Tarih bilimi üzerinde deney yapabileceğimiz, empirik bir bilim dalı değildir. Bu yüzden yaşanan olaylar birebir tekrarlanamaz. Fakat bu durum böyle olsa da meşhur sözde olduğu gibi ‘Tarih tekerrür eder.‘ Yani tarih tekrar eder.
Evet, tarihi olaylar birebir tekrar etmeyebilir fakat zaman ve şartlar değişse de bazı olaylar anlam olarak aynı şekilde yaşanabilir. Yaşanan savaşlar ya da anlaşmalar birebir olmasa da tarihi benzerlikler taşırlar. Bu yüzden tarih tekerrür eder anlayışı güçlü bir şekilde mevcuttur. İşte bunun gibi fikirler de tarihi olaylar ve zamanlar gibi tekrar eder (ya da devamlılık gösterir).
Örneğin; milliyetçilik, bağımsızlık, eşitlik gibi fikirler Fransız İhtilali ile dünyaya yayıldığı bilinse de çok eski dönemlerde de bu fikirler üzerinden yaşanan olaylara rastlayabiliyoruz. Hatta en başta vatan sevgisinin tarih sahnesine çıktığımız Orta Asya’dan günümüze kadar devam ettiğini ve bunun örneklerini görebiliyoruz. O zamanlarda Çin ile yaşadığımız mücadele de vatan sevgisinden geliyordu; bir asır önce yaşadığımız Kurtuluş Savaşı da; ve hatta 15 Temmuz hadisesi de…
Zaman ve şartlar değişse de fikirler ve yaşanan olaylar benzerlik gösterebiliyor. Bugün size iki Türk büyüğünün yaşadığı çağlar farklı olsa da yaşanan bir duruma nasıl aynı tepkiyi verdiklerini göstermek istiyorum.
Bu Türk büyüklerinden ilki olan Mete Han, devleti için devamlı çalışmakta ve devletin ilerlemesini sağlamaktadır. Bunu gören Çin ise bir bahane bulup onunla savaşarak Mete Han’ı engellemek ve Hun Devleti’ni yıkmak istemektedir. Çin, bir elçi göndererek Mete Han’dan en sevdiği atını ister. Mete Han kurultayına danışır ve onay alamaz. Fakat Mete han atın şahsi malı olduğunu ve bunu kabul edebileceğini söyleyerek atını verir.
Bunun üzerine başka bir bahane bulmaya çalışan Çin ondan bu sefer en sevdiği hatununu ister. Mete Han yine kurultayına danışır ve onay çıkmaz. Mete Han bunu da kabul edebileceğini çünkü; eşinin kendi şahsına ait olduğunu söyleyerek milleti için eşini de verir. Mete Han şahsen sahip oldukları için ülkesini savaşa sokmak istemez.
Nihayet Çin, Mete Han’dan toprak ister. Bu sefer kurultay üyeleri savaşın olmaması için bunu kabul eder. Fakat Mete Han bu teklifi kabul etmez. Ayağa kalkarak kurultay üyelerine der ki; “Ey gün görmüş ihtiyarlar! Şimdiye kadar düşman tarafından istenen şeyler nefsime aitti. Şimdi istedikleri toprak parçası ise milletimize aittir ve vatanımızın bir parçasıdır. Söyler misiniz, kimin malını kime veriyoruz? Artık savaş kaçınılmaz olmuştur. Herkes bunu böylece bilsin ve hazırlığını yapsın!“
Mete Han dünyada düzenli orduyu kurarak orduda onlu sistemi uygulayan ilk hükümdardır. Kurduğu ordusuyla Çin’e savaş açan Mete Han bu savaştan zaferle ayrılmış ve atıyla, hatununu Çin’den kurtarmıştır. Fakat onun bu sözleri tarihin altın sayfalarına yazılmıştır. Milleti için eşini, atını feda ederken vatan toprağına asla el sürdürmemiştir.
İşte ondan yüzyıllar sonra başka bir Türk hükümdarı ondan toprak isteyen Yahudilere aynı Mete Han gibi bir cevap vermiştir. Tahmin ettiğiniz gibi II. Abdülhamit Han’dan bahsediyorum. Kendi devrinde Osmanlı Devleti türlü sıkıntılar ve borç yükü altındayken kendisi onurlu ve dik bir duruş sergilemiştir. Kendisinden toprak satın almak isteyen Yahudilere karşı şu cevabı vermiştir; “Ben bir karış dahi toprak satamam, zira o bana değil, halkıma aittir!”
Bu cevapla istediklerini alamayan Yahudiler ona karşı birçok karalama propagandası yapmışlar ve en sonunda onu tahttan indirmeyi başarmışlardır. Fakat Abdülhamit Han yaptıkları ve bu cevabı ile tıpkı Mete Han gibi tarihin altın sayfalarında yer edinmiştir.
Her ne kadar şu anda onu karalayanlar olsa da günümüzde Filistin’de yaşananlar onun ne kadar haklı olduğunu göstermiştir. Belki bu teklifi kabul etse Osmanlı Devleti borçlarından kurtulacaktı ama vatanını satan ve Yahudilere boyun eğen bir devlet adamı olarak tarihin sayfalarında yer edinecekti. Zira biz Türkler için vatan toprağı ve bağımsızlık en önemli değerlerdir. Biz belki vatan topraklarını savaşarak kaybetmiş olabiliriz ama bunu satarak kaybetmeyi asla yapamayız. Bu bizim gibi bir milletin değerlerine terstir. Zaten vatan toprağı iki hükümdarın dediği gibi devletin başında olan şahısların değil milletin kendisinindir. Onun için kan ve gözyaşı ile kazanılan bu topraklar para ile satılamaz ve hiçbir para değeri herhangi bir vatan toprağının değerini karşılayamaz. Bu yüzden zamanlar farklı olsa da iki hükümdarın vatan ve bağımsızlık anlayışı da aynı ölçüyü ifade eder.
Mesut BULDU