Dostlar sizlere sorsam anne nedir diye hepiniz bir çok cevap verebilirsiniz. Kiminiz bizi doğuran dersiniz kiminiz şefkat kucağı dersiniz. Fakat ben anne dendiğinde fedakarlık demek istiyorum. Öyle bir fedakarlık ki içinde doğumda var şefkatte hüzün de sevinçte. Düşünün sizi dokuz ay karnında taşıyor doğumunuzda o acıları çekiyor. Bu fedakarlığa katlanıyor. Yetmiyor yaşınız kaç olursa olsun size bakıyor büyütüyor. Yeri geldiğinde ağladığınızı görünce şefkat ediyor hemen ihtiyacınızı görmeye çalışıyor. Hayatı boyunca hep bir fedakarlık içinde bulunuyor. Hatta sizin için geceleri uykusundan oluyor yine de size bakıyor. Hatta bilmem ne kariyeri yapmak isterken işi bırakıyor. Ne için? Sizin için. Çünkü siz onun en kıymetlisisiniz. Bu yüzden onlar fedakarlık kahramanlarıdır.
Fakat bir de annesini bilmeden büyüyen yada her an onu kaybetme korkusu ile yaşayanlar var. Annelerini bilmeden büyüyenler için anne ise resmi çizilemeyen bir resim hiç bilmedikleri görmedikleri bir yer yada hiç duymadıkları bir müzik tınısı. Anne ne demek bilmiyor ki anneyi tarif etsin. Babasını kaybedip annesini de kaybetme korkusu yaşayanlar ise anne ne demek biliyor ama her an babalarını kaybettikleri gibi annelerini de kaybedebilirler diye içlerinde bir sızı ile yaşıyorlar.
Anne kelimesi her bir insan için ayrı bir tarif gösterse de bugün yine bir anneler gününü daha idrak ediyoruz. Tabi ki onlara sadece bir gün değil senenin bütün günleri armağan olsun. Onlara ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Fakat ben bugün anneler günü fikri nasıl ortaya çıkmış buna değinmek istiyorum. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki anneler günü kutlamaları Antik Yunan dönemine rastlamaktadır. Bu kutlama Yunanlıların Yunan mitolojisinde ki tanrı ve tanrıçaların annesi olarak bilinen Rhea tanrıçasının onuruna verdikleri yıllık ilkbahar kutlamaları halinde başlamıştır. Ardından Romalılarda bu ilkbahar kutlamalarını devam ettirmişlerdir.
Peki günümüzde nasıl başlamıştır? İşte burada Anna Jarvis ismi ön plana çıkıyor. Kendisi Anneler Günü kavramının mimarıdır. Bu kavram onun kaybettiği annesi için 1908 yılında yaptığı anma töreni ile ortaya çıkmıştır. Kendisi öğretmen olan Anna Jarvis babasını kaybettikten sonra annesi ile yaşamaya başlamıştır. Fakat 1905 yılında da annesini kaybetmiştir. Babası öldükten sonra annesi ile yaşamış fakat ona gerekli ilgiyi gösteremediğinden yakınmış ve bunun eksikliğini yaşamıştır.
Anna Jarvis annesinin ölümünden iki yıl sonra annesinin ölüm yıldönümü olan Mayıs ayının ikinci haftası arkadaşlarını evine davet etmiştir. Burada arkadaşlarına bugünün anneler günü olarak kutlanması fikrini ortaya atmıştır. Böylece Anneler Günü kutlaması ritüeli başlamıştır. İlk kutlama ise Anna Jarvis’in annesinin ders verdiği kilisede 10 Mayıs 1908 yılında gerçekleştirilmiştir. Bu kutlamaya 407 çocuk ve anneleri katılmış Anna Jarvis her bir anneye ve çocuğuna annesinin çok sevdiği karanfillerden hediye etmiştir. O günden sonra beyaz karanfil Amerika’da Anneler günü sembolü olmuştur.
Fakat asıl iş Anneler Gününün hükümete resmi bir gün olarak kabul ettirilmesine gelmiştir. Öncelikle bu fikir Amerika’da çok rağbet görmüş ve insanların hoşuna gitmiştir. Anna Jarvis bu fikrini kabul ettirmek için mektup yazma kampanyasına başlamıştır. Bu düşüncesini mektup yoluyla gazete patronlarından, iş adamlarına, devlet adamlarından, din adamlarına kadar herkese ulaştırmıştır. Bu fikri o kadar kabul görmüş ki senato oylamasından önce bazı bölgelerde Anneler Günü etkinlikleri yapılmaya başlanmıştır. Nihayetinde ise Jarvis’in fikri 8 Mayıs 1914 yılında senatonun onayı ve Başkan Wilson’un imzası ile kabul edilmiştir. Her yıl Mayıs ayının ikinci haftası Anneler Günü olarak resmen kabul edilmiştir. Yapılan kutlamalar daha sonraları başka ülkelere de yayılmıştır.
Peki bugünün mimarı Anna Jarvis’e ne oldu?
Kendisi yaptığı çalışma ile Anneler Günü’nün ortaya çıkmasını sağlamıştır. Fakat hayatı mutlu son ile bitmemiştir. Yoğun çalışma temposundan evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya fırsat bulamamıştır. Bu yüzden her geçirdiği her Anneler Günü onun için bir hüzün taşımıştır. Kendisi ömrünün kalan kısmını Anneler Günü’nden çıkar sağlamaya çalışanlara karşı hukuki savaş açarak geçirmiştir. Ama bu davaları kazanamamış ve kapitalist sisteme kaybetmiştir. Daha sonra da bir hastanede mutsuz ve yalnız bir şekilde 84 yaşında iken hayatını kaybetmiştir.
Dünyadaki tüm annelerin sene de bir gün mutlu olmalarını isteyen Anna Jarvis bu fikrin doğmasını başarmış ama yoğun çalışma temposu ve çıkarcılarla uğraşmaktan anne olma duygusunu tadamamıştır. Fakat yaptıkları ile bugünü yeryüzündeki tüm annelere hediye bırakmıştır.
Dostlar Annelerimizi sadece Anneler Günü’nde hatırlayanlardan olmayalım. Onları sadece bir gün için değil annemiz oldukları için sevelim. Zira onların sevgisi zamanın kaydına sığmayacak kadar derin ve sonsuzdur.
Mesut BULDU
Kaleminize sağlık annelerin değerinin bilinmesi için güzel bir yazı olmuş
teşekkür ederim…