Bugün size elan ülke olarak başımızı ağrıtan bir belanın menşeinden bahsetmek istiyorum. Bu belâ terör belası… Yıllarca binlerce askerimizi, polisimizi, yada yurttaşımızı şehit eden, anaları boynu bükük bırakan, yavruları yetim bırakan, dini, milliyeti, kimliği, cinsiyeti olmayan bu vahşi belâdan ve bu belanın ilk nüvelerini ortaya koyanlardan bahsetmek istiyorum. Bu bela her yerden gelebiliyor, devamlı yüz değiştirebiliyor ve herkesin kullandığı ve bir türlü durduramadığı bir silah haline gelebiliyor. Yöntemler, zamanlar, kullananlar farklı olsa da terör her yerden gelebiliyor. Kimi zaman bir kadın canlı bombayla, kimi zaman bir araba ya da cinayet silahı olarak kullanılabilecek birçok araçla gündemin, hayatımızın tam ortasına en acı bir şeklde düşüyor… Ne yazık ki, kimi zaman da ülkelerin birbirine karşı kullandığı bir araca dönüşebiliyor. Belki de günümüzde yaşananları “Terör Savaşları” olarak adlandırmak abes olmaz sanırım.
İşte bu belanın ilk ortaya çıkmasını sağlayan kişi Hasan Sabbah‘tır. Kendisi Haşhaşiliğin kurucusu olup Şia mezhebinin İsmailiyye koluna mensuptur. Zaptettiği Alamut kalesinde fedailerini yetiştirmiş ve yıllarca Selçuklunun başına bela olmuştur. Kendisinin Selçuklu veziri Nizamülmülk ve Ömer Hayyam’la çocukluk arkadaşı olduğu söylenmiş fakat günümüz araştırmacıları bunun bir efsane olduğunu düşünmektedir. Zira aralarında otuz yaş vardır.
Hasan Sabbah’ın kurduğu Haşhaşilik tarikatı örgütlenmesini “Davet” olarak adlandırmıştır. Tarikatın temsilcileri “davetçiler” anlamındaki Dâîlerdir. Dâîlerin en alt kademesinde “davete cevap veren” anlamına gelen “müstecip“ler, en üst kademede ise “delil” manasına gelen “hüccet” yani baş dâî yer almaktadır. “Cezire“, dâînin faaliyet gösterdiği bölgedir. İsmaililer de diğer mezhepler gibi dinî liderlerine şeyh, pir, ata gibi unvanlarla hitap eder. Tarikat mensuplarının birbirleri için kullandıkları terim ise “yoldaş” anlamına gelen “refik”tir. Sıklıkla fedai olarak bilinen suikastçılar ise tarikat tarafından “esasiyyun” olarak adlandırılmıştır.
Bu tarikata gelen kişi ilk olarak içki içine atılan haşhaşinle uyuşturuluyor ve uyandığında kendini yalancı bir cennette buluyordu. Çünkü Hasan Sabbah bu kalede fedailerini yetiştirmek için bir yalancı cennet tertiplemiş. Yeşillikler ve havuzların olduğu bu kalede kadınlar erkeklere hizmet ediyor ve fedai olacak kişi de sanki cennete gelmiş hissi uyandırılıyordu. O kişi artık uyandığında Hasan Sabbah’ın sadık bir fedaisiydi zira ne isterse yapacaktı. Çünkü öldüğünde o cennete gideceğini; ölmeden orayı Hasan Sabbah’ın gösterdiğini düşünüyordu. Bunu gösteren bir örnek ise şöyledir:
Hasan Sabbah işte bu şekilde yetiştirdiği fedaileriyle o dönemde her yerde ölüm saçmış ve Selçuklu’ya çok zararı olmuştur. Hatta devletin yıkılma nedenlerinden biri de işbu Haşhaşilerin faaliyetleri olmuş ve devletin en önemli veziri Nizamülmülk’ü şehit etmişlerdir. Her yerde suikastlar oluyor ve halk tedirginlik içinde kalmıştır. Çünkü bu fedailer kendilerini çok iyi gizlemişler; yıllarca kendilerini açığa çıkarmadan suikastlerini gerçekleştirmişlerdir. Yıllarca şüpheye mazhar bir davranışı olmayan bir kişi onun fedaisi çıkabilir ve hiç beklenmedik bir anda suikasti gerçekleştirebilirmiş…
Haşhaşiler suikastlerinde genelde hançer kullanmışlardır. Diğer ilginç olan husus kaçmamaları ve suikast sonu yakalanarak öldürülmeleridir. Bu onlar için bir nevi gelenek gibi olmuştur. Zaten yalancı cennet fikri damarlarına kadar zerk edilmiştir.
Dostlar, Hasan Sabbah bu faaliyetleriyle dünyayı terörle tanıştırmış ve hala günümüzde de sorun olan bu acımasız illet ortaya çıkmıştır. Dünkü patlamada da görüldüğü gibi terörün dini de yoktur. Ramazan, mübarek gün gibi kavramlar terör için geçerli değildir. Hangi örgüt olursa olsun terör yapmak isteyen bunu gerçekleştirebiliyor. Yani örgüt ayrımı da yok. PKK ya da DAİŞ… İdeolojileri bambaşka olmasına rağmen insan öldürmekte aynı yerde durabiliyor.
Eskiden hançer bugün silah ya da canlı bomba fark etmiyor. En önemli amacı, infial yaratması, halkı korkutması ve zarar vermesidir…
Terör ve terör örgütlerini anlatmak ne olduklarını söylemek için alfabede harf ağızda söz kalmadı. Ama şunu unutmayın dostlar terör nereden gelirse gelsin kimden gelirse gelsin bitecek. Onun devamı yok. Yeter ki biz “insanlık” olarak dik duralım. Maşeri vicdana zarar verecek her şeyden kaçınalım. Onların yapmak istediklerine boyun eğmeyelim ve alet olmayalım. Onların tuzakları varsa Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır. İnşallah bu terör belası da acımasız örgütler de bir gün tarihin karanlık sularına gömülecektir…
Mesut BULDU