Bugünkü yazımızın konusu Miletli Filozoflar arasında bulunan ortak kabuller ve bu yolla onların bir Milet felsefe ekolu oluşturduklarını göstermektir.
Felsefe tarihinde Miletli filozoflar tek tek anlatıldıktan sonra bunların arasında bulunan ortak felsefi unsurlar da ele alınır ki böylece onların birlikte bir Milet felsefe ekolu oluşturup oluşturmadığı sorusuna cevap verilebilesin. Zira bu üç filozof birlikte felsefe yapma tarihin ilk evresini oluştururlar ve bu yüzden de onlar arasında bulunan ortak kabuller üzerinde ayrıca durulmaktadır. Bu açıdan bu üç filozofu ele aldığımızda onları şu konularda ortak kabullere sahip olduklarını görüyoruz:
1. Doğa filozofları olmaları ve Doğa felsefesi yapmaları!
Hem Thales hem Anaksimender hem de Anaksimenes birer doğa filozofudur ve yaptıkları şey de doğa felsefesidir. Bu da felsefi sorgulamanın konusunu onlarda doğanın oluşturduğu anamına gelmektedir. Doğa varlığından duyularla haberdar olduğumuz maddi var olanlar toplamına tekabül eder. Dolayısıyla bu üç filozof da doğa felsefesi yapmakta yani doğayı oluşturan şeylerin hakikatini bilmek istemektedirler. Eşyanın hakikatinden bu aşamada anladıkları da eşyanın neyden meydana geldiği sorusuna cevap verebilmek olmuştur. İkinci olarak doğa felsefesinin pek çok meselesi olmasına rağmen bunlar bunlar arasında özellikle arkhe sorununa ilgi ve alaka göstermişlerdir. Dolayısıyla doğada bulunan şeylerin arkhesini bulmaya çalışmakta ve bu yolla onları anlamayı istemektedirler. Bu açıdan onlar arasında bulunan fark ise arkhe nedir sorusuna farklı cevaplar vermiş olmalarıdır. Bu soruya sırasıyla Thales su, Anaksimender Apheiron ve Anaksimenes de hava cevabını vermiştir.
İkinci olarak bunların arkheyi hangi anlamda kullandıkları tam olarak anlaşılamamaktadır. Onu ilk madde anlamında mı yoksa her şeyin özü anlamında mı kullandıkları tam olarak anlaşılamamaktadır! Çünkü eğer arkheyi ilk madde anlamında kullanmışlarsa halihazırda doğada arkhe olan şey bulunmuyor olabilir ancak eğer her şeyin özü anlamında kullanmışlarsa o zaman arkhe her ne ise halihazırda da her şeyle birlikte bulunuyor demektir. Bu açıdan Anaksimender kendi görüşlerini Thales karşıtlığı üzerinden ortaya koyduğunda onun arkhe olarak suyu her şeyin özü anlamında kullandığını varsaymıştı!
2. Bu üç filozofta da maddi ve mücerret ayrımı yoktur!
Felsefenin bu ilk döneminde henüz var olanların maddi var olanlar ve mücerret var olanlar diye taksimi söz konusu değildir. Bu kavramlarla ne kast edildiği ancak Sokrates ve sonrasında vuzuha kavuşacaktır. Dolayısıyla onların arkhe nedir sorusuna maddi bir şeyi önermelerinden hareketle onların materyalist olduğunu söyleyemeyiz. Zira bunu yapabilmek için maddi ve mücerret ayrımının açıkça ortaya konması ve filozofların bu ayrım üzerinden tavır ve pozisyon almış olmaları gerekir. Oysa bu dönemde henüz böyle bir soru açıkça sorulup cevaplanmamıştır.
3. Doğanın ezeli kabul edilmesi!
Bu üç filozof da doğayı daha doğrusu arkheyi ezeli kabul etmektedirler. Arkheye yükledikleri anlam üzerinden bu rahatlıkla anlaşılmaktadırlar. Onu her şeyin aslı kabul ettiklerinden onun sonradan meydana gelmemiş veya getirilmemiş olması gerekir aksi taktirde o her şeyin aslı olamazdı. Ezeli zamanda başlangıcı olmayan demektir. Ancak bu filozofların doğayı ebedi de kabul edip etmediklerini bilmiyoruz. Ebedi ise zamanda sonu olmayan demektir. Bu iki sıfata sahip olan bir şey kadimdir. Kadim ise varlığı yokluğu tarafından geçilmeyen demektir ki böyle bir şey hem ezeli hem de ebedi olmak zorundadır. Dolayısıyla Miletli üç filozofun doğayı kadim kabul edip etmediklerini bilmiyoruz!
4. Arkhe canlıdır!
Bu üç filozof da arkheyi zati olarak canlı kabul etmektedirler. Arkhenin nasıl harekete geçtiğini açıklayabilmek için zorunlu olarak böyle kabul etmek zorundadırlar. Aksi takdirde temel unsurun nasıl harekete geçip diğer şeyleri meydana getirdiğini açıklayamazlar. Eğer hareket arkheye dışarıdan verilirse yani ona arız olursa bu onun her şeyin aslı olmasıyla çelişecektir. Canlılık ile hareket arasında bulunan ilişki ise şudur: Thales’le birlikte klasik dönemde iki özelliğe sahip olan bir şeyin canlı kabul edildiğini görmüştük. a. Kendi kendine hareket eden bir şey canlıdır. b. Kendisi hareket etmese de başka bir şeyi hareket ettiren bir şey canlıdır. Arkhe kendi kendine hareket ettiği için canlıdır. Dolayısıyla üç filozofumuz da holistik bir madde anlayışına sahiptirler. Yani her şeyin canlı ve şuur sahibi olduğu anlayışı.
5. Miletli üç filozof arasındaki ortak epistemolojik unsur!
Temel felsefi disiplinler üç tanedir: Ontoloji, epistemoloji ve mantık felsefesi! Epistemolojik bilgi konusunu ele alır ve genel olarak bilginin mümkün olduğunu göstermeye çalışır. Bunun için de şu üç soruya cevap vermeye çalışır ki bunlar epistemolojinin en önemli meseleleridir. Bunlar:
a. Benim zihnimin dışında bir şey var mıdır?
Dikkat edilirse burada insanların zihninin dışında bir şey var mı diye sormuyoruz özellikle benim zihnimin dışında bir şey var mı diye soruyoruz. Zira insanların zihninin dışı dersek bu durumda diğer insanların varlığını kabul etmiş oluruz ki bu da asıl soruyu anlamsız kılar. Yani soruyu baştan cevaplandırılmış sayarız. Eğer birisi bu soruya olumsuz cevap verirse haliyle sıra ikinci soruya gelmez. Ama eğer olumlu cevap verilirse sıra ikinci soruya gelir ki o da.
b. Bu şey bilinebilir mi yoksa bilinemez mi?
Eğer bu soruya da olumsuz cevap verirsek felsefi sorgulama burada biter ve sıra üçüncü soruya gelmez. Ama eğer bu soruya da olumlu cevap verirsek o zaman sıra üçüncü soruya gelir ki;
c. Bu bilgi başkasına aktarılabilir mi aktarılamaz mı?
Çünkü birisinin ilk iki soruya olumlu cevap verip üçüncüye olumsuz cevap vermesi mümkündür. Birisi insanın sahip olduğu bütün bilginin insanın iç dünyasına dair bilgi gibi olduğunu yani öznel ve subjektif olduğunu dolayısıyla da aktarılamayacağını iddia edebilir.

Şimdi!
İlk soru Kadim Yunandan beri sorulmuştur. Yani benim zihnimin dışında bir şey var mı sorusuyla yaklaşık iki bin beş yüzyıldır karşı karşıya bulunmaktayız. Filozoflar bu soruyu sormuş ve buna cevap vermişlerdir. Doğal olarak bu soruya iki farklı şekilde cevap verilebilir.
a. Benim zihnimin dışında hiçbir şey yoktur denebilir. Kadim Yunanda bulunan Sofistler bu ilk soruya olumsuz cevap veren ilk filozoflardır. Onlar benim zihnimin dışında hiçbir şe yoktur diyenlerdir. İşte bu ilk soruya olumsuz cevap verenlere İdealistler denir ve bu kabule de İdealizm denmektedir. Bu idealizmin felsefe tarihinde ortaya çıkan ilk anlamıdır. Yani zihnin dışında bir şeyin varlığını inkar edenler ve bu kabulun adı.
b. Benim zihnimin dışında bir şeyin varlığını kabul edenler ki bunlara da Realistler ve bu anlayışa da Realizm denmektedir. Başta Aristo ve Eflatun olmak üzere filozofların çoğunluğu bu görüşü benimsemişlerdir.
Böylece felsefe tarihindeki ilk idealizm ve realizm karşıtlığı bu ilk soruya verilen cevap üzerinden ortaya çıkmıştır.
Diğer bir idealizm ve realizm karşıtlığı da tümeller anlayışında ortaya çıkmıştır. Buna göre tümelin ontolojik statüsünün ne olduğuna dair verilen cevaplar bu anlayışı ortaya çıkarmıştır. Bu soruya felsefe tarihinde üç farklı cevap verilmiştir:
1. Tümel hem epistemolojik olarak hem de ontolojik olarak vardır. Bu görüşü ilk defa Eflatun savunmuştur. Bu görüşü savunanlara realist ve bu anlayışa da realizm denir.
2. Tümel sadece epistemolojik olarak vardır. Yani tümelin sadece zihni varlığı vardır ve dış alemde tümel yoktur. Bu görüşü de Aristo savunmaktadır ve buna da idealizm ve bunu savunana da idealist denir.
3. Tümelin ne epistemolojik ne de ontolojik bir karşılığı vardır diyenler ki bunlara da Nominalistler ve bu anlayışa da Nominalizm denmektedir.
Tümellerin statüsüyle ilgili olarak anlam kazanan idealizm ve realizm ilk sorunun cevabında ortaya çıkan realizm ve idealizmden oldukça farlıdır. Bu ikinci anlamıyla Aristo idealistken Eflatun ise realisttir!
Bunlar ilk soruya verilen cevaplarda ortaya çıkan kamplaşmalardır.
Ancak ikinci soru Kant’a kadar açık bir şekilde sorulmamıştı. İlk defa Kant zihin dışında bulunan bu şeyin bilinip bilinemeyeceğini sormuş ve buna olumsuz cevap vermiştir.
Ancak ikinci soruya olumlu cevap verenler iki yok takip edebilirler:
a. Bu şeyin bilinebileceğine dair bir delil ikama edebilirler.
b. Herhangi bir delil ikama etmeden bunu bir varsayım olarak benimseyebilirler!
İşte felsefe tarihinde zihin ile dış alemin mutabık olduğunu herhangi bir delil ikame etmeden bir varsayım olarak benimseyenlere epistemolojik anlamda Dogmatik filozoflar denir! İşte ilk filozoflar olan Miletli üç filozofumuz da epistemolojik anlamda dogmatiktir. Yani zihin ile dış alemin mutabık olduğunu kabul etmekte ancak buna dair herhangi bir delil ikame etmemektedirler. Elbette bu özellik Kant’a kadarki bütün filozofların ortak özelliğidir. Ama ilk filozoflar oldukları için Miletli filozoflar açısından ayrıca vurgulanmalıdır.
Şimdi zihin ile dış alemin mutabık olduğunu söyleyenler de iki açıdan bunu savunabilirler:
1. Bu mutabakatın sadece akli bilgi açısından mümkün olduğunu savunabilirler. Yani duyusal ve tecrübi bilgide mutabakatı kabul etmeyebilirler.
2. Mutabakatı hem tecrübi bilgi hem de akli bilgi açısından kabul edebilirler.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta tek başına tecrübi bilgi açısından mutabakatı kimsenin savunmadığıdır. Tartışma tek başına akli bilgi mi yoksa akli ve tecrübi bilginin birlikte mi vakaya mutabık olup olmadığındadır.
Miletli üç filozofumuz da bu tartışmada birinci şıkkı benimsemiştir. Yani mutabakatın sadece akli bilgi açısından mümkün olduğunu savunmuşlardır!
Böylece bu beş ortak unsurdan hareketle bir Milet felsefe okulu ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz!
Abuzer DİŞKAYA