar ki burada durumun vehâmeti bir kat daha artıyor. yatak odasında bile televizyon varken çift arasındaki aşkın, muhabbetin varlığını sorgulamak gerek!) televizyon olmadan olmadığı konusunda hem fikir olmuşlar.
Evet gelelim yazının sonucuna….
Biliyorum daha birçok şey yazılabilir ama bu toplumumuzun en büyük problemlerinden biri olan televizyon bağımlılığını anlatmaya yetmeyecektir. Ancak her sorunun olduğu gibi bu meselenin de çözümü var elbet.
TV bağımlılığı 40 yılın sorunu olabilir fakat; son 10 yıldır hızla gelişen internet ve bilgisayar teknolojisi bize televizyon illetinden kurtulmaya çok kolay olmasa da bir ÇÖZÜM sunabilir…
Bu satırların sahibinin evinde TV olup olmadığını merak edenler için söylemek gerekirse, ben kendi kurduğum evime televizyon almadım. Bu şekilde alışmak biraz zor oluyor ama oluyor. Bir adet laptop, bir adet sinevizyon, biraz patlamış mısır ile televizyon olmadan en azından film geceleri yapabileceğiniz bir çözüm olabilir. Bu şekilde izleme ihtiyacınızı karşılayabilir, eğer çocuklarınız varsa onlarla izleyebileceğiniz kaliteli UYGUN programlar izleyebilirsiniz. İki kişiyseniz çok güzel romantik muhabbet dolu bir gece geçirebilirsiniz. Bundan daha güzeli ise güzel ve akıcı bir roman alıp kendinizi filmden çok daha farklı maceralara kaptırabilirsiniz. Hem yararlı hem de hoş olabilir. Bunu denemek isteyenlere Suç ve Ceza‘yı tavsiye edebilirim.
Evet… Evlilik aşkı öldürür mü öldürmez mi onun cevabını klişe seven teyzelere bırakıyoruz ancak; televizyonun aşkı öldürdüğü çarpıcı bir hakikat olarak ortada…
Son bir not; televizyon, radyasyon yayarak doğrudan kansere yol açan etkeni evlerimize taşımaktadır…
Said Ahmet Mutlu