⏩ “Kur’an apaçıktır” demek, herkes hemen anlar demek MİŞ..
⏩ “Şeytan sizin için apaçık bir düşmandır” diyor ayetler,
Şeytanın düşman olduğunu neden herkes hemen anlamıyor?
⏩ Apaçık demek, “Herkes hemen anlar” demekse milyarlarca kafir cehennem fantezisi yaşamak için mi apaçık şeytanın tuzağına düşüyor?

(Kur’ân’ın “manası” değil, “Allah’ın kitabı olduğu,ilahi-semavi kitap olduğu” apaçıktır.. “Allah tarafından indirildiği” apaçıktır.Ayetteki “Apaçık Bir Kur’an’dır” ifadesi  “MANASI apaçık bir Kur’an’dır”  şeklinde dayatılamaz.)

Bizde türedi bir taife var: Lahuti, semavi alemlerden zembille kendilerine inmiş; ışıltılı, yaldızlı, parıltılı, kurdeleli bir de sertifikaları var bunların: Kur’an’ı doğru anlayabilme yetkinliği sertifikası

Öyle ki; 14 asır boyunca takıldığı gök semalarında bizimkileri beklemiş, hatta peygamber aleyhisselama bile nasip olmamış, Kur’an’da övgüleri dizgelenen sahabelere esintisi dahi uğramamış bir imtiyaz sertifikası… Efsaneye göre gizli bir şer odağı, arada kalan 14 asra tılsımlı kara büyü yapmış, aradaki devrin insanlarına lanetli bir uğursuzluk üfürdüğü için bir türlü ‘apaçık’ Kur’an’ı anlamak kısmet olmamış bu yüzden… Ve basiretleri düğümlendiği için ‘apaçık‘ olan Kur’an’ın anlaşılamadığı bu talihsiz efsunlu dönem sonrasında nihayet insanlığın beklediği kurtarıcılar görünmüş ufukta: Kur’an’ı doğru anlayan, insanlığı saplandığı hurafe yığınlarından silkindirecek,tılsımın düğümünü çözecek, sisli buğulu havayı dağıtacak ve perde inmiş gözlerinin buğusunu silecek bir kadroymuş bu modernist Mehdicik ordusu: Mealistler

Neyse, onlar masal çağındaki çocuklarını bu efsunlu hikayelerle uyutadursunlar, benim müfredat belirleyicilerine kırmızı alarm düzeyinde bir aciliyetle önerim değil feryadım var… Öğle arası tatilinize bile çıkmadan, mümkünse mesai çıkışı evinize bile gitmeden her kademe eğitim kurlarına “Anlam Bilgisi ve Cebirsel Mantık” derslerini zorunlu kılın… Ayrıca eğer bu şizofreni semptomları gözlenen paranoyak kitle, sirenler çalınacak denli hızlı ataklarla özel karantinalara alınmazsa toplum bünyesinde müzminleşecek, ur gibi saplanacak, veba gibi yayılacak bir ‘teşhis buhranı ve anlam kargaşası‘ illetini öngörmek kehanet değil..

Karantina diyorum, çünkü yazık ki bulaşıcı; ders diyorum çünkü yazık ki eğitim kalkanı olmayanlara tam on ikiden vuruyor… Post makinesi rulosunu açsanız göz alabildiğince bahsi geçen zatların anlam yükleme sakatlıklarını yazsanız, listenin sonuna mı önce ulaşırsınız yoksa kağıt kuyruğunun sonuna mı; belli değil. İşte bi’ tanesi: “Apaçık bir Kur’an’dır.” ifadesini eşittir “Manası apaçık bir Kur’an’dır.” şeklinde kalıplamaları. Yani eğer  Apaçık bir Kur’an’dır ifadesi Kur’an’ın manası apaçıktır anlamına da gelebilir, böyle bir anlama gelme ihtimali de var.” deseler rahat bir nefes alıp karşımızdakileri diyalog muhatabı olabilme makamına terfi ettireceğiz ama, nerde…

Tüm olasılık teorilerini çöp kutusuna şutlayıp dayatıyorlar: “Apaçık bir Kur’an’dır = Manası apaçık bir Kur’an’dır.” Konu böyle kestirme bir denklem kurmaksa bir zahmet matematiğin kapısını çalmanız gerekmez miydi? Denklemin sol tarafında “Apaçık bir Kur’an’dır.” var sağ tarafında “Manası apaçık bir Kur’an’dır.” var. Denklem eşitliği için sağ tarafa yamanmış, fazlalıktan ilave edilmiş bir “manası” ziyadesi sizin zihninizde soru işareti meydana getirmiyorsa buyrun kara tahta önüne…

Hiç a+b=a+b+c‘dir diye bir denklem gördünüz mü ki “Apaçık bir Kur’an’dır = Manası apaçık bir Kur’an’dır.” denkleminden hayır bekliyorsunuz? Ortada karambole götürerek pasifize zihinlerde farkındalık uyandırmamayı bir şekilde becerdiğiniz ‘manası’ fazlalığını usulca kenara çekin ve gelin tartışma konusu olan ibareden anlam türetelim, çıkarım yapalım: “Apaçık Kur’an’dır.” ibaresinden pekala şu anlam da çıkarımsanabilir: “Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğu apaçıktır, Allah tarafından indirildiği apaçıktır, Allah’ın kelamı olduğu apaçıktır.” Böyle anlaşılmasının önünde nasıl bir engel gördünüz ki bu ihtimali diskalifiye ettiniz? Sorunun simetriğini bize sorabilirsiniz: “Apaçık bir Kur’an’dır.” ibaresinin “Manası apaçık bir Kur’an’dır.” şeklinde anlaşılmasının önünde nasıl bir engel var diyebilirsiniz bize.

El-cevap: Bizzat ayetler engel. Mesela; Al-i İmran 7.ayet.”Bu kitabın bir kısım ayetleri muhkem bir kısım ayetleri müteşabihtir.” diyor Allah. Müteşabih; yani benzeşen yani kesin, keskin ve net bir şekilde anlam ayrışması yapamayacağımız kadar benzeşik, bu budur, şu şudur diyemeyeceğimiz belirsizlikte, daha doğrusu elastik anlamlı; birkaç yöne çekebileceğimiz düzeyde çoklu anlam ihtiva eden… Belirsiz olanın ise manası apaçık olamaz.

Eğer Kur’an’ın manası apaçıktır şeklinde anlamaya kalkışırsak önümüze bu ayet ve ileride gerekçesiyle birlikte vereceğim ayetler çıkıyor ve çelişki meydana geliyor. Allah’ın Kitabında çelişki olamayacağına göre diğer ihtimale tutunmaktan başka çıkarımız/çıkarınız kalmıyor: Kur’an’ın manası değil Allah’ın kitabı olduğu apaçıktır, Allah tarafından indirildiği apaçıktır…

Peki Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunun apaçık olması ile, Allah tarafından indirildiğinin apaçık olması ile çelişen bir ayet var mı? Yok. O zaman bu “Apaçık bir Kur’an’dır=Manası apaçık bir Kur’an’dır.” eşitsizliğini eşitlik diye dayatma gayreti neden? Ben söyleyeyim. Çünkü Kur’an’ın tamamının manası apaçık değildir’i kabul edecek olursanız binbir gayret – zahmetle şer’i caddeden uzaklaştırmaya çalıştığınız peygamber aleyhisselama kulak verme zaruretiniz doğacak…

Soruyorlar: Kur’an’ın tamamının manası apaçık değilse, insanlar anlayamayacaksa Allah insanların anlamayacağı kitabı insanlara neden gönderdi, cevabı ayet veriyor: Nahl 44 – 64‘te mealen; “Biz bu Kitabı sana kendilerine indirileni insanlara açıklayâsın diye indirdik.” Yani dert etmeyin zaten Kur’ an’ı Allah Rasulüne, Rasulü de bize açıklıyor.

Yok efendim, o zaman siz Kur’an’ı eksik görüyorsunuz, yetersiz görüyorsunuz, Allah’a ve Kur’an’a kusur izafe ediyorsunuz…”

Kur’an’ı eksik görmüyoruz Kur’an’da her “şey” vardır, fakat her “şey” in detayı yoktur, en ince ayrıntıları verilmemiştir, her “şey” açıklanmamıştır, açıklanması Allah’ın Rasulüne bırakılmıştır. Tüm hükümler apaçık belirlilikte Kur’an’da verilmemiştir; bir kısmı Rasulünün vasıtasıyla bildirilmiştir. Bu niçin kusur olsun? Allah hükümlerini isterse Kitabıyla bildirir isterse Rasulüyle bildirir. Padişah emrini dilerse A aracısıyla ulaştırır, dilerse B aracısı ile… İsterse hükümlerinin bir kısmını A vasıtası ile kalan kısmını B vasıtası ile gönderir. A’yı B ile, B’yi A ile tamamlar. Her ikisini de gönderen Allah değil mi? Yazılı metinle gönderme zorunluluğu mu var?

Kur’an’ı Allah gönderdi de peygamberi – haşa- Zeus mu gönderdi ki Kur’an ile emrettiğini kabul ediyor Rasul ile emrettiğini reddediyorsunuz?

Allah, bazı hükümlerini Kur’an dışında bir kanal ile Rasulüne bildirimde bulunamaz mı?

Allah’ı “Bütün hükümlerini yalnız ve yalnız Kur’an ile göndermeli, Rasul ile hüküm gönderemez.” diye bir zorunluluk içine itebilecek bir kudret var mıdır? Sizin paşa keyfiniz istemiyor diye Kur’an dışında bir kanal ile Rasulüne bildirimde bulunamaz mı Allah? Yani Allah kitap göndermiş olmakla Rasulüyle görüşme kotasını, limitini mi doldurmuştur?

Tamam kitap gönderdin, artık Resulüne hiç bildirimde bulunamazsın, hükümlerini yalnızca Kur’an ile göndermek zorundasın, Rasulün ile Kur’an dışında konuşamaz, onunla Kur’an dışı hüküm gönderemezsin, göndersen bile biz bunu tanımıyoruz.‘ edasıyla “Kur’an dışı hüküm yoktur.” diye diretmek nasıl bir had bilmezliktir? Şu; Kur’an’da olmayan ne varsa reddetmek alışkanlıklarınız işinize gelmeyen konularda nereye kayboluyor: Kur’an’da ‘Allah Kur’an dışı hükümde bulunmaz.‘ diye bir ayet mi var? İşinize gelmeyen konuyu reddetmek için dilinizin ucunda hazır beklettiğiniz sorudan bahsediyorum hani ‘Kur’an’da bununla ilgili ayet mi var?‘ sorusu. Gerçekten Kur’an’da “Allah Kur’an dışında hüküm bildirmez Rasulüne.” diye bir ayet mi var?

Bir de meal çarpıtmaları yok mu, demagoji desem değil, hokkabazlık desem ellerine su dökemez… ‘Ve sevfe tus’elun “(Kur’ân’dan) sorulacaksınız.” ayetini “Sadece Kur’an’dan sorulacaksınız.” diye çarpıtmak nasıl bir ucuzluk, nasıl bir dalaveredir! Kur’an’dan sorulacağız evet ama sadece Kur’an’dan değil. Rasulün hükmüne tabi olmayanlara Kur’an’ın azab müjdelemesi ayetlerine de bakın sayın Kur’ancılar, o ayetler de Kur’an’dan yani..

O zaman niye tamamını Kur’anla göndermedi, bu Kur’an’ın yetersizliği değil mi? Hayır Kur’an’ın değil ‘yazılı iletişim  kanalının yetersizliği. Allah’ın konuşması harfle, sesle, yazıyla dil (lisan) ile olmaz. Çünkü harfi de sesi de dili (lisanı) da yaratan Allah’tır ve onun kutsal, sınırlandırılamayan kelamı profan olan, sınırlı dil kalıpları, harf kalıpları, kelime-cümle kalıpları, ses kalıplarının içine sığışmaz. Bizim seslendirdiğimiz, cümlelerini okuduğumuz, yazılı metin olan Kur’an, Allah’ın kelamının insanlar içindeki tecellisidir, bizzat onun kelamının zatı değil. Ve ifade kalıpları arasında en kalıcı olmakla birlikte en yetersiz olan şekil de yazılı iletişimdir. Çünkü her şeyden önce üç boyutlu uygulama ya da iki boyutlu resmetme avantajı yok… Her biri birer uygulama olan ibadetlerin en güzel gösterimi, zihinlerdeki farklı farklı anlaşılma risklerini sıfırlayan en verimli iletim vasıtası, toplum içerisinde interaktif olarak uygulamadır.

Toplum içerisinde ibadetleri uygulamalı gösteren, yazıda herkesin farklı anlamasına müsait, kargaşa sebebi unsurları def’eden bir elçi, insani ilişkilerin tam içinde; ailede, çarşıda-pazarda, savaşta, bahçede, mescidde, düğünde, yasta, siyasette, ticarette, diplomaside… İçtimai hayatın her sahasında yaşayan canlı bir model, canlı bir vahiy alıcısı, Rabb’iyle devamlı irtibat halinde bir sorun çözüm merkezi…

Bakın peygamber aleyhisselamın uygulamalı elçiliğine başvurmadan Kur’an’ı anlamaya çalışan mealistlere: Kur’an’da en çok bahsi geçen farzı; yani namazı nasıl farklı farklı anlıyorlar… Biri fakirlere yardım etmek olarak anlar, biri insanlarla toplanıp Kur’an okumak olarak anlar, kimi dua etmek olarak anlar… Herkes farklı anlıyor çünkü; yazılı metinler her türlü anlamaya müsaittir, elastik bir anlam çekimleri vardır, önüne geçemezsiniz.

Peki Rasulullah’a tabi olanlara bakın: Tamamı günde 5 vakit olarak yapılan rükulu, secdeli ibadet şeklini anlıyor. Birinde sadece yazılı metne bakıldığı için meydana gelen anlam farklılıkları, diğerinde metinle birlikte uygulamaya bakıldığı için tam bir bütünlük, tam bir anlam kenetlenmesi, mana aynılığı… İnhale ilaç prospektüslerinde bile yazının sebep olduğu yanlış anlaşılma riskine binaen kullanım kısmında resimli uygulama tarifi vardır. Yazılı iletişim uygulamayı ifade etmede en kusurlu yöntemdir çünkü… Dikkat edin Kur’an’da değil kusur; bir iletişim vasıtası olan yazıda. İşte bu yüzden, bu anlam kusurlarını ref’ etmek için uygulamalı olarak hükümlerini bildirsin diye Rasulünü göndermiştir Allah. Uygulamanın icra ettiği tesir değerliği yazılı ifade ile kıyaslanamayacak denli yüksek performansa sahiptir çünkü… İmani hakikatler ise Kur’an’da çok etkili, kusursuz tasvirlerle bezenmiştir çünkü; ‘uygulamaya’ yönelik telkinler değil itikadi meseleler…

Allah rasülunun sünnetini ve hadislerini inkar etmeyenler aynı namazı kılarken, mealistlerin Kur’an’daki namaz yorumları birbirinden oldukça farklı.

Zaten elin parmaklarını geçmeyen, Rasulsüz İslam hevesinizde nefes deliğiniz olan klişelerden biri:  Kur’an’ı Allah’ın açıkladığı” (Kıyame, 19) söylemi. Birincisi: Madem Kur’an’ın manası apaçıktı, manası apaçık olan bir Kur’an’ı açıklamak nasıl oluyor? Manası apaçık olan bir metin açıklanmaya muhtaç değildir ki… Kur’an’ı Allah açıklar yaygaranızla kuvvetle tutunduğunuz başka bir dalı kestiğinizi farketmiyor olmanız acınası gerçekten çünkü; eğer apaçık Kur’an tamlaması sizin iddia ettiğiniz gibi “manası apaçık Kur’an” şeklinde anlaşılabilseydi; Allah, sizin o çok kullandığınız Kıyame Suresi 19. ayette “Kur’an’ı açıklamaktan” bahsetmezdi. Bu ayeti sürekli gündemde tutarak her şeyden önce Kur’an’ın açıklanmaya muhtaç olduğunu söylemiş oluyorsunuz çünkü; “manası apaçık” olan bir metin açıklan(a)maz. Sadece Kıyame, 19’da değil Nahl, 44 ve Nahl, 64’te de Kur’an’ ın açıklanmasından bahseder Rabbimiz: “Biz bu Kur’an’ı insanlara açıklayasın diye indirdik.” der Rasulüne…

“Manası apaçık” olsaydı Rabbimiz pek çok ayette onun açıklanmasından bahsetmezdi. Öyle ya, zaten manası apaçık olan bir metin, zaten açık olan bir mesaj niye/nasıl açıklansın? Ayrıca ‘Kur’an’ı Allah açıklar.‘ hakikatini beceriksiz bir mantık – amatör, toy çıkarımlarına alet edenler! Sahi; Allah nasıl açıklar Kur’an’ı? Haşa cisimleşip, ete kemiğe bürünüp, ses telleri takıp, harf, kelime ve cümlelerle insanların arasına mı inecek? Bu yalnızca Antik Yunan mitolıjilerinde antropomorfik tasvirli Tanrılarda olur veya diğer paganist kültürlerde.

O zaman Kur’an’ı Allah nasıl açıklayacak? Kur’an’ı Kur’an ile açıklayacaksa, bazı ayetlerin diğer ayetleri açıkladığı savunusuna geçici bir süre tutunabilirsiniz, ta ki şu soru kumdan kalenizi toz duman edene kadar: Madem bazı ayetler diğerlerinin açıklamaları, o halde zaten açıklaması olmaksızın anlaşılmayan ayetler niye Kur’an’da yer alıyor? Madem açıklaması var, niçin sadece açıklaması değil de fazlalık olarak açıklanmamış kısmı da var? Onlar satır süsü mü ki veya kitap hacmini artırsın diye mi işe yaramayacakları (!) halde hikmetsizce konuldular kitaba – haşa-?

Bu ihtimal üzerinde fazla durmak bile vakit israfı, geriye tek bir alternatif kalıyor: Kur’an’ı Allah elçisine açıklar, elçisi de insanlara… O zaman Allah açıklayacak ile Rasul açıklayacak âyetleri çelişmez çünkü; Allah Rasulüne açıklıyor Kitab’ını, Rasulü de Allah’ın kendisine açıkladığını insanlara açıklıyor… Eğer bu sonuncu alternatifi reddediyorsanız “Kur’an’ı Allah açıklar.” ayeti (Kıyame 19) ile buna karşılık iki yerde geçen “Kur’an’ı Rasulü açıklar.” (Nahl 44 ve 64) âyetleri arasındaki çelişkiyi nasıl gidereceksiniz? Bulmuşlar hemen can kurtaran simidini: Nahl 44 ve 64’te b-y-n kökünden gelen tebyin (beyan etmek) açıklamak demek değilmiş. (Parantez içi alkış böyle bir anlam kaydırmasına.) O zaman Kıyame Suresindeki, b-y-n kökünden gelen beyane kelimesini nasıl açıklamak anlamında kullanabiliyorsunuz? Hani b-y-n köklü fiil açıklamak anlamında değildi? Aynı köklü fiile bir ayette ‘açıklamak’ anlamını veriyorsunuz diğer iki ayette aynı fiile ‘açıklamak’ anlamına gelmez diyorsunuz…

İnsanları saf yerine koymanıza yüzünüzün kızarması için daha kaç çarpıtmanızı yüzünüze vurmamız gerekecek? Böyle dudak uçuklatıcı ucuzluk seyyar satıcı tezgahında yok ya; Nahl 44 ve 64’teki b-y-n köklü fiili açıklamak anlamına gelmez diye savuşturuyorlar çünkü; bu ayetlerdeki Rasulullah’ın Kur’an’ı açıklama görevi zorlarına gidiyor, ama aynı b-y-n köklü fiil Kıyame 19’da olunca bu fiil açıklamak anlamına gelir diye oldu-bittiyle sıyrılıyorlar… Kur’an üzerinde bunca “açıklanma” edebiyatı yaptıktan sonra da kalkıp Kur’an apaçıktır açıklanmaya ihtiyacı yoktur diye pişkin pişkin kürsü nutukları çekiyorlar.. Fesubhanallah..!

Diğer bir pişkinlik vehameti: Madem ki Kur’an’da bütün hükümler mevcut, her şey var, o zaman şu şu hükümleri, Kur’an’da geçen filan ibadetin nasıl yapılacağını, detaylarını, rükünlerini göster bize dediğinizde “Siz Allah’ın sözünü tecrübeye mi çekiyorsunuz, Allah’ı mı sınıyorsunuz?” gibi ağızları açık bırakacak düzeyde kendi iddialarını Allah’ın zimmetine geçirme cür’etleri…

Allah bu Kur’an’da bütün hükümler, tüm detaylarıyla, ince ayrıntı ve uygulama tarifleriyle yer alır dememiş ki, bu iddianın sahibi Allah değil ki, iddia sahibleri mealistler. Biz Allah’ı değil bu iddia sahiplerini imtihan ediyoruz, kendi temelsiz tezlerini Allah’a dayandırarak meşruiyet kazandırma kurnazlıklarıyla bir de yavuz hırsız misali yüzleri kızarmadan topu Allah’a atmaya kalkıyorlar… “Biz Kur’an’da bir şeyden eksik bırakmadık.” diyor ayette ve dikkat edin “Hiç bir şeyi eksik bırakmadık.” demiyor, “Bir şeyDEN eksik bırakmadık.” diyor. Yani ‘Kitap’ta değinilmedik, temas edilmedik, bahsedilmedik, atıfta bulunulmadık, doğrudan veya işari olarak konusu geçirilmedik bir şey bırakmadık.’ anlamında…

Bu ayeti “Kitapta hiç bir eksik bırakmadık” şeklinde anlamak için malum çevrelerin meallerini okumak yeterli, bir kaç video da izlendi mi, tamam ayet budur demeye cesaret buluyor millet. Bi’ Arapçasına bakın, üşenmeyin “min şey’in( مِنْ شَيْءٍ)” ibaresinde duraklatın okuyuşunuzu; zihni işleyişinize start verin. “Bir şeyden” anlamındaki ifadeyi çözümleyin. “Hiçbir şeyi eksik bırakmadık” ile “Bir şeyden eksik bırakmadık.” cümleleri arasındaki derin mana uçurumuna odaklanın. مِن (-den) edatının kullanım alanlarından biri de tasgirdir, yani küçültme yani anlamı daraltma.

Türkçe’de de – den, – dan ekinin ayrılma, daraltma anlamında kullanımının örnekleri sayısızdır. Size birinin “Sepeti getir” şeklinde yönelttiği komutu üzerine sepeti getirirsiniz ama “SepetTEN getir.” dediği zaman sepeti getirmezsiniz, sepetin içinden bir nesneyi getirirsiniz. İlkinde sepeti içindekilerinin tamamı ile birlikte, ana kümeyi, bütünü anlıyorsunuz, ikincisinde alt kümeyi, parçayı anlıyorsunuz. Sadece tek bir – den ekinin, ve Arapça karşılığı “مِنْedatının anlamı nasıl savurduğu ortada. Buna rağmen bizim allameler illa ki, zoraki ayete kendi keyiflerinin istediği anlamı yükleyecekler ve şer’i hükümlerin kotasını, kapasitesini yalnızca Kur’an ile doldurma gayesi uğruna kutsal Kitâb’ın her yerinden çekiştirecekler, gerekirse ayet manalarını moda din iştahlarıyla şişirip şer’i hüküm hacmini yalnızca Kur’an ile tıka basa doldurup Allah’ın Kur’an dışı kanallarla ilettiği emir ve nehiylere yer bırakmayacaklar ki dini gagası, kanadı olmayan kuşa benzetecekler…

Hüseyin ASUDEGİ