Arif Geçmişi ve Geleceği Yakar.
خود پشیمانی نروید از عدم ** چون ببیند گرمی صاحبقدم
Anlatılır ki Mevlana ayakları suyun içinde olduğu halde ırmağın kıyısında oturmuş yarenleriyle çeşitli konular hakkında sohbet ediyordu. Hz. Şems ve onunla ilgili hatıralar anlatılırken müritlerinden biri “yazık yazık” diye hayıflanınca Mevlana sert bir dille:
Niçin yazık dedin? ‘Yazık’ kim oluyor da aramıza gelir? ‘Keşke’ nasıl diline gelir?
Mevlana Şems’ten sonra bir kez bile ‘yazık‘ demedi, asla ‘pişmanlık‘ duymadı:
“Yeşermez pişmanlık YOKLUKtan
Yürüyenin kararlılığını görünce”
Mevlana’nın yaşamında hüzne yer yoktu. Ona göre hüzün kalbi zayıflatır ve azmi kırar. Şeytan için müminin üzülmesinden daha sevimli bir şey yoktur.
Gerçi Mevlana şiirlerinde yer yer ayrılığın yüreğini yaktığını, geceleri uyuyamadığını söylüyor ancak yaşamı, yaşantısı Şems’ten ayrıyken bir kez dahi ağladığını doğrulamıyor. Mevlana ağlamanın, pişmanlığın geçmişe saplanıp kalmanın adamı değildi. Öyle olsaydı Arif olmazdı. Arif geçmişi ve geleceği ateşe veren kişidir. Şems’i, Güneşi yitirdiği doğruydu. Güneş batmıştı ancak Mevlana’nın gönül semasında daha büyük bir Güneş doğmuştu.
Bu arada hemen hatırlatalım ki Mevlana’ya göre YOKLUK mübarek bir yerdir, varlığın pınarıdır. Yoğun ve şiddetli bir nurdur. Bağ-ı İrem’dir. Tanrı’nın atölyesidir. O Hayyam’ın aksine yokluğu bir tehdit, bir trajedi olarak değil bir sığınak olarak yorumlar. Bizim yokluk olarak adlandırdığımız şeyin, bildiğimiz yoklukla bir ilgisi yoktur. Ona göre yokluk, hakiki varlıktır ve ne yazık ki ona yokluk elbisesi giydirilmiştir. ‘YOK GÖRÜNÜMLÜ VARDIR‘ o. Bizim varlık sandığımız bu evren de aslında yoktur başka bir deyişle ‘VAR GÖRÜNÜMLÜ YOKTUR‘o.
İsmet VERÇİN
Ne güzel yazmışsınız, çok hoşuma gitti, bu saatte içimi ferahlattı. Ellerinize sağlık.
Çok teşekkür ederim. Hz. Mevlana’nın ve Hz. Şems’in doğru anlaşılması adına burada yazmaya karar verdim.
ismet bey yazınızı okudum. keşke biraz daha uzun olsaydı dediğim bir yazı oldu. son paragrafta anlattığnız yokluk, bana ibni arabi’nin tasavvufi anlayışnı hatırlattı. vahdet-i vücut, yani bütün alemin, fenomenlerin allahın zılli oluşu.gerçi vahdet-i vucut tam olarak bu mu bilmiyorum, sadece benim anladığım bu diyebilirm. zannediyorum bütün büyük mutasavvıflar işin sonunda alemin, Allahın yanında bir hiç, yokluk olduğu hakikatine vasıl oldukları için böylesine bir anlayaışa giriyorlar.
Teşekkür ederim. Mevlana’da Vahdet-i Vucud değil, Vahdet-i Şuhud vardır. Mevlana ve İbni Arabi iki farklı nehir. Her arifin deneyimleri nevi şahsına münhasırdır. İleride bu konuları yazmayı düşünüyoruz. Tekrar ilginize teşekkür ederim.