Dostlar bir önceki yazımda Avrupa’nın iki yüzlülüğünden biri olan Viyana Kongresi‘nden bahsetmiştim. Bugün ise ikinci bir ikiyüzlülük olan Wilson Prensipleri ya da ilkelerinden bahsetmek istiyorum. Ortaokul yıllarından beri bu prensipleri duymuşsunuzdur. Hatta bazılarınız o Amerika ile ilgili Avrupa ile ne ilgisi var diyebilir. Oysa ki çok İlgisi var. Zira Avrupa devletleri Birinci Dünya Savaşı sonunda bu ilkeleri göz önünde bulundurmak istemişler. Fakat konu Osmanlı olunca bu ilkeleri es geçmişler. Yine bildiklerini okumuşlardır.

Woodrow Wilson
Öncelikle bu ilkeler nedir? Bize ne etkisi olmuş? Bunlara bakalım ve sonunda bir değerlendirme yapalım.
Öncelikle bu prensibleri ya da ilkeleri ortaya koyan kişi o dönemki Amerikan Başkanı Woodrow Wilson‘dur. Kendisi iki dönem başkanlık yapmıştır. Bu ilkeleri Birinci Dünya Savaşı’nda yayınlamıştır. Bu ilkeler ile savaş sonu devletler arası hukukun ve yapılacak anlaşmaların hangi kurallara bağlı olması gerektiği ile ilgili kararlar ortaya koymuştur. Bu ilkelerin neler olduğuna gelecek olursak:
Wilson Prensipleri
1-Savaş sırasında gizli anlaşmalar olmayacak
2-Savaş sonunda yenilen devletlerden toprak ve tazminat alınmayacaktır.
3-Her millet kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olacak.
4-Cemiyet-i Akvam ( Milletler Cemiyeti) kurulacak.
5-Türklerin çoğunlukta olduğu yerlerde kesin Türk egemenliği sağlanacak.
6-Türk egemenliğindeki azınlıkların çoğunlukta olduğu yerlere egemenlik hakkı tanınacak.
Arkadaşlar bu maddelerin bize etkisi en başta ateşkes anlaşması imzalanma sürecinde ortaya çıkmıştır. Ülke savaştan yenik çıkmış ve sıra ateşkes anlaşması imzalanmasına gelmişti. Fakat bize sundukları Mondros Ateşkes Anlaşması çok ağır maddeler içeriyordu. Zira Tevfik Paşa hükümeti bu anlaşmayı imzalamaktan kaçındı ve istifa etti. Yerine kurulan İzzet Paşa hükümeti bu anlaşmayı imzaladı. Fakat bu anlaşmayı imzalamamızda en büyük etken bu prensiplerdir. İtilaf devletleri bu ilkeler doğrultusunda hareket edileceğini ve hiç bir işgalin gerçekleşmeyeceği teminatını veriyorlardı. Biz de hem bu prensiplere güvenmek hem de İngiltere’nin verdiği teminatla bu ağır anlaşmayı imzalamak zorunda kaldık. Bizimle ilgili maddeler uygun bulundu çünkü Türkler ülkenin pek çok yerinde azınlıklardan fazla konumda görünüyordu.
Oysa ki yaşananlar hiç de öyle olmadı…
Anlaşmadan dört gün sonra İngilizler sözlerinden vazgeçtiler ve Musul’u işgal ettiler. Mondros’un yedinci ve yirmi dördüncü maddeleri işgal zemini hazırlıyordu. Onlar da hemen işgale giriştiler. Tabii ki Wilson Prensiplerini hiçe sayarak. Yine İzmir’in işgali hususunda İtalyanları es geçerek burayı Yunanistan’a sundular. Zira burada güçlü bir İtalya görmektense güçsüz Yunanistan’ı görmek işlerine geliyordu. Bunun için yine Mondros’un yedinci maddesini kullandılar. İzmir’in İşgali Mondros’a göre resmi olan ilk işgaldir. Oysa ki Musul ilk işgaldir. İzmir’i işgal eden Yunanlılar burada büyük kıyımlara sebep oldular. Halkı katliama başladılar. Zira amaçları buraya Rumları getirterek buranın Rumlara ait olduğunu ispat etmek ve Wilson Prensiplerince buranın kendilerine ait olduğunu tüm dünyaya kanıtlamaktır. Göz ardı ettikleri Wilson Prensiblerine uyduklarının görüntüsünü vermeye çalışıyorlardı. Bizim açımızdan da İzmir’in işgali tüm yurtta tepkiyle karşılandı. Çünkü Yunanlılar geçici işgal olarak değilde kalıcı olarak gelmişlerdi. Uzun yıllar boyunca burada emelleri vardı ve bunu gerçekleştirmek istiyorlardı. Amerikalı Amiral Bristol bu bölgeye gelmiş ve Türklerin değil de Rumların katliam yaptğını belirtmiştir. Ama onun sunduğu rapor batılı devletlerce dikkate değer bulunmamış ve işgallerine devam etmişlerdir.
Dostlar en nihayetinde ülkemizden bu devletleri attık ve kurtulduk. Fakat bu milli mücadele döneminde Avrupalı devletler uyacaklarını belirttikleri Wilson ilkelerini hiçe saymışlardır. Diğer yenilen devletlere Wilson İlkelerine uyarak muamelede bulunmuşlar. Fakat konu Osmanlı olunca Mehmet Akif’in dediği gibi yırtıcı, his yoksunu sırtlan kümesi olan Avrupa ülkemize çöreklenmiş ve işgal etmişlerdir. Kimin nüfusu fazlaymış kimin az dikkat etmemiş, çıkarlarına neresi uygunsa orayı almışlardır. Amiral Bristol ya da General Harbord raporları bizim haklılığımızı dünyaya duyursa da umurlarında olmamış ve hiçe saymışlardır. Her zamanki gibi uluslar arası hukuk değilde Avrupa’nın ne dediği önemli olmuş ve bu doğrultuda hareket etmişlerdir. Avrupa yine o ikiyüzlü halini ortaya koymuş ve çıkarları için ellerinden ne geldiyse uygulamışlardır…
Mesut Buldu
Tarihçi
Gayet Güzel Ve Acıklayıcı Bir Yazı Olmus Hocam. Tarih Okumayı Genelde Sevmişimdir 🙂