Bir dinin dogmatik olduğu söylendiğinden gerçekte bununla ne kast edilir? Bir dinin dogmatik olup olmadığını anlamamızı sağlayacak bir kıstas var mıdır? Bu yazıda dogmatizmin farklı anlamları üzerinden cevap vermeye çalışacağız temel soru bu olacaktır!

Dinlerin dogmatik olduğu ve bunun da olumsuz bir şey olduğu daha çok pozitivist felsefenin geride bıraktığı bir mirastır. Felsefe yapma tarzı Descartes’tan sonra Rasyonalistler ve Tecrübeciler diye ikiye ayrıldı. Tecrübeci felsefe yapma gelenekği içinden daha sonra analitik felsefe yapma tarzı ortaya çıktı ve bu gelenekten de mantıksal pozitivizm hareketi ortaya çıktı. Bunlar haber cümlelerini anlamlı cümleler ile anlamsız cümleler olarak ikiye ayırdılar. Bunlara göre unsurları tecrübeye indirgenemeyen cümleler anlamsız, unsurları tecrübeye indirgenebilen cümlelere ise anlamlı cümleler denir. İşte pozitivizme göre doğru veya yanlış olabilecek olan cümleler anlamlı olan cümlelerdir.

Bu anlayış dini ve metafiziksel önermelerin hepsini bunlarda tecrübeye indirgenemeyen kavramlar kullanıldığı için baştan anlamsız kabul etmiş ve böylece felsefi sorgulamanın dışına itmiştir. Bu dini ve metafiziksel inanç ve iddiaların aklın sorgulamasına kapalı olduğu ve onların hiçbir epistemolojik değeri olmadığı anlamına gelmektedir. İşte pozitivizmin bu mirası dinlerin olumsuz anlamda dogmatik olarak görülmesine sebep olmuştur.

Şimdi dogmatizmin farklı anlamları üzerinden dinlerin öncelikle dogmatik olup olmadığını ikinci olarak da eğer dogmatikse hangi kıstasa göre bir dinin dogmatik olup olmadığının anlaşılabileceğini ele alacağız!

Düşünce tarihinde dogmatizm karşımıza öncelikle bir felsefe yapma tarzının adı olarak çıkıyor. Buna göre sofistik tavrı benimsemeyen bütün filozoflara dogmatik filozoflar denir. Sofistler, Kadim Yunan’da ortaya çıkan ve temel özellikleri bilginin imkanını reddeden bir gruptur. Bunlara göre insan varlık alemiyle sadece duyular üzerinden ilişki kurduğu için varlık alemine dair sadece tikel idrakler sahibi olabilir. Tikel olan kişisel ve şahsi olduğundan ve bu da öznel olduğundan insanın kavramsal bilgi sahibi olabilmesi mümkün değildir. Sofistler bu anlayıştan hareketle insanın her şeyin ölçüsü olduğu sonucuna varmışlardır. Buna göre insan var olanın varlığının yok olanın da yokluğunun ölçüsüdür. Bu anlayışı meşhur sofist Gorgias şu üç önerme şeklinde ortaya koymuştur:

  1. Benim zihnimin dışında hiçbir şey yoktur.
  2. Varsa da bilinemez.
  3. Bilinse de bu bilgi aktarılamaz.

Bu felsefede sofistik tavır olarak adlandırdığımız şeyin epistemolojik olarak tekabül ettiği şeydir!

İşte bu sofistik tavrın aksini kabul eden filozoflara dogmatik filozoflar denir. Buna göre genel olarak insanın varlık alemine dair bilgi sahibi olabileceğini kabul eden her filozof ve bilim adamı dogmatiktir. Bu dogmatizmin düşünce tarihindeki ilk anlamıdır ve doğal olarak bu olumsuz bir anlam değildir.

Dogmatizm felsefi ikinci anlamını ise Kant ile birlikte kazanmıştır. Kant felsefe tarihinde felsefenin felsefesini yapan ilk kişidir. Ve onun felsefenin felsefesini yapan bu felsefe yapma tarzına eleştirel felsefe deniyor. Eleştirel felsefenin iki temel özelliği vardır:

1. İnsanın bilme yetileri sınırlıdır. Bu insanın her şeyi bilemeyeceği anlamına gelir. Buna göre insan sadece mümkün tecrübenin içinde kalan şeyleri bilebilir.
2. İnsan gerçekliği kendinde olduğu şekliyle değil ancak bize göründüğü (fenomen) şekliyle bilebilir. Bunun sebebini sorduğumuzda ise Kant’ın cevabı şudur: İnsan zihninin belli bir iç yapısı olduğundan şeyleri kendilerinde olduğu gibi değil ancak bize göründükleri şekliyle bilebiliyoruz. Böylece zihnin veya aklın temsili klasik dönemde olduğu gibi ayna olmaktan çıkmış belli bir rengi olan bir gözlüğe dönüşmüştür! Doğal olarak insan bu gözlüğün arkasından varlık alemine bakmakta ve gözlüğün rengi ne ise şeyleri buna göre görmektedir.

İşte Kant’a göre bu iki özelliği kabul etmeyen felsefe yapma tarzları dogmatik felsefelerdir. Kant’a göre kendisinden önceki bütün filozoflar bu anlamda dogmatiktir ve onların yaptığı felsefe de dogmatik realizmdir. Buna göre dogmatik realizm, herhangi bir delil ikame etmeden insanın gerçekliği kendinde olduğu gibi bilebileceğini kabul eden felsefe yapma tarzıdır!

Bu anlamıyla bütün bir klasik felsefe dogmatiktir zira bu felsefelerde zihin ile dış alemin mutabakatı herhangi bir delil ikame edilmeden temel bir varsayım olarak kabul edilmiştir.

Bu da dogmatizmin felsefi olan ikinci anlamıdır.

Dogmatizmin dini anlamı ise literatüre Hıristiyanlıkla birlikte girmiştir. Dogmatizmin bu anlamı Hıristiyanlığın temel inançlarının sahip olduğu epistemolojik statüyle alakalıdır. Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için temel inançların akli statüsüne dair bir açıklama yapalım.

Dini metinler cümlelerden oluşur ve bu cümleler ya haber cümlesidir ya da inşai cümlelerdir. Haber cümleleri bir gerçekliğin varlığından veya yokluğundan haber verdiği için zati olarak doğrulanıp yanlışlanabilirler. Buna göre haber cümleleri ya aklidir ya tecrübidir ya tarihidir ya da irfanidir. Bu adlandırma mezkur haber cümlesinin hangi yöntemle doğrulanıp yanlışlanacağı esas alınarak yapılmaktadır. Bu noktada bizim için önemli olan dinlerin temel inançlarının haber cümleleri formunda bulunuyor olmasıdır. Bu yüzden de bunlar zati olarak doğru veya yanlış olabilirler!

Şimdi bir haber cümlesi akla arz edildiğinde kaç farklı durumun ortaya çıktığına bakalım: X, Y’dir şeklinde bir iddia akla arz edildiğinde akıl bu iddia hakkında üç farklı hüküm verebilir:

1. Akıl bu iddianın akli olduğuna hükm edebilir. Bu durumda aklın elinde bu iddianın doğru olduğuna dair geçerli bir delil var demektir.
2. Akıl bir iddianın akıl karşıtı yani irrasyonel olduğuna hükm edebilir. Bu durumda aklın elinde mezkur iddianın yanlış olduğuna dair geçerli bir delil var demektir.
3. Akıl bu iddianın akıl üstü olduğuna hükm edebilir. Bu durumda aklın elinde iddianın lehine veya aleyhine bir delil yok demektir. Diğer bir ifadeyle bu durumda akıl iddiaya karşı bila keyf demektir.

İnsanın fasl-ı mümeyyizi olan akılcılık ilk durumda iddanın kabul edilmesini ikinci durumda iddianın reddedilmesini gerektirir ki bu teorik akılcılığın temel ilkesi olan ‘hakikat talep‘ olmanın bir gereğidir. Üçüncü durumda ne yapılması gerektiği konusunda bir uzlaşı olmasa da bu durumda devreye ameli akılcılığın gireceği ve fayda esası üzerinden iddianın kabulu veya reddi açısından bir tavır benimsenmesi gerektiği söylenebilir.

Şimdi bu açıdan Hıristiyanlığın temel inançlarını ele alırsak dogmatizmin dini anlamını çok iyi bir şekilde görebiliriz.

Hıristiyanlık üç temel inanca dayanmaktadır. Bunlar Hıristiyanlığın özünü oluşturmakta ve diğer bütün inanç ve uygulamalar geçerlilik ve meşruiyetlerini bu temel inançlardan almaktadırlar. Bunlar:

1. Teslis yani üçün bir, birin ise üç olması anlayışı. Buna göre Bir olan Tanrı üç cevherden (uknum) oluşmaktadır. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh!
2. Tecessud inancı yani Tanrının adı İsa olan insan suretinde tarihte tezahür etmesi.
3. İlk günah inancı. Buna göre Hz. Adem’in cennetten kovulmasına sebep olan ilk günah onun vasıtasıyla bütün insanlara hatta doğaya dahi geçmiş ve sirayet etmiştir!

Şimdi bu üç temel inancı yukarıda inançların epistemolojik statüsüyle ilgili yaptığımız açıklamalar ışığında aklın terazisine vurduğumuzda ortaya çıkan manzara bu inançların üçünün de akıl karşıtı ve irrasyonel inançlar olduklarıdır. İlk iki inanç nazari akla aykırı üçüncü inanç ise ameli akla aykırıdır. Yani zahirleri esas alındığında bu üç inanç da yanlıştır! Ancak buna rağmen Hıristiyanlık müntesiplerinden bu asıllara inanmalarını istemektedir. Tarihsel olarak Hıristiyanlık sonuncusu İznik’te yapılan konsüllerle bu inançları birer dogma olarak ilan etmiş ve bunlar hakkında akli sorgulama yapılmasını yasaklamıştır.

İşte bu nokta bize dogmatizmin dini anlamını vermektedir. Buna göre dini açıdan dogmatizm şu anlama gelmektedir: Teorik ve pratik akla aykırı olduğu halde imana konu olan temel dini inançlara dogmatik inançlar diyoruz! Bu aynı zamanda bize bir dinin hangi kıstasa başvurularak dogmatik olup olmadığının anlaşılabileceğini de göstermektedir. Buna göre eğer bir din müntesiplerinden akla açıkça aykırı oldukları halde bazı asıllara iman edilmesini istiyorsa mezkur din dogmatiktir. Eğer böyle bir durum söz konusu değilse mezkur din dogmatik değildir!

Böylece herhangi bir dinin dogmatik olup olmadığını anlamamızı mümkün kılacak bir kıstasa ulaşmış olmaktayız. Bu kıstastan hareketle Hıristiyanlığın dogmatik bir din olduğunu ancak İslam’ın dogmatik olmadığını söyleyebiliriz!

Dogmatizmin ikinci dini anlamı ise tek tek inançların değil de bir bütün olarak dine veya bir sisteme sıfat olarak kullanıldığında kazandığı anlamdır. Buna göre eğer bir din veya felsefi ya da bilimsel bir sistem ya da yapı kendi sınırları içerisinde hakikat konusunda inhisarcıysa yani hakikati sadece kendisinin temsil ettiğini iddia ediyorsa bu din veya sistem dogmatik olarak adlandırılır. Bu anlamıyla dogmatizmin doğrudan dinlerin bir sıfatı mı olduğu yoksa dini anlayış ve yorumların bir sıfatı mı olduğu ayrıca tartışılmalıdır. Ama genel olarak işaret etmek gerekirse bu anlamıyla dogmatizmin dinlerin değil dini yorumların sıfatı olarak kullanılması gerektiğini söylemek gerekir. Zira dinler esas olarak temel metinlerde tezahür ettiklerinden ve doğası metin olan bir şeyin anlaşılabilmesi için yorumlanmak zorunda olması gerçeği bu anlamıyla dogmatizmin ancak dini yorumların sıfatı olarak kullanılabileceğini göstermektedir!

Dogmatizmin felsefi ve dini anlamlarının yanında bir de subjektif ya da psikolojik anlamı bulunmaktadır. Burada söz konusu olan bir kişinin sıfatı olarak kullanıldığında dogmatizmin ne anlama geldiğidir? Yani bir kişinin dogmatik birisi olduğu söylendiğinde gerçekten ne denmek istenmektedir?

Esasında bu anlamıyla dogmatizm taassup ve körü körüne bağlılıkla aynı anlama gelmektedir ve temelde şu üç varsayımı birlikte benimseyen birisinin sıfatı olarak kullanılır:

1. Her mesele veya sorunun doğru olan tek bir cevabı veya çözüm yolu bulunmaktadır.
2. Bu cevap ya da çözüm yolu halihazırda bilinmektedir.
3. Bu cevap ya da çözüm yolu bizim dinimiz, inancımız, mezhebimiz, ideolojimiz ve benzeridir.

İşte bu üç varsayımı birlikte benimseyen kişiye dogmatik denir. Böyle bir kişi her neye inanıyorsa o inandığı şeyin dogmatik olup olmamasından bağımsız olarak o şeye dair körü körüne bir taassup ve bağlılık halindedir.

Böylece dogmatizmin ikisi felsefi ikisi dini ve birisi de subjektif veya psikolojik olmak üzere beş farklı anlamı olduğu anlaşılmaktadır. Elbette dogmatizm bu beş çeşitten ibaret değildir ve farklı alanlarda kazandığı farklı anlamları da bulunmaktadır. Ancak bizim maksadımız açısından bunlara işaret edilmesi yeterlidir!

Sonuç olarak bir dinin dogmatik olup olmadığı söylendiğinde kast edilen mezkur dinde teorik ve pratik akla aykırı olduğu halde imana konu olması gereken bir asıl ya da inanç bulunup bulunmadığıdır! Bu aynı zamanda bize bir dinin dogmatik olup olmadığının anlaşılabilmesi için başvurulabilecek bir kıstas da sunmaktadır!

Allahu alem!

Abuzer DİŞKAYA